Aydın Doğan’la ilk yakın temas

Hürriyet’te yayın yönetmeni değişimi üzerine “İstifa mektubum cebimde” başlıklı bir yazı yazmıştım.

O gün bugündür kimseden çıt çıkmadı.

Haberin Devamı

Ne “gönder mektubu” diyen var ortada, ne de “saçmalama, ne istifası” diyen...
Tam da “fırtına öncesi sessizlik” diye düşünürken...
Telefonum acı acı çaldı...
Açtım...
Telefondaki ses, “Aydın Doğan Bey sizinle görüşmek istiyor” dedi...
Kısa bir bekleme süresinde durumu kendi lehime çevirecek türden hayaller kurmaya başladım...
İçimden dedi ki:
Aydın Doğan kovulduğumu söylese bile gam yemem... Sonuçta patron tarafından tebliğ edilen bir kovulma olur bu... İzzet ü ikbal ile çekilmiş olurum “Bâb-ı Hürriyet”ten...
* * *
Ve sonunda telefonun öbür ucundan, beni daldığım hayallerden uyandıran kararlı ve nazik ses geldi:
“Nasılsın Ahmet kardeşim... Seninle tanışmamız mümkün olmadı... Kısmet bugüneymiş.”
Ben eveleyip geveledim:
“Ha... Evet... Ne yazık ki... Siz nasılsınız?”
Aydın Bey devam etti:
“Ben senin okurunum. Cumartesi gecesi gazete geldiğinde senin yazını okurum... Ertesi gün sabah bir daha bakarım... Benim pek tanımadığım bir dünyayı anlatıyorsun... Çok da iyi yapıyorsun... İstifa mektubundan falan söz etmişsin... Bırak bunları bir tarafa... Yazmaya devam et.”
Teşekkür ettim...
Ve telefonu kapattım...
* * *
Rahatladım mı?
Ne yalan söyleyeyim:
Evet, rahatladım.
Ama bu rahatlığım köşemi kaybetmeme garantisi almamdan kaynaklanan bir rahatlık değil...
Kaybetsem de olurdu...
Sonuçta ben, kendisini bu köşeyle gerçekleştirmiş, varlığını bu köşeyle anlamlandırmış biri değilim...
Burası olsa da olur benim için, olmasa da...
* * *
Son olarak da bir hakkı teslim etmem gerekir...
Şunca zamandır muhafazakâr kesimde çeşitli işlere girip çıktım...
Her türden muhafazakâr patron tanıdım.
O dünyada patronun çalışana bakışını, yaklaşımını gayet iyi bilirim.
Burnun nasıl havada olduğunu falan...
Ama işte burada...
Pek de önemli bir yer iştigal etmeyen bir yazarın, bir yazısında dile getirdiği “istifa” sözcüğü hemen bir karşılık bulabiliyor.
Hem de “Ben senin okurunum” diyen patron cephesinden, yani en tepeden bir karşılık bulabiliyor.
Ben böylesi bir ilgiye ve nezakete pek alışık değilimdir.

Haberin Devamı

Ece Temelkuran’dan Bir Beyrut romanı

Haberin Devamı

Ece Temelkuran’ın Everest Yayınları’ndan çıkan “Muz Sesleri” adlı romanını merakla aldım.
Merakımın iki nedeni var: Temelkuran’ın yazı stilini beğenmem ve romanın Beyrut’ta geçmesi...
Ortadoğu’nun en tecrübeli, en aykırı, en kozmopolit, en radikal, en serbest kentinde geçen bir aşk hikayesi...
İçinde Nasrallah da var...
İşte kitaptan birkaç cümle:
“Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikayen. Sen de Ortadoğulusun!”.
Evet, ben de Ortadoğuluyum...
Ve kalbimi açıp romanı okuyorum büyük bir iştahla...

Bakanlar da muhabir sevmiyor

Cumhurbaşkanı ile Başbakan yurtdışı gezilerine köşe yazarı götürüyorlar ya...
Artık bakanlar da kendi pi-arlarını sağlamak amacıyla yurtdışı gezilerinde yanlarına köşe yazarı alıyorlar...
Mesela Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu...
Davutoğlu, Abdullah Gül ve Ali Babacan’dan miras aldığı bu uygulamayı sürdürüyor... Uçağına alıyor bir iki köşe yazarını, yurtdışına götürüyor...
Türk dışişleri bakanı, özel uçakla yurt dışı gezisine gidebilir... Bunda bir sorun yok... Ama köşe yazarı yerine yetişmiş diplomasi muhabirini neden götürmez, işte bunu anlamıyorum.
Aynı şey...
AB’den sorumlu bakan Egemen Bağış için de geçerli...
Bakıyoruz, o da köşe yazarı götürüyor yurt dışına...  O da kendi pi-ar’ının peşinde...
Ama o da muhabir sevmiyor, köşe yazarı tercih ediyor...
Diplomasi, AB alanında kendilerini yetiştirmiş, yetkin onca muhabir arkadaşımız, gecelerini gündüzlerine katarak çalışmalar yapıyorlar ama kaymağı köşe yazarları yiyor...
Ben bu düzene isyan edilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Haberin Devamı

Muhazakâr klişeleri

BİR: Sosyal inceleme yapıyordum... (Uygunsuz bir durumda yakalanınca söylenir.)
İKİ: Atatürk iyidir, bütün suç İsmet Paşa’dadır. (İsmet Paşa’ya vurmanın serbest olmasından kaynaklanan çıkış yolu.)
ÜÇ: Turgut Özal büyük devrimci ve değişimcidir... (Özal döneminde Özal’a demediklerini bırakmayanların bugün söyledikleri.)
DÖRT: Bu zamana kadar onlar yedi, şimdi sıra bizde... (İktidarlarındaki aksaklıklar hatırlatıldığında gayri resmi platformlarda yapılan savunma biçimi.)

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Asker...
MODA Polis...

DEMODE İsmet Özel...
MODA Sezai Karakoç...

DEMODE İsrail’e çakmanın cesaret istemesi
MODA İsrail’e çakmanın sıradanlaşması

Haberin Devamı

DEMODE Uğur Arslan...
MODA Şoray Uzun...

DEMODE Cihangir...
MODA Asmalımescit...

DEMODE Dindar erkek yazarlar
MODA Dindar kadın yazarlar

Yazarın Tüm Yazıları