Anadolu Hisarı Anadolu Feneri ve Çapari

Geçen hafta sonu Anadolu Hisarı’na doğru bir gezinti yapalım dedim. Atladım arabaya.

Çubuklu, Beykoz derken bir kez daha Mine Kırıkkanat’ın bir süre önce yakındığı yurdum insanı ile karşı karşıya geldim.

Beklendiği üzere deniz kenarı tek çizgili pijama ve mangalcıdan geçilmiyor. İnsanlar ellerinde kola, ekmek, domates, yeşil biber arabaların üstüne üstüne atlıyorlar. Sahil boyunca çöpe boğulmuş kıyı manzarası hiç de iç açıcı değil.

Çoğu kadın da başı örtülü. Bu taraflara uzun süredir gelmemiştim. Son geldiğimden bu yana ya başı örtülüler daha fazla sokağa açılmaya başlamış, ya fazlalaşmış ya da hep çoktu ben yeni görmeye başladım. Hangi tez doğru, elimde somut bir veri yok.

Çıplak gözle bile kadınların su bidonu taşıma, çay demleme, sofra hazırlama, bulaşık yıkama işleriyle uğraştıklarını, erkeklerin de "ayın güzeli mualla" şeklinde kıyı boyunca yayılıp güneşlendiklerini saptamak mümkün.

Erkeklerin alta mayo niyetine giydikleri malzemeler dize sıyrılmış pantolondan kirli beyaz iç pantolonuna kadar değişiyor.

Seyrek de olsa modern zamanların mayosuyla denize giren erkeklere de rastlamak mümkün ama bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Kıllı vücutlarıyla tek başlarına güneşlenen erkekler çok fazla görüntü kirliliği yaratmıyor (en azından benim açımdan). Aynı kıllı erkekler yan yana çıplak çıplağa uzanıp güneşlendiklerinde ise daha çok Akdeniz bölgesinde görülen "maki" türü bir bitki örtüsü görüntüsüne neden oluyorlar.

Bu görüntünün haftasonunun tadını eziyet çekerek çıkartmak isteyen yurdum insanında sorun yaratmadığı çok açık. Hatta onlar yaşadıkları hafta sonu ritüelinden çok da mutlu görünüyorlar.

Ama aynı görüntünün bu kıyıdan arabalarıyla geçen, özellikle Bağdat Caddesi, Etiler ve Ulus "Bermuda şeytan üçgeni" sakinlerinde derin imaj yaraları açacağı, "bitmiş bu Türkiye!" söylemlerine sebep olacağı muhakkak.

Anadolu Feneri yoluna saptığımda benim de kafamda "Acaba mangal yakmasalar, ekmek arası köfte ile yetinseler, bu eziyeti de çekmeseler" şeklinde bir toplum mühendisliği tartışması başlamıştı. Daha sonra manzaranın güzelliğine dalıp tüm bu tartışmaları unuttum.

Boğazın Karadeniz’e açılan en uç noktasına geldiğimde bir kez daha manzaranın güzelliğini içime çekmek üzere araçtan indim. Kayaların dibine konuçlanmış lokantada meze ve balık kalmadığını öğrenince de rotayı Poyrazköy’e çevirdim.

Yaklaşık yarım saat içinde Poyrazköy’ün dik yokuşunda buldum kendimi. Birkaç dakika içinde de denizin kıyısında Çapari isimli balık lokantasında.

Kah hemen kıyıdaki halk plajında eğlenmek için çırpınan yurdum insanını, kah tam karşıdaki mükemmel manzarayı izlerken mezeler, ara sıcaklar, balıklar geldi, karpuzlar yendi kahveler içildi.

Çapari tahmin ettiğimden çok daha iyi bir lokanta çıktı. Yemekleri lezzetli, hizmeti hızlı ve çok da hesaplı. Düzeltmesi gereken iki konu var. Bardak temizliği ve yiyeceklerdeki yağ oranı. Hijyene dikkat edilecek ve yemeklerin yağı azaltılacak.

Eğer bu iki konuya özen gösterirse Çapari bir Porazköy klasiği olur, onu tahtından da kolay kolay kimse indiremez.

Hakkaten tam Gitme

Bugün yeni bir film vizyona giriyor. Filmin İngilizce adı Stay, "Gitme" diye çevirmişler. Ben de diyorum ki hakikaten gitmeyin. Güya ortaya bir psikolojik gerilim filmi çıkarılmak istenmiş ama sanırım yönetmen hem filmi çekerken hem de filmi kurgularken ciddi psikolojik gerilim içindeymiş.

Belki Naomi Watts var falan diye dikkatinizi çekebilir ama yine de gitmeden önce bir iki kere düşünün. Film Sam Foster isimli bir psikiyatr ve onun üç gün sonra, doğum gününde intihar edeceğini söyleyen hastası Henry Letham arasında sıkışıp kalmış. