Anlaşıldı, biz bağcıyı döveceğiz

Önümüzdeki hafta çok heyecanlı geçecek. Kendini göstermek, “en büyük Müslüman biziz” diyenlerden, “ülke aşkıyla” yandığını iddia edenlere kadar, herkes Papa’nın yolunu gözleyecek. Sonunda da, Türkiye kaybedecek.

Haberin Devamı

Bu işin artık rengi görüldü.

 

Politikacılarımızdan, kimi sivil toplum örgütlerine kadar, farklı hesabı olan herkes kolları sıvamaya hazırlanıyor.

 

Ben de Oktay Ekşi gibi düşünüyorum: Şu ana kadar gelen tümişaretler, üzüm yemek yerine, bağcıyı dövmeyi tercih ettiğimizi gösteriyor.

 

Papa’nın Türkiye gezisi, ülkemizi uluslararası sahneye çıkaracak. Hıristiyan dünyasının spotları üzerimize dönecek. Tüm TV’ler bu olayıizleyecek. Üstelik karşımızda, söyleyeceğimiz doğrulara dahi inanmamaya hazır bir medya ordusu olacak. En ufak bir gösterinin boyutları büyütülecek, yapılacak en basit açıklamalar tersten okunacak.

 

Haberin Devamı

Böylesine duyarlı bir ziyarete hazırlanıyoruz.

 

Gezinin sonunda en kötü sonuç, şöyle manşetlerle ortaya çıkar:

 

-       Türk hükümeti Papa’ya sırt döndü.

-       Türkiye, Avrupalı olmadığını gösterdi.

-       Papa yuhalandı, yumurta yağmuruna tutuldu.

 

Bu sonuç şimdiden garantileniyor.

 

Hükümetin tutumu, gereksiz biçimde ters ve geziyi istemediği izlenimi veriyor.

 

Kendilerini “gerçek Müslüman” diye gösteren, reklamlarını yapmak isteyen marjinal gruplar ve siyasi partiler, tahriklerine başladılar bile.

 

Papa ile birlikte İstanbul’a inecek medya ordusunun önünde daha da geniş etkinliklere hazırlanıyorlar.

 

Herkesin ayrı bir hesabı var.

 

Biri reklam, öbürü oy, bazısı tiraj ve reyting.

 

Bağcıyı döveceğiz.

 

Haberin Devamı

Papa’nın tutumundan memnun olmadığımızı söyleyip, bu gezinin normal koşullarda yapılmasını sağlayabilseydik, “üzüm yiyebilirdik”. Ancak olmayacak, aksine uluslararası medya oyununu oynayamayacağız.

 

İşin komik yanı, iş işten geçtikten sonra, “bu adamlar neden bize kötü bakıyorlar?” diyeceğiz.

 

Üstelik, bütün bunlar da, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde dönüm noktası yaratacak olan 14 Aralık doruğu öncesinde yaşanacak.

 

Açıkçası, binmek istediğimiz dalı keseceğiz...

“TÜRKLER GELİYOR”

 

Türkiye, Avrupa’daki moda ülkelerin başında geliyor. Ancak, olumsuzluklar açsından moda. Durum böyle olunca da, “Türkiye’yi izleyenlerin” sayısı her geçen gün artıyor. Bunlardan biri de ZEİ adlı yayın. Türkiye-AB ilişkilerini yakından izliyor ve ilginç yorumlar yayınlıyor.

Haberin Devamı

 

Son sayısında  Ellen Svendsen’in “Türkler Geliyor” başlıklı bir makalesi var ki, Avrupa kamuoyundaki Türkiye algılamasını anlatıyor. Türk kelimesinin neden olumsuz yankı yarattığını yazıyor. Türkiye’yi Avrupa kamuoyuna tanıtacak olan kuruluşların bu incelemeyi mutlaka okumaları gerekir.

 

Farklı bir açıdan Türkiyeile ilgili gelişmeleri okumak istiyorsanız, temas adresi şöyle:

 

Center for European Integration Studies

Walter-Flex- Str. 3

53113 Bonn, Germany

tel: 00 49 (0) 228 73 49 52

www.zei.de

editors: Andreas Marchetti – Volkan Altıntaş


MESLEK LİSESİ, MEMLEKET MESELESİ

 

KOÇ HOLDİNG, bundan daha doğru ve daha yararlı bir kampanya başlatamazdı. Her yıl 8 bin ilkokul mezununa, meslek okulunda eğitim görebilmeleri için burs verecek.

 

Haberin Devamı

Eğitim anlayışımızı öylesine çarpıttık ki, herkes üniversite mezunu olma peşinde koşuyor. Üniversite mezunu olunmadığı taktirde, iş bulunamayacağı korkusu gençlerimizi sadece yüksek okullara yönlendiriyor. Böylesine bir birikim olunca, üniversitelerden de doğru dürüst verim alınamıyor. Mezunların büyük bölümü yetersiz çıkıyorlar ve sonuçtadiploma ellerinde, ne iş bulurlarsa onu yapmaya çalışıyorlar.

