Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Onu bir kadınla gördüm, bil istedim

Veronika intihar ediyor.

Tuhaf ama; hiçbir özel sebebi yok.

Şimdi uğraşamayacağım, neden böyle bir işe kalkıştığını ben size anlatamayacağım. Kitabı (Veronika Ölmek İstiyor, Paulo Coelho/ Can Yayınları) okuyun, sebeplerini siz keşfedin. Ama beceremiyor. Gözlerini açtığında kendisi bir akıl hastanesinde buluyor. Tepesinde iki doktor dikiliyor. Biri, her sözcüğü neredeyse he-ce-le-ye-rek, ‘‘Aldığınız haplar sonucu girdiğiniz koma sırasında kalbiniz geri dönüşümsüz bir hasara uğramış. Ventrikl nekrozu oluşmuş. Kalbiniz yakında duracak.’’ diyor.

Kız soruyor:

- Ne demek bu?

Doktor cevap veriyor:

- Kalbin durması yalnızca bir anlama gelir: Ölüm!

- Kalbim ne zaman duracak?

- Beş gün içinde, en fazla bir hafta sonra...

* * *

O doktor var ya, o doktor, bütün profesyonel görünüş ve davranışına, üzgünmüş havasına karşın, söylediklerinden deriiin bir zevk alıyor.

* * *

O sırada Veronika'nın aklından (Sayfa 35) tam da şunlar geçiyor:

‘‘... Yaşamı boyunca pek çok kez fark etmişti: Tanıdığı bir sürü insan başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyorlarmış gibi söz ederlerdi. Ama işin gerçeği, başkalarınının acılarından zevk aldıklarıydı; çünkü böylece kendilerinin mutlu ve şanslı olduğuna inanabiliyorlardı.’’.

* * *

Gözlerini doktorunkinden ayırmadan gülümsüyor:

- Demek oluyor ki, başarmışım!

Doktor, bombok oluyor tabii.

Sert bir şekilde, ‘‘Evet!’’ derken...

Trajik haberi verirken duyduğu keyif, tümüyle yok oluyor.

* * *

İntikam saati!

Henüz anlamadınız ama, bu yazıyı, köşeye sıkıştığım, duvara yapıştığım ya da öyle zannettiğim anları, durumları, buna sebep olan olayları ve onların sonuçlarını bana iletmekten büyük keyif alan alçaklara adıyorum.

Böyle insanlar var biliyorsunuz.

Sizden yanaymış gibi davranırlar, en üzgün halleriyle, ‘‘Bil istedim’’ derler, kendilerine müthiş bir iyilik yapıyormuş havası verirler.

İşte bugün ben onları selamlıyorum.

* * *

Lise'de tart almıştım, şimdi ona ne deniyor bilmiyorum, kısaca beş gün okuldan uzaklaştırma. Ahlak notunun 10'dan 5'e inmesi filan. Hiçbir zaman çok edepli bir kız olduğumu söylemedim ki! Ama Allah sizi inandırsın, kimseye zarar verecek bir şey yapmamıştım.

Sadece kimseye haber vermeden ortalıktan kaybolmuştum.

24 saat kadar.

Daha doğrusu evdekilere haber vermiştim de, gecenin bir yarısı babamın ‘‘Ben kızımı özledim’’ diyeceğini ve peşime düşeceğini akıl edememiştim.

O zamanlar Uğur Dündar E-5'te tecavüz edildikten sonra parçalanan kızların haberlerini yapıyordu. Tabii o da baba, haklı olarak, başıma abuk sabuk şeyler gelmesinden korkuyor. Çılgına dönüyor. Sabahı zor edip, soluğu okulda alıyor.

Bu meselenin okulla bir alakası yoktu, ta ki babam, ‘‘Ona en büyük disiplin cezası ne ise onu vereceksiniz. Yoksa kızımı bu okuldan alır, biçki dikiş kursuna veririm’’ diyene kadar.

Çok severim, o ayrı, ama babam da biraz tuhaftır.

Ve böylece ben babam sayesinde yeryüzünde, acayip bir insan türünün yaşadığını öğrenmiş bulundum.

Sizin utanmanızdan, üzülmenizden ölesiye zevk duyan, sevinerek babanızın okula geldiğini, müdürle çay içtiğini anlatan...

Ve her şey sizin iyiliğiniz için!

Sadece öğrenciler mi? Halt etmişsiniz! Disiplin kurulunda sizi sorguya çeken hocalar da! Köşeye sıkışmış bir kız ve ısrarla onun ne yaptığını ısrarla merak eden koca koca adamlar...

Öğrenemediler tabii.

Ama ben bir şey öğrendim, benim mutsuzluğum onları mutlu etmişti.

Kendimi korumayı ve yalan söylemeyi keşfettiğim zamanlar, o yıllara tekabül eder.

* * *

Bir de ilk kez işten atıldığımda, başıma benzer bir şey gelmişti.

Bana bu haberi ileten aracı kişinin, Allah belamı versin, mutluluktan gözleri parlıyordu.

Ben aslında patronum tarafından işten atılmayı tercih ederdim, ama bunu söylemeye onun bir yerleri yetmemiş, başka birini görevlendirmişti.

Ağzında geveledi, geveledi durdu...

- N'oluyor Bilmem Ne Bey, beni işten mi atıyorsunuz? dedim.

İnanılır gibi değil, adam orgazm olur gibi bir ses çıkardı.

‘‘Eveeeeeeet’’ dedi.

Çok üzgün görünüyordu ama ‘‘Yaşasın!’’ sonunda o da benden kurtulmuştu. Ben de gittim, tuvalette gizli gizli ağladım.

Ve bu insan türünün varlığını bir kez daha hatırladım.

Sonra plan yaptım.

Bir sonraki adımımı satranç oynar gibi hesaplamaya başlamam da o yıllara tekabül eder.

Gördüğünüz gibi göz göre göre insanı kötü yapıyorlar!

* * *

Sözkonusu insan türünün içinde ilişkinize dair meseleleri gerekli gereksiz anlatmaya can atanlar da vardır.

Genelde sabahı bile bekleyemezler. Telefon ederler. Ya da ‘‘Mutlaka seni görmem gerekiyor’’ derler, buluşmanız gerektiğini söylerler.

Erkek ya da kadın farketmez. Yaşadığınız ilişkiyi, huzuru, sükuneti, sevgiyi bozmak için ölürler.

- Bil istedim...

Yine bana iyilik yapıyor!

Beni uyarmak istiyor!

- Vogue'da kızıl saçlı bir kadınla yemek yerken gördüm Zafer'i.

Tabii ki herhangi bir kadın değildir, mutlaka acayiptir.

Vurgulanmak istenen şudur: O kadınla ancak sevişilir!

- Böyle bir şeyden süpheleniyor muydun?

- Bilmek hakkın diye düşündüm.

Allah kahretsin!

O da benim iyiliğimi istiyor, yemiyor içmiyor, bir kadınla yemek yiyen sevgilimi bana yetiştiriyor.

Peki o zaman, yüzündeki üzgün maskesinin arkasından ışıldayan ‘‘Oh’’ ifadesi ne?

‘‘Sevgilim istediğini yapabilir, onun her şeye hakkı var. Yemek yiyebilir. Flört edebilir. Hatta, beni boynuzlayabilir. Ben onun zevkine güvenirim’’ deme alışkanlığını kazanmam da bu tür hikayelerin yaşandığı zamanlara tekabül eder.

Yazarın Tüm Yazıları