Ayşe Arman: Mavi bikini krizi






Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Tamam, kafayı yedim ben.

Ama herşey bu mavi bikini yüzünden.

Gecenin 2'si oldu, hálá üzerimde. Çıkartmayacağım işte. Kafama da kocaman bir hasır şapka taktım. Ayağımda topuklu terlikler, evin içinde dolanıyorum.

Zafer, durumumu hiç beğenmedi.

Kabak sonunda kendi başına patlar diye, kaçtı evine gitti.

Erkekler hep böyle zaten.

Önce, sorumlu, ilgili kocalar gibi canını sıkma bu kadar dedi, pek şefkatliydi; baktı oralı olmuyorum, kendimi yemeye devam ediyorum, söylendikçe söyleniyorum, bikini krizine dahil olmamak için sorumsuz ve ilgisiz kocalar gibi çekti gitti.

Yaaa böyle işte. Herşeyin iki yüzü var hayatta, iki ev formülü de her zaman iyi bir şey değil.

Adam en sakin haliyle, ben seni mavi bikininle başbaşa bırakayım canım, yarın görüşürüz dedi.

Alçak!

Beni bu acılı halim ve şiş gözlerimle terk etti.

Ben bu adama mı çocuk doğuracağım!

Neden böyle? Neden erkekler zora gelince sıvışıp gidiyor? Neden erkekler, sinir krizi eşiğindeki kadınları istemiyor, onları kaderlerine terk ediveriyor?

İyi ama hep aklı başında ve normal olunamıyorrrrr.

* * *

Oysa Allah için, pek aklı başındaydım bugün.

Gazeteye gittim, döndüm bir adet röportaj da yaptım. Gazeteci kızın verimli iş günüydü yani. Dışım gayet normal görünüyordu. Ama içim? Nasıl desem, bir anormaldi.

Haziran 1 itibariyle içim yaza girdi de.

Bilmiyorum nasıl oldu. Gün içinde sıcaklık 10 derece düşüyormuş, güneş eyvallah diyormuş, gri bulutlar birbirlerini ittire ittire sahne alıyormuş, rüzgar da son anda meseleye dahil oluyormuş, hava birdenbire soğuyormuş, hiç umrumda değil! Ayıptır söylemesi, gazeteci kızı oynuyorum ama, iş-miş de umrumda değil.

Tek umrumda olan, kendimi Nişantaşı'na ya da Akmerkez'e atıp güzel bir bikini almak.

Tı yani!

Tabii ki aval aval vitrinlere bakıp, ince askılı elbiseler, çoook yüksek topuklu ayakkabılar, terlikler kapmak... gibi arzularım da yok değildi.

Ama kendimi frenledim, ödemelerin var, borçların var (bu lafı çok seviyorum, kendimi sorumlu büyük bir kadın gibi hissediyorum) bir bikini yeter dedim.

* * *

Ve onu gördüm.

Mavi, örgü (hani tığ işi gibi olanlar var ya, onlardan), yandan ipli, çocuk bikinisi gibi bir şey. Geçen hafta Kalp Vakfı'nın diyetinden de yapmışım ki, idare ederiz yani.

Çok sakindi, tam istediğim gibiydi.

Fiyatına baktım.

Biraz uyduruk galiba, olsun dedim, 16 milyon 900 bin liraya bikini mi olurdu? Neyse ne önemi var, ucuz mucuz, kabine girdim denemek için. Bakalım üzerime olacak mı? Vallahi oldu. Aslında bir kaç tane mi alsam şunlardan diye içimden geçirmedim de değil. Sonra vazgeçtim. Hálá bir krizdeydik. Üç yerine bir almalıydık. Kocam tasarruf yapıyorum diye benimle gurur duymalıydı.

Tamam sadece bunu alıyorum dedim.

Ben kabinden çıkana kadar, onlar hazırlamışlardı bile. Paket yapmışlar, bir de poşete koymuşlar. Amma çabuk oldu herşey. Amma da hızlıyım dedim. Ben diğer kadınlardan farklıyım. İlk denediğim şeyi alıyorum. Meseleyi uzatmıyorum. Kimseye kriz yaşatmıyorum.

Aferin bana!

* * *

En tatlı halimle, borcum ne kadar dedim.

Biliyorum ama olsun, yine de soruyorum.

Ve işte o anda, olan oldu.

Tezgahtar kız, beni mosmor edecek o kelimeyi söyleyiverdi.

En cana yakın haliyle 169 milyon dedi.

Gözlerim karardı sanki! 169 milyon lira, avucumu bile zor dolduran saçma sapan bir bikini için mi? Öyle bir şok yaşadım ki!

Normalde, çok pahalıymış, kalsın derdim, ben yapabilirdim, bir şey de yok bunda, Allah Allah, dersin, dersin, kime ne...

Ama diyemedim.

Basiret denilen şey gerçekten bağlanıyor arkadaşlar. Bağlandı! Zaten kendime kızdığım nokta da bu, yani bu kadar mı kişiliksizim ben? Hani paket yapıp, hazırlamışlar ya, hayır ben bunu almayacağım lafı çıkamadı ağzımdan, utandım, kös kös o paraları bayıldım. Pinti değilim, ama bir bikiniye 169 milyon lira verecek kadar deli de değilim!

Ama verdim.

O kadar sinir oldum ki bu hıyarlığıma, bikiniyi yemek istiyorum şimdi.

Ya da kedime versem, top yapıp oynasa, onu bir güzel parçalasa, mavi ipleri ağzından sarksa...

Ama işte, kıyamıyorum.

Öylece, bikini üzerimde, salondaki masada, terkedilmiş bir kadın olarak bu yazıyı yazıyorum.

* * *

Zafer'in derdi ise başkaydı.

Bu bikini küçük dedi.

Ne demek istiyorsun dedim. Şişman mıyım ben? Anladı, arıza çıkacak. Kırmızı, şiş gözlerime acıyarak bakıp, yok onu demek istemiyorum dedi. Lafı değiştirdi, hem ipini çekersen de açılıyor. En sinir halimle, kimse bir kadının bikinisinin ipini çekmez, niye çeksin dedim. Gel yanlarına kocaman bir düğüm atalım dedi. Hayır istemiyorum dedim. Ama biraz da ucuz duruyor, kaç paraydı dedi.

Can alıcı soruyu sormuştu.

Ben daha fiyatını söylemeden, beyefendi zamanında tekstille uğraştığı için, olsa olsa 5 milyona filan mal olmuştur, onlar kaça satıyor dedi.

Biliyorum abartıyor!

Ama ölmek istedim o an.

Tabii onu öldürmeyi de hayal ettim.

Tam hatırlayamıyorum, onu mutlaka kıracak şeyler söylemişimdir.

* * *

Çekti gitti tabii.

Ben kaldım mı mavi bikinimle?

İyi ki siz varsınız.

Sizlerin huzurunda kocamdan özür diliyorum ve ona evine geri dön diyorum. Bu arada, bu mavi bikiniyle yaz boyu yüzeceğime de ant içiyorum...

Yazarın Tüm Yazıları