 

Oysa, Türkiye’nin asıl ihtiyacı ara eleman. Herhangi bir mesleği iyi öğrenmiş insan yetiştirmek gerekiyor. Meslek liselerinintercih edilmesi, üniversite diploması yerine, meslek sahibi genç ordusu kurmak, en büyük ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.

 

Haberin Devamı

Mustafa Koç’un kampanyası, Türkiye’nin en büyük gereksinimini, tek başına karşılayamasa dahi, önemli bir başlangıçtır. Ayrıca “Meslek lisesi, memleket meselesi”sloganı da bu çabalara çok uygun düşüyor.


BRAVO BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’NE

 

Oğuz Özerden iyi ki var. İyi ki de BİLGİ gibi bir üniversiteyi kurdu ve şimdi de Amerikan Laureate Üniversitesi’yle yeni bir işbirliğine girdi.

 

Özerden’in bu ülkeye kazandırdığı Santral İstanbul’u da unutmamak gerekir. Avrupa çapında bir kültür sanat merkezine dönüştürülen, eski elektrik santrali bölgesi şimdi İstanbul’a hizmete hazırlanıyor.

 

BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’Nİ yakından tanıyorum. Bu ülkenin düşünce dünyasına oksijen takviyesi yapan, liberal-demokratik tutumuyla hepimize soluk verdiren bu üniversite, Özerden gibi aydınlık ve pırıl pırıl. Şimdi de yepyeni bir aşamaya giriyor. Uluslararası alanda eğitim vermeye, uluslararası alanda eğitim işbirliğine hazırlanıyor.

 

BİLGİ artık uluslararası bir üniversiteler ağının parçası olacak. Laureate International Universities ağına katılacak. Bu grubun 250 bin öğrenci, 15 bin öğretim üyesi var.

 

Laureateağına dahil üniversiteler arasında Liverpool Üniversitesi,. Madrid Avrupa Üniversitesi, Les Roches Hotel Management School, Glion Institute of Higher Education (GIHE), Ecole Superieure de Commerce Exterieure (ESCE), Walden Üniversitesi yer alıyor. Liverpool Üniversitesi İngiltere’deki en güçlü üniversitelerden bir tanesi. Madrid Avrupa Üniversitesi özellikle mesleki alanlardaki başarılı eğitimi ile tanınıyor. ABD’deki Walden Üniversitesi ise bilgisayar üzerinden sürdürülen (on-line) master ve doktora programlarında başı çeken bir öncü üniversite.

 

Bundan daha güzel bir gelişme olabilir mi?

 

Bravo, Oğuz Özerden’e. Türkiye asıl sizler gibi insanlarla gurur duyuyor.

 

ZİHNİPAŞA, BENİ 53 YIL GERİYE GÖTÜRDÜ

 

Ben ilkokulu, Erenköy Zihnipaşa’da bitirdim. Hala hayal meyal hatırladığım kadarıyla, yaşamımın en güç dönemlerinden biriydi. Ailem geçim sıkıntısı içindeydi. Babam 42 yaşında ölmüş, annem gencecik yaşında iki çocukla dul kalmış, bizi yetiştirmeye çalışıyordu. İşte böylesine bir süreçte Zihnipaşa,benim dünyaya ilk adımımı attığım platform olmuştu.

 

53 yıl sonra, Zihnipaşa İlkokulu müdürüFahri Önder Topçu’dan  davet telefonu aldığımda nasıl sevindim tahmin edemezsiniz.

 

Hemen koştum...

 

Pırıl pırıl bir okul olmuş. 8 yıllık eğitim veriyor. Çocukların hepsi aydınlık yüzlü, ekmekle değil sütle beslenmiş, yani şanslı bir nesil yetişiyor.

 

Bir okulun başarısının, onu yöneten müdürün becerisine ne kadar bağlı olduğunu bu defa yine gördüm. Velileri harekete geçirmesini bilmiş; sponsorlar bulmuş ve okulunu yüceltmiş. Gayet iyi bir eğitim kadrosu oluşturmuş.

 

Zihnipaşa, benim gibi gözünü dünyaya ilk defa açanlar için en iyi platformu oluşturuyor.


ACIBADEM’İN ETKİNLİĞİ...

 

Hem Türkiye’de, hem de yurt dışında defalarca hastaneye gittim, muayene oldum, ancak doğrusunu söylemeliyim ACIBADEM’deki etkinliği hiçbirinde görmedim. Benim özellikle dikkatimi çeken nokta, sağlık taramalarında gösterilen titizlik. Eğer kalp taramasından geçiyorsanız ve o sırada bambaşka bir yerde farklı bir anormallik göze çarpıyorsa, peşini bırakmıyorlar. En tipik örneğini Radyoloji Uzmanı Dr. Serkan Gelmez gösterdi. Böylesine bir titizliğe başka yerde rastlamadım.

 

Türkiye’deki sağlık hizmetleri sınıf atlıyor. Ancak bu yarışta aslanın hakkını aslana verelim. Ben deneyimlerime dayanarak “ACIBADEM” diyorum. Başka iyiler de vardır mutlaka. Sırası geldikçe onların da haklarını vermeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları