Ayın mı, sayın mı

HAYATIMDA hiç kimseye "sayın" demedim. Demem de! Diyemem de!

Boynumu kör testereyle kıtır kıtır kesseler, Türkçe’ye hábis bir ur, vebalı bir mikrop, kanserli bir metastaz olarak girmiş olan bu sahtekár kelimeyi kimse bana teláffuz ettiremez.

Sevsinler, "sayın"mış! Daha neler, yok "ayın"!

* * *

NİTEKİM, söz konusu "sayın" unvanını duyduğum an aklıma mutlaka ve mutlaka, çocukluk radyolarında reklámını işitip durduğum bir çorap markası geliyor:

"Sayın bayan"!

İşte buyrun, nefret ettiğim ve kináyeli alay yazısı háriç yine asla kullanmadığım ve kullanmayacağım diğer bir sözcük daha!

"Bayan" ve onun cinsiyet zıddı olan "bay" ki, böylesine yapay ve böylesine yama kelimeler benim dilimde de, hançeremde de, lügatimde de, kalemimde de yasaklıdır.

Ákif dizelerini değiştirerek söylüyorum, "Ben ezelden beridir bey, hanım bildim ve bilirim/ Hangi çılgın bana bay, bayan dedirtebilecekmiş, şaşarım".

* * *

ARTI, tıpkı yukarıdaki çorap markasında olduğu gibi, bu uyduruk unvánları işittiğim an gayrrimüslim ekalliyetlerin hafiften bezirgán şivesini hatırlıyorum.

Sanki anneannemle birlikte Horozdibak’tan Bonmarşe’ye doğru yürüyoruz da, kapı önündeki tezgáhtarlar "buyrun bayan, buyrun bayan" diye müşteri tavlamaya çalışıyor.

Hayır hayır, onların bu kelimelerin kullanımına öncülük etmesini eleştirmiyorum.

Eh "dil devrimi" ya, tüm azınlıklar gibi kraldan fazla kralcı davranmak zorundaydılar.

Nasıl ki en büyük bayraklar o gayrimüslim dükkánlarına çekilirdi; nasıl ki en renkli Atatürk resimleri ora kasaları arkasında dururdu; nasıl ki "ne mutlu Türküm diyene" şiarları en çok aynı camekánlara asılırdı, onlar "muhterem"in, "efendi"nin, "devletlû"nun yerine "sayın"ı; "bey"in ve "hanım"ın yerine ise "bay" ve "bayan"ı herkesten önce ve herkesten fazla "sıradanlaştırmak" yükümlülüğünü hissediyorlardı.

"Buyrun sayın bayan, ithál malı poplinlerimiz geldi"!

İstemez muhterem çorbacı, istemez, "efendi"sinden ve "hanımefendi"sinden varsa, bir zahmet onu çıkart!

* * *

FAKAT, şu riyakár "sayın" kelimesinin böylesine ayağa düşürülmesinden tabii ki Ankara gazeteciliği sorumludur. Bilhassa da, Ankara’nın televizyon gazeteciliği sorumludur.

Tıpkı, müthiş bir cehaletle dil pelesengi edilen "itibariyle" sözcüğü gibi!

Üzüm üzüme ve başkent gazetecisi de başkent bürokratına baka baka kararıyor ki, muhabir mikrofun uzatmış ve "sayın bay hırtlambo, ne yumurtlayacaksınız" diye soruyor.

Eh böyle diyaloğa kitakse, beriki "sayın"ı işitmekten zaten mayışmış ama nezáketin altında kalmamak için kendisi de bir "sayın muhabir"i ekliyor.

Oysa ey meslektaşım, herkesin bir ismi ve Türkçe’de de adı izleyen "bey" ve "hanım" unvanları var! Hadi söyleyemedin, o Türkçe’de "efendim" diye başka bir nötr sözcük de var!

"Falanca bey", "fişmekan hanım" diye hitáp etmek dururken "sayın"ı uydurmak; üstelik, başkasından üçüncü şahıs olarak bahsederken bile aynı garabeti tekrarlamak olur mu?

Daha üstelik, bunu yazıda dahi kullanmak gibi korkunç bir gaflet düşünülebilir mi?

Ve hiç şüphe yok ki, dil kültürünü, dolayısıyla düşünce sistematiğini hadım etmesi bir yana, bütün bu "sayın"lar derin bilinçaltındaki tebá zihniyetini ve şartlanmışlığını yansıtıyor.

"Sayın"mış, hayır muhterem elinin körü ve de "ayın"!
Yazarın Tüm Yazıları