Asıl sorun pislik

‘TELEVİZYONA bakıyorum, her kafadan bir ses çıkıyor. Ben 25 yıldan beri bu işlerin içinde bir üreticiyim. Neyin ne olduğunu biliyorum.

Haberin Devamı

Her şeyin başı pisliktir, bunun dışında veteriner denetiminde kesim yapıldığı gibi laflar havada kalmaya mahkûmdur.

Türkiye’de yaklaşık 7 milyon ton tavuk yemi tüketilir; bunlardan 3 milyon tonu tavuk gübresi çıkar. Böylece çevresel sorunlar ciddi boyutlara ulaşır. Türkiye’de kümeslerin yarısından çoğu 20-30 yıllık kümeslerdir. Çatısı akar, kapısı çerçevesi yoktur. Bandırma-İzmir, Bolu-Gerede yollarında gördüğünüz tavuk çiftlikleri moderndir ama bunların oranı henüz %30’lardadır. Bu yüzden üretim sağlıksızdır. Asıl mesele gübredir. Üreticiler, kümeslerin altlarına çeltik kavuzu ve ağaç talaşı atarlar. Piliç pisliğini de bunların üzerine yapar; işte mikrop sorunu burada başlar.

Ne yazık ki, bu kümesler kuralına göre ve özenli şekilde temizlenmez, her üretim döneminden sonra kümeslerin tabanı pürümüz ocakla yakılmaz, dezenfekte edilmez, ilaçlanmaz ve en önemlisi de 15 gün süreyle havalandırılmaz.

Her yeni üretim dönemiyle hijyen sorunu gündeme geliyor. Gerekli temizlik işlemi yapılmadığı için mikroplar giderek artıyor.

Uzakdoğu’daki ‘kuş gribi’ de, üretim yoğunluğu nedeniyle bu pisliklerden başladığı biliniyor. Tavuk gübrelerinin açık alanlara atılması da sorunun bir başka boyutudur. Bunlar kontrolsüz şekilde atıldığında yağmurla toprağa karışır. İçinde yem artıkları olduğu için üzerlerine her türlü kanatlı hayvan gelir. Sağlıksız ortamda mikrop oluşması gelişerek hastalıklara neden olur.

Çare mi? Tarım Bakanlığı çevresel önlemleri ciddi bir şekilde aldıracak. Bir tavuk çiftliği 45 günlük üretimlerini yılda 6’ya indirecek. Üretimde açgözlülük ve hırslar sürerken, bu belalar ortaya çıkar tabii ki.

Sektörün ‘rafine’ olması isteniyorsa, ilk denetim kümeslerin temizlenmesinden başlanmalıdır.’

İlginç bir iftar

BİRLİK Vakfı’nın geçen cumartesi günü geleneksel iftarında ilginç konuşmalar yapılmış. 1985’lerde Korkut Özal’ın öncülüğünde kurulan vakfın mensupları daha çok İskenderpaşa Cemaati’ne ve her gelen iktidara yakın duruşuyla biliniyor.

Eski Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın ev sahipliğini yaptığı iftarda Bakanlar Abdülkadir Aksu, Osman Pepe, Prof. Burhan Kuzu, Azmi Ateş, Nimet Çubukcu, Dr. Mehmet Müezzinoğlu, (SP İl Başkanı) Osman Yumakoğulları, Korkut Özal, Ömer Balıbey, Ömer Bolat, Kadir Mısırlıoğlu ile çok sayıda kaymakam ve AKP’li başkanlar katılmış. Bir okurumuzun aktardığına göre, şunlar konuşulmuş.

İdris Güllüce (Büyükşehir Belediye Başkan Vekili): Tuzla Belediye Başkanı iken bir vatandaş geldi; 5 vakit gürültüden şikayet ettiğini söyledi. Ömer Camisi’nin yanında oturuyormuş, ben de oturduğu yeri istimlak ederek kendisine ‘Artık sinirin bozulmaz’ dedim. Bunun üzerine bize ‘zalimler’ diye hakaret etti. (...) 1999 seçimlerine giderken personel yorgunluktan ötürü bezgin ve yılgındı. Onları İzmit’te pikniğe, kuzu ziyafetine götürdüm. Motivasyon için kendilerine ‘gözlerinizi 7 saniye kapatın ve seçim sonrası belediyeye CHP’li bir yönetimin geldiğini düşünün’ dedim. Bir personel ‘Başkanım böyle bir şeyi düşünemiyorum’ dedi. İşte Göztepe’ye cami olayı da öyle, onların tıynetini gösteriyor.

GÜNDE 600 ARAÇ

Kadir Topbaş
(Büyükşehir Belediye Başkanı): İnsan hayatını nasıl tutarsa ondan sonrası da öyle gider. Çok şükür biz böyle başladık, böyle gidiyoruz. Işık Lisesi orta 1’de okurken, rahmetli Hüseyin Küçük Hocamın babasının ikna etmesiyle İmam Hatip’e geçtim ve yeniden Orta 1’e başladım. Duruş önemli değil, iş yapmak önemli; yoksa boş tenekenin sesi çok çıkar, derler. Basın avazı çıktığı kadar bağırıyor. Neymiş trafik arap saçıymış. Bilen de bilmeyen de yazıyor. Hızlı feribota karşıymışlar, vapurlar kalsınmış, kuşlara simit atmak istiyorlarmış. Bu nasıl bir anlayış, anlamakta zorlanıyorum. Belediye neden yazın çalışmıyormuş da okullar açılınca bu işler yapılıyormuş... Tatilde İstanbul’a turistler geliyor. Gerçi yazın da yapsan yine değişmiyor. (...) Son bir yılda 200 bin yeni araç İstanbul trafiğine girmiş, bu günde 600 araç demek... İki yıl önce ise, trafikteki araç sayısı günlük 1.2-1.4 milyon arasındayken, bugün bu sayı 1.7-1.9 milyona çıktı. Bu duman değil ki hemen dağıtılıp düzeltilsin. Raylı sistem bizde 47 km, Batı’da ise 800 km civarında. Onlarda bırakın nüfus artışını, geriye gidiyor. Bizde İstanbul’un nüfusu her yıl 400 bin kişi artıyor. 1 km raylı sistemin maliyeti 40 milyon dolar, en az 100 km raylı sistem yapılsın ki, bu da 4 milyar dolar... (Topbaş, bu arada Baltalimanı ihalesini ile ilgili olarak Gürtuna’yı eleştiriyor) İstanbul’u iki yılda toparlayacağız. Beylikdüzü’ne yap-işlet-devretle metro projesi düşünüyoruz. Bunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) nedir bilmiyorlar. Bunları nasıl ihaleye verirmişiz. Eleştirenler, 5216 sayılı yasayı da bilmiyorlar. Bu yasaya göre, kıymeti belirlenerek belediyeler gayrimenkullerini yatırım olarak ortaya koyarlar. Sayın Başbakan ‘ben bu projenin arkasındayım’ diye duruşunu gösterdi. Gelelim Göztepe cami mevzusuna... Buraların 1.5000’lik planları yoktu. Biz bunu Büyükşehir olarak yaptık, bir ay askıda kaldı. Bir kısım vatandaş plana itiraz etmiş ve ihtiyaçları çerçevesinde cami talebinde bulunmuş. Başkanvekilimin (İdris Güllüce) az önce söylediği gibi ‘7 saniye CHP’li belediyeyi düşünün’ sözünü hatırlatıyorum. Birileri bize de yönetim sırası gelir mi diye altımızı oymaya çalışıyorlar. Biz halk adına bu yönetimde bulunuyoruz.’

Prof. Burhan Kuzu da, AB konusunda çarpıcı eleştiriler getirmiş.

Skandal atamalar

AKP
bürokraside kanun, kural, yönetmelik ve gelenek dinlemiyor. İmam hatipliler altın çağını yaşıyor; hele bir de Karadenizli olursan.

Rize’deki atamalardan söz edeceğiz. Hatırlayınız, AKP yönetimi daha önce ilgili daire amirlerinin başına birer il yönetim kurulu üyesi dikmiş; olay duyulunca büyük tepki doğmuştu.

Bugünkü yandaş atamalar skandal boyutlarına ulaşmış durumda.

Rize İmam Hatip Lisesi Müdürü Hızır Aktaş ve yandaşları, bu atamaları yönlendiren bürokratlar olarak biliniyor.

Bir örnek.

Rize İmam Hatip Lisesi’nde Kuran ve Hadis Öğretmeni Ömer Yılmaz, Başbakan’ın Güneysu’dan hemşerisi... Rize’deki atamaların arka perdesindeki güçlü ismi İmam Hatip Lisesi Müdürü Hızır Aktaş ve yandaşlarının talebi ile Ömer Yılmaz, önce kurum değiştirtilerek ve terfi ettirilerek Ankara’ya, Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay’ın yanına genel hizmetler birimine aktarılıyor. Ardından, (bu atamayı ‘organize’ eden) Atalay’ın teklifi, Devlet Bakanı M.Ali Şahin’in oluru ile Malatya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne asalet atanıyor.

Bütün bunlar káğıt üzerinde olduğundan hiçbir engelle karşılaşılmıyor.

Ömer Yılmaz’ın, memleketi Rize’ye vekáleten atandığı haberinin, yerel ‘Zümrüt Rize’ başta olmak üzere yerel gazetelerde yer alması üzerine, AKP’nin kurmayları bir manevrayla atamayı, Coşkun Çildoğan’dan boşaltılan Giresun Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne ‘vekáleten’ kaydırıyorlar.

Çildoğan’ı da asaleten Rize’ye veriyorlar.

Çildoğan, Rize’de káğıt üzerinde göreve başlıyor, ancak bu kez kendi isteği üzerine memleketi Gümüşhane’ye verilmesini talep ediyor ve geçici görevle bu kente gidiyor.

Bu görevin boşaltılması sonucu Ömer Yılmaz’a Rize İl Müdürlüğü kapıları açılıyor.

(Rize’nin nüfusu 100 binin altında olduğu için yasa gereği, Ömer Yılmaz kendi memleketinde ancak vekil olarak görev yapabilecek. Çünkü, 100 bin nüfusun altındaki yerlerde, o ilde doğanlar asaleten görev yapamıyorlar.)

5 yıl bu makamda bulunan Rize Gençlik ve Spor İl Müdürü’ne ne mi oluyor?

Ömer Yılmaz’ın, yerine atama yapılacağını anlayınca 17.7.2005’te emekliliğini istemişti. Ama bilinen şu ki; AKP’li örgütlere spor salonunun kiralanması konusunda ters düşüyordu hep.

Bir Rizeli soruyor:

‘Hiçbir sportif yöneticiliği olmayan din eğitimi almış birisinin, il müdürü olmasına sporu seven ve Güreş Federasyonu’nda Yönetim Kurulu üyeliği yapan Vali Enver Salihoğlu neden karşı çıkmıyor? Halbuki daha önce İyidereli olan şube müdürü Şevki Genç, Yalova’nın bir ilçesine gönderilmiş, oradan Rize Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atanmak istenmiş, ancak bunun yasal olmadığını belirterek kendisini göreve başlatmamıştı Vali Salihoğlu... Peki, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, demek değil midir?’

Bunlar siyaseten de öte, ‘dini kadrolaşma’ değil midir?

AYASOFYA

AYASOFYA,
Hıristiyanlar için yeniden ibadete açılabilir. Uygarlıkların barışçı biçimde birbirine yaklaşması bakımından çok anlamlı bir jest olur. Yarısı cami, yarısı kilise olarak bile düzenlenebilir. Bağnazlığı aşıp gerçekleştirebileceğimiz bu güzel davranış Batı’da hayranlık uyandırabilir.

Abdullah ŞEVKİ

Haberin Devamı


Biliyor musunuz

PAKİSTAN depreminde yardım için bölgeye gitmek isteyen AKUT ekibinin, Sivil Savunma’nın Türkiye adına giden uçağına alınmadığını, AKUT’un THY’nin tarifeli uçağıyla gecikmeli de olsa kendi olanaklarıyla afet bölgesine hareket ettiğini...

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ

‘Çevrelerine uymak için kendilerini yontanlar, tükenip giderler.’

(R.Hull)

Yazarın Tüm Yazıları