Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

İyi kalpli okur-amcam

KIZIM Ayşe,

Yazılarını zaman zaman okuyorum.

Edindiğim intiba ve koyduğum teşhis şu:

Yavrucuğum, sen konu kısırlığından müzdaripsin. Çünkü yazacak konu bulamayınca, kendi özel konularını kaleme alıyorsun.

Ben senin yerinde olsam, kareli bir takvim alıp, bir yıl boyunca yazacağım konuları yedekleriyle birlikte bu karelerin içine doldurup onları gerçekleştirmeye çalışırım.

Eğer yazdığım konu adlarını beğenmezsem, değiştiririm.

Genellikle mülakatlara önem veriyorsun, değil mi yavrum?

O zaman mülakat yapacağım adamları da iki üç yedeğiyle yazarım. Böylece yapacağım mülakatı ilk tercihimde gerçekleştiremesem de, ikinci, üçüncü tercihimde gerçekleştirmeye çalışırım.

Netice olarak, benim için kıymetli olan özel hayatımı pazara sermem. Çünkü o zaman sermayemden yemiş olurum. Bence, yazarın sermayesi kendi özel hayatıdır. Onu kimseyle paylaşmak istemez.

Ben sana bir tavsiyede bulunacağım, sana Türk toplumuna uzun yıllar amme hizmeti vermiş, fakat hiçbir zaman takdir edilmemiş olan Genel Evler konusunu yazmanı tavsiye edeceğim!

Yüksek Kaldırım'ın cefakar kadınlarıyla mülakat yapabilirsin!

Hatta diğer illerimizin genel evlerini de kaleme alarak, bir dizi yazı hazırlayabilirsin!

Dur.

Hemen, burun bükme...

Neden, niye?

Sevgili yavrucuğum, onlar da insan neticede.

Hem Manukyan'ı, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi vergi ödeme şampiyonu yapan, bu cefakar kadınlar değil midir?

Onların gerçekten Türkiye'nin ekonomisinde büyük hizmet payları var.

Sonra aynı ortamda meslek icra eden mamaları, üç kağıtçıları ve yankesicileri de kaleme alabilirsin...

Yavrucuğum, ben sana inanıyorum sen bunların hepsini yaparsın!

* * *

SEVGİLİ Amcacığım,

Size amca diyebilir miyim?

Okur-amcam...

Nazik mektubunuzu aldım.

Tanışmıyoruz ama beni ve mesleğimi bu kadar düşünmenizden dolayı son derece müteessir olduğumu bilmenizi isterim. Gerçek amcam olsanız, ancak bu kadar iyi kalpli olabilirsiniz.

Sağ olun, var olun.

Bu arada, yazı denilen şey tuhaf bir şey.

Mektubunuzu ilk okuyuşumda gizli bir alay ve aşağılama var diye düşündüm. Sonra bir kere daha okudum ve ben kendimden utandım. Siz tamamen benim iyiliğimi istiyorsunuz. Ben ise, inanabiliyor musunuz, bir ara bana karşı beslediğiniz iyi niyetten şüpheye düşmüş idim.

‘‘Yüksek kaldırım'ın kadınları’’, ‘‘genel evler’’ laflarını görünce, önce bir n'oluyoruz oldum. Allahtan sonra ‘‘Türkiye ekonomisinde değerli hizmetleri var’’ satırlarınızı okudum da, rahatladım, amcacığım. Ne kadar haklısınız! Üstelik hayat kadınlarının sadece ekonomiye mi katkıları var? Hayır. İkimiz de iyi biliriz ki, (siz tabii yaşını başını almış biri olarak mutlaka benden daha çok meseleye hakimsinizdir), bir çok erkeğin geleceği yolun başındayken onların elindedir. Yani üstlendikleri büyük sorumluluk. Öyle bir kalemde harcanacak durumda değiller. Yoksa biz onlara, cinsiyetlerinin önüne ‘‘hayat’’ kelimesini koyar mıydık? Düşünsenize hayat-kadını. Bence bu isim bir iltifat. Hayat dediğiniz, herşey. Daha ne ister insan? Siz kelimenin görünür manasına bakmayın, bu lafın arkasında bayağı bir felsefe var.

Evet, çok haklısınız onlarla da konuşmak lazım.

Kimilerinin yaptığı gibi küçümsemeden...

Fahişe n'olacak deyip geçmeden.

Siz ne kadar iyisiniz amcacağım, onları bu yaşınızda bu kadar çok ve ince düşünüyor olmanız, sizin erişilmez büyüklüğünüz. Ve örnek olacak bir davranış sergiliyorsunuz onları düşünerek. En kısa zamanda yapacağım böyle röportajı. Hatta, mamalar, yankesiciler ve üç kağıtçılarla da konuşayım diyorum. Konuşan toplum istiyoruz ya...

Hatta sizin listenize pezevenkleri de eklemeli...

Ne de olsa, onlar da insan.

Onları düşünmek de sizin insanlığınız!

Yazarın Tüm Yazıları