Aynı hikâye

Bir zamanlar bir film vardı. ‘‘Hiçbir zaman bitmeyen hikâye’’ gibi bir şeydi bu filmin adı. Benim hayatım da bu filmin adına benzemeye başladı. Hayatım hem hikâye, hem de bitmiyor.Rana -ki o iyi günde ve kötü günde daima yanımda olmaya söz vermiş ve üstelik de bu sözü tutan kadındır- tercih yapma özürlüsüdür.Diyelim ki bir mağazaya girdi. İçerdeki mallar arasında kısa sürede tercih yapamadığı için şu taktiği uygular.İlk önce mağazadaki bütün malları satın alır.Bir TIR kamyonuyla bunları eve getirtir.Daha sonra da hangisini daha az sevdiğinin listesini çıkarır.En sonunda da bu listedeki sıralamaya uygun olarak malları tek tek mağazaya geri götürür..Ve nihayet 15 gün filan sonra ‘ilk baştan beri gerçekten’ istediği mal ile nihayet baş başa kalır.Sadece bu nedenden dolayı Batı'daki birçok ülkede mağaza zincirinin girişinde onun resmi asılı.Vahşi Batı'daki Kalamiti Jane'in arandığı posterlere benzeyen bu resmin altında ‘Bu bayanı mağazamızda görüp, acilen manajere haber vereceklere hediye verilecektir’ yazıyor.* * *Tercih yapmaktaki güçlük ona lokantalarda da büyük sorun oluyor.Diyelim ki mönü geldi.Aynen mağazadaki olay tekrar yaşanmaya başlıyor.Tabii lokantada mönüdeki bütün yemekleri aynı anda ısmarlaması mümkün olmadığı için ilk önce garsona eziyet etmeye başlıyor.Yemekler hakkında dünyadaki en usta gurmelerin bile aklına gelmeyecek detaylı sorular soruyor.Hele bir de et yiyecekse neredeyse kesilmiş olan ineğin vesikalık fotoğrafını talep edecek noktaya kadar getiriyor sorgulama işini.Portatif kimya laboratuvarı setimiz olsa eminim onu da lokantaya getirip etler üzerinde çeşitli deneyler yapacaktı. Ama Allah'tan böyle bir setimiz henüz daha yok.Aslında bir keresinde kimya laboratuvarı seti almak için de girişimde bulundu ama çeşitli zor aşamaları geçip finale kalan son iki ayrı set arasında bir türlü tercih yapamadığından bu işi bir süre erteledi.Sonra mönüdeki bütün yemekler hakkında garsona sorular sorması bitince bana dönüp ‘‘Ne yiyeyim’’ diye ani bir soru soruyor.Ben de her defasında ‘‘Nasıl olsa benim seçeceğim yemeği alıp yiyeceksin niye bu kadar uğraşıyorsun ki’’ diye havayı yumuşatmak için espri yapıyorum.O da beni ‘‘Zaten hiçbir konuda bana yardımcı olmazsın ki’’ diye azarlayıp, kendisi bir şeyler ısmarlıyor.Garson yemeklerimizi getiriyor. Rana kendi yemeğinden tek bir lokma alıp bunu beğenmeyerek benim tabağımı kendi önüne alıyor, kendi yemeğini de bana veriyor.O anda ben kendim için ağır sosta pişmiş kuzu eti, o da kendisi için buharda pişmiş balık almış olsak da fark etmiyor. Bu değiş tokuşu yine de yapıyoruz.Daha önce de yazdığım gibi ben artık lokantalara gittiğimizde kendimin ne istediğini düşünerek değil de Rana'nın ne istiyor olabileceğini düşünerek sipariş veriyorum.Gerçi o benim istiyor olabileceğim yemeği düşünerek kendi siparişini vermiyor ama olsun, evlilikte adaletin olması gerektiğini de kimse düşünmüyor zaten.* * *Bu tercih meselesi abartılı hale geldi son zamanlarda.Geçen gün fazla komplike olmayan bir operasyondan geçmesi gerekti Rana'nın.Komplike veya değil, adı üstünde işte operasyon.Yani insan o aşamada artık bazı adetlerinden vazgeçmesi gerekir değil mi ama?Bunun cevabı evet, ama konu evlilik olunca rasyonel cevapların da geçerli olacağını artık kimse düşünmüyor, değil mi?Neyse gerekli testler yapıldı.Rana'yı ameliyathaneye götürmek için geldiler.Götürdükleri tekerlekli yatağın arkası kalkıyor.Hemşire bunu uygun bir vaziyete getirdi.Rana bunun biraz daha kaldırılmasını istedi.Hemşire bunu yaptı.Sonra o, bunun biraz daha eğilip, sabitleştirilmesini istedi.Hemşire, bu iki pozisyon dışında bir pozisyon veremeyeceklerini, çünkü yatağın teknik özelliğinin buna imkân vermedini, dünyadaki bütün hastanelerde de bu iki pozisyon dışında pozisyon alabilen ameliyat yatağı arkalığı olmadığını söyledi.Rana buna da itiraz etti ve yatağın teknik özelliklerinin bu kadar kısıtlı olmasının anlamsız olduğunu belirtti.Ve sonra yatağı bir süre istediği pozisyona kendisi getirmek için uğraştı ve tabii başaramadı.Ben ne mi yapıyordum o arada?Tabii ki sessiz duruyor ve sabit bir şekilde bakıyordum.Beynimin içinde ise şu ses yankılanarak haykırıyordu:YAHU KADIN ON SANİYE SONRA AMELİYATA GİRECEKSİN. YATAĞIN ARKASI ÖYLE YA DA ŞÖYLE DURSA NE FARK EDER? ALLAHIM YARABİM SEN BANA SABIR İHSAN EYLE. İNANILACAK ŞEY DEĞİL YA BAK HALA TARTIŞIYOR. SUS ARTIK YA SUS DA AMELİYAT BAŞLASIN. BAŞLASIN Kİ BİTSİN VE BİZ DE KURTULALIM. SUS NE OLUR.Beynim bunları söylerken suratım ona gülümsüyordu.Sonra yanağını öptüm ve onu ameliyata yolladım.Odaya döndükten sonra bu kez de televizyon kanalları ile ilgili bir problem çıkardı ama bu tamamen başka yazı konusu olacak kadar derin ve sinir bozucu bir olay.Ve benim sinirlerim şu anda bunu kaldırmaya katiyen müsait değil.
Yazarın Tüm Yazıları