Aşk-nefret

Ferrari’den 1, Mercedes’den 3, Porsche’den de 2 arabası, sosyete adası, günah adası Mikonos’da 7 milyon Euro değer biçilen villası, Atina’nın lüks sayfiye semti Vuliagmeni’de bir o kadar eden villası daha var. Daireler, arsalar, biri 30 diğeri 13 metre uzunluğunda iki tekne de onun.

Halen 2. ligdeki Yanya takımının da sahibi. Hisselerini almak için tam 10 milyon Euro saydı. Saatlere düşkündür. Sadece Bulgari marka bir saati bileğine takmak için ta 600 bin Euro ödedi.

Avukattır kendisi ve aylık geliri 500 bin Euro’yu buluyor dedikodulara bakılırsa.

Gençliğinde topçu olmaktı hayali. Ne var ki amatör kümeden ikinci lige transfer olduğu sezon, bir maç sırasında yediği tekme ile futbol hayatı söndü. Kramponlarını asınca, dört elle derslerine sarıldı. Selanik Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Borç para bulup, daha 24 yaşında iken küçük bir ofis açtı.

Adını ilk duyurduğunda, takvimler 1979’u gösteriyordu. Bu diyarın karakollardan ve cezaevlerinden firarları ile ünlü mafya babası Vangelis Rohamis, arkadaşları ile birlikte bir polisi öldürmek ve sayısız soygun yapmak iddiasıyla yakalanmıştı. Savunmasını üstlendi. Arkadaşları müebbet hapse çarptırılırken Rohamis beraat etti.

Sonrasında hem Allah "yürü ya kulum" dedi, hem de meslektaşlarının mesleki itibarlarını riske atmamak için reddettikleri davaları üstlendi. Müşterileri hep katiller, hep uyuşturucu kaçakçıları, hep dolandırıcılar. Ortak yanları müşterilerinin, bankalardaki sıfırları bol hesapları.

Zamanla Yunanistan’ın en ünlü avukatlarından birisi oldu. Televizyonlara çıktı. Sivri dili ve akıllı çıkışları sayesinde ekranlarda "star"lığı yükselmekte gecikmedi. Hatta bir keresinde aleyhinde yayın yapan bir programı basarak, sunucuyu dövmeye kalkıştı. Yaka paça götürdüler.

Evlendi bir zamanlar. Yahudi asıllı karısı genç yaşta öldü. Acısını unutmakta pek öyle gecikmedi. Çok kadınla adı duyuldu. Ortak yanları sevgililerinin, güzellikleri.

Aleksis Kuyias, 7 yıl önce yaşı 50’yi bir iki bahar aşmıştı ki, neredeyse yarı yaşındaki manken Evi Vatidu’yu tanıdı. Hani "ve Tanrı kadını yarattı" türündendi Evi.

Dört ay gezip tozduktan sonra dillere destan bir düğünle evlendiler. İki de çocukları oldu.

"Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine"...

Birkaç hafta önce başka bir aşk hikayesi yazmıştık. Hani, Yunanistan’ın 53 yaşındaki "un imparatoru"nun 27 yıllık karısını boşayıp 20 yaşındaki Ukraynalı dilberle evlenmesi hikayesini. O erkeğin penceresinden aktarmaya çalışmıştık aşkını. Tepki de almıştık.

Bugün bahsettiğimiz erkek de zengin, erkek de ünlü, erkek de yaşını başını almış. Kadın da çok genç, kadın da çok güzel...

Ama farklı insanlar, farklı kaderler işte..

Avukat ile mankenin mutluluğu öyle uzun sürmedi. Aleksis çok ihtiraslı biriydi. Despot, otoriter. Kendinden başka kimseyi pek dinlemeyen, kafasına eseni yapan. Evi de evinde oturup çocuklarını büyütecek kadın değildi.

Kavgalar, dayaklar, tehditler, şantajlar...

Mahkeme tek celsede boşadı çifti. Nafakaya gelince sıra, kadın 24 bin Euro istedi ayda. Çılgına döndü adam. Yine baskınlar, kavgalar, dayaklar... Çocukları kaçırmalar, gazetelere birbirlerine etmedik hakaret bırakmadıkları demeçler vermeler.

İki yabancı, iki düşman oldular. Sayısız davalar açtılar birbirlerine.

Aleksis Kuyias, belki de hayatının bu en zor davaları için savunmasında şunları söylüyor: "Model iken uyuşturucu kullanan arkadaşları vardı. Evlendiğimizde üç ayda kredi kartlarından 30 bin Euro harcadı. Benimle haftada bir defa bile yatmak istemiyordu. Evimizi, arkadaşlarının yasak ilişkileri için otele çevirmişti. Cep telefonuna sürekli farklı erkeklerden mesajlar geliyordu. Evli iken başka erkeklerle birlikte oldu. Boşandıktan sonra da çocuklarımıza bakacağına, kendinden 6 yaş küçük sevgilisi ile gönül eğlendirdi."

Evi Vatidu ise bir demecinde "Adamın her şeyi sahte, her şeyi yalan. Tanıştığımızda yaşını bile gizledi. Olduğundan 5 yaş küçük tanıttı kendini. Gerçek yüzünü gördüğümde değiştirmeye çalıştım olmadı. Hep kavga, hep dayak. Bıktım sonunda. Boşanmak istediğimi söyleyince büyük tepki gösterdi. Yıldırmak için elbiselerimi ve ayakkabılarımı bile geri aldı. Faturalarımı ödeyemediğim için evde üç aydır elektrik kesik."

Bakalım hakimlerin karşısında neler diyecekler?

Bence, avukat da manken de pek masum değil sanki...

Üniversitelerde seçimler

Bu diyarda, üniversitelerde öğrenci kurulları için seçimler bildim bileli keyifli, şamatalı geçer. Siyasi partilerin büyük önem verdiği bu seçimler öncesi, fakültelerin her yanı afişlerle, panolarla dolar. Birkaç metre arayla kurulan standlarda "hür bağımsız eğitim" propagandası yapılır. Avazı çıktığı kadar bağıran öğrenciler arasında tartışma da eksik olmaz, kavga da. Siyasi partiler, üniversiteleri kendilerini destekleyen öğrenciler aracılığıyla "ele geçirme" çabalarında etkinlikler düzenleyemez. Bir partinin düzenlediği konferansı, karşı görüşlerdeki öğrencilerin basması, olay çıkarması normal karşılanır.

İki gün sürer oy kullanma işlemleri. Sonuçlar da hep aynıdır. Her siyasi parti "biz kazandık" der. Kimse de "nerden nereye siz kazandınız" demez.

Üç aşağı beş yukarı, öğrenci olduğum 1970’li yılların sonlarından bu yana pek de bir şey değişmedi..

Daha doğrusu değişmedi zannediyordum.

Efendim, bir zamanlar, üniversitelerdeki etkinliklerin hemen tümü siyasi içerikli idi ve müzik çaldığında bile hoparlörlerden Theodorakis, Loizos, Markopulos gibi siyasi kimlikleri de olan bestekarların eserleri duyulurdu.

Gazetelerde okudum. Geçenlerde Gümülcine’deki hukuk fakültesinde, ana muhalefet partisi sosyalist Pasok’un seçim etkinliğinde Julia Aleksandratu davetli imiş. Şimdi bu kızcağız, kimdir nedir diye anlatacağıma, yandaki fotoğrafa bakın yeter. Öyle babasının ya da Pasok partisinin hatırına da seyahat etmemiş Gümülcine’ye. Tam 4 bin Euro almış bu "ekstra" için. Gümülcine’deki Trakya Üniversitesi’nde, seçim etkinliklerinde en fazla 100 öğrenci toplanırken, Julia’yı izlemeye tam 700 kişi gitmiş.

Yani slogan "Hür bağımsız eğitim ve Julia Aleksandratu."

Kralın kızı

Teodora 25 yaşında. Londra’daki Yunan kolejinde okurken, merasimlerdeki piyeslerde rol yeteneği ile dikkatleri çekti. Üniversite çağı geldiğinde ailesine "tiyatro" deyince pek karşı çıkan olmadı. Önce Londra, sonra da Boston’da eğitim gördü. Öğrencilik yıllarında eski Yunan trajedilerinde rol aldı. Eğitimini tamamladı, şimdilerde de profesyonel sanat yaşamına başlamak için valizlerini Los Angeles’a hazırlıyor.

Teodora’nın "aile geleneklerine" hiç de uymayan bir yaşam şekli var. Ne atlarla ilgilendi, ne de yatlarla. Kendi gibi biriyle evlenerek çocuk doğurup davetten davete koşmayı düşünmüyor. Varsa yoksa tiyatro.

Soyadı yok Teodora’nın. Çünkü o devrik Yunan kralı Konstantin’in kızı ve kraliyet ailelerinin soyadları olmaz.

Sarayda doğmadı. Londra’da büyüdü. Babasının bir zamanlar kralı olduğu ülkesi Yunanistan’ı da ilk kez 12 yaşında iken gördü prenses Teodora.

Kral babası, kraliçe anesi Anna Maria ve ağabeyleri Pavlos, Nikolaos ile ablası Aleksia’dan çok farklı bir yön çizdi kendine.

Sanat yaşamında, kral veya kraliçeleri eleştiren, hatta "ti"ye alan eserlerde rol alıp almayacağı merak konusu tabii.
Yazarın Tüm Yazıları