Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Mutsuzluktan sıkıldım

Bu yazıda okur mektuplarıma saldırmamın nedeni başlıktan anlaşılıyor değil mi? Anlaşılıyor. O yüzden de bana gelen mektuplardan hep depresyon tedavisinde kullanılabilecek bölümlerini aldım. Sevgili okuma yazması olan doktorlarıma bir kere daha teşekkür ederim...

MEKTUP 1/

20 Ağustos benim yaş günümdü, sanırım birkaç gün sonra yazılarınızda sözü geçen Zafer'in. Hani kopmuş parmağınızı armağan olarak vermek istemiştiniz ona. Bu arada bir fotoğrafınızda ayaklarınızı gördüm, tırnaksız bir parmak aradım, ama saklamıştınız sanırım, göremedim. İnanır mısın, ben zaten bu Zafer lafına pek inanmıyorum...

CEVAP 1/

Sevgili Aslan burçlu okuyucum. Ben size inanıyorum da siz bana inanmıyorsunuz, bu durumda ben ne yapabilirim ki? Sağ ayağımın üçüncü parmağının birinci eklemi gerçekten yok. Ben sayfiye yerlerinde hep çıplak ayak dolaşırdım biliyor musunuz. Öyle terlik giyen cici kızlardan hiç olmadım. Kumların ayağımla temas etmesinden oldum olası hoşlandım. Yüksek yerlerden aşağıya atlamayı da hep sevdim, karada da suda da. Hala bana ‘‘Şuradan balıklama atlayamazsın’’ deyin. Ölürüm de atlarım. İnadım ben. Bayılırım didişmeye, inatlaşmaya. Fi tarihinde ayaklarımın bütün eklemleri tamken, yine yüksek bir yerden atladım, üçüncü parmağım gazi oldu. Çelik bir plakanın altında kaldı sonra içine kum girdi, iltihaplandı. Çünkü hala canım acımıyordu, çıplak ayakla dolaşmaya devam ediyordum. İltihap ilerlemesin diye de ilk eklemi kestiler. Durumu kavradınız mı? Şimdi siz hangi fotoğrafta ayaklarımı gördünüz de, bunu farketmediniz bilmiyorum. Takdir edersiniz ki, ayaklarımın fotoğrafını çektirip size gönderemem. Zaten açık ayakkabı da çok giymem. Ayaklarım ayrıca çok büyük (40 numara) travestilere benziyorum çok açık ve yüksek topuklu ayakkabı giyince, biliyor musunuz. Zafer meselesine gelince, evet o aslında yok. Ben yarattım. Kendim ettim, kendim buldum. Acısını ben çektim, keyfini siz sürdünüz. Siz Zafer deyin, ben Muzaffer. Tamam mı? Sevgiler.

MEKTUP 2/

Çok iyisin sen. Büyük küçük demeden her türlü ortamda, mutlulukları silip süpürüyorsun. Küçük bir çocuğun safiyetiyle. Kahkaha gazın da fevkalade. Kanatların yok, ama uçmaya hazırmışsın gibi. Çok iyi I'şem çok iyi. Hayatı daha kolay yaşanılır kılar bunlar. Hayatı tahammül edilir hale getirir. Bu özelliklerini pekiştir...

CEVAP 2/

Bana I'şem diye mektup yazan okuyucu. Hoşuma gitti bu hitap biçiminiz. Yoksa, sizin sesler ve kelimelerle aranız iyi mi? Ama mutluluk silip süpürdüğüm yalan. Dahası bu aralar mutsuzum. Ama uçmaya hazır olduğum doğru. Sıkıldım. Mutsuzluğumu sizlere bulaştırmamak için çaba sarfediyorum, ama yine ucundan azıcık bulaşır diye düşünüyorum. Kendinize dikkat edin.

MEKTUP 3/

Valla açıkçası ben sizi bir ‘‘şaka’’ zannediyordum. Taa ki aylar önce canlı halinizi görünceye kadar. Af buyurun, kaba tabiriyle dibim düştü. Siz polislerle hasbihal içindeydiniz. Polisler bu muhabbete biraz tutuk iştirak etseler de, karşınızda dimdik durabilmeleri sahiden şaşırttı beni. Bir anda o ana kadar ‘‘samimiyetsiz mavralar’’ muamelesi çektiğim yazılarınız mana kazandı. Bırakınız bendeniz, kapınıza paspas, gözlüklerinize vida, ayranınıza yoğurt olma talepkarı mecnun, neden yazılarınızın birden mana kazandığını anlatıversin. Utanarak söylüyorum o yazıların çarpık bacaklı, kalın karınlı, surat itibariyle evrimini henüz tamamlayamamış bir yapay sarışından çıktığını düşünüyordum. Ama sizde de kabahat var. Ne kadar kötü fotoğraflar kullanıyorsunuz kuzum. Öyle aynı anda hem afet, hem kendinden feci şekilde emin, hem akıllı, hem de mütevazı görünebilen başka bir kadın tanımamış olmam, o yazıların samimiyetine ikna etti beni. (Mor krizanten)

CEVAP 3/

Mor krizantem. Ben miyim o? Gördüğünüzün ben olduğundan emin misiniz? Gördüğünüz düz popolu, kalın bacaklı, genç irisi, boyama sarışın biri olmasın? Ben oyum. Siz kimi gördünüz Allahaşkına! Bana böyle laflar edip, kendime karşı kendi imajımı sarsmayın lütfen! Fiziksel olarak olmasa da ruhen evrimimi tamamlayamamış olduğum doğru. Yine de beni görünce sizin tabirinizle, dibinizin düşmüş olmasına sevindim, kim sevinmez! Yazılarımı olmasa da beni beğenmiş olduğunuzun göstergesi, değil mi? İyi de bu benim istediğim şey değil. Yoksa güzel fotoğraflarla ortaya çıkmak kolay. Beni hiç canlı görmeseydiniz samimiyetsiz mavralar attığıma inanmaya devam edecektiniz, değil mi? O zaman hiç görmemiş, varsayın. Sevgiler ve bol krizantemli günler.

MEKTUP 4/

Pazar günkü yazını okudum. Ruhunu ve kendini koru. (Şükran Çakmak)

CEVAP 4/

İyi de nasıl? Şükran hanımcığım, siz bana kendinizin bunu nasıl becerdiğinizi anlatırsanız çok müteşekkir kalacağım. Öptüm.

MEKTUP 5/

Hep nasıl bu kadar fantastik yazabiliyorsunuz diye merak eden bir okuyucunuzum. Hayallerimi bazen sizin yazılarınızda buluyorum. (Nevzat Sakın)

CEVAP 5/

Ben başka türlü yazmasını bilmiyorum. Hayallerinizi bazen yazdıklarımda buluyorsanız, yandınız! Ben zaten yanmışım, hiç acımam sizi de yakarım.

MEKTUP 6/

Evlerin küçücük mutfaklarında salatalıklar doğranıyordur. Küçücük sevinçler büyüyor, büyüyordur. Ve denizci, kocaman denizlerin kapkara yalnızlığında tek başınadır. Özlemiyle, hüznüyle, yalnızlığıyla baş başa. Sahilleri düşler denizci. Karaları, limanları. Sigarasında duman duman büyür çoğalır yalnızlığı. Kim bilir,belki bir gün bir yerlerde karşılaşabiliriz, o gün beni görünce belki hayal kırıklığına da uğrayabilirsiniz, kendimi asla yakışıklı bulmam ben, onu peşinen yazayım da. (İlhan/ New Orleans)

CEVAP 6/

Denizlerin fatihi İlhan.Yazdıklarına içim acıdı. Sen orada yalnız, ben burada yalnız. Muzaffer de gitti zaten. Benim de salatalıkları doğrayacak birine ihtiyacım var bu aralar. Aynı kaderi paylaşıyoruz, ama senin hiç şansın yok, çünkü sana buradan cevap yazdığımdan haberin bile olmayacak. Yine de yazmak istedim. Önemli olan ruh güzelliği, fizikseli boş ver. Biz fizikselini bulduk da ne oldu...






 








Yazarın Tüm Yazıları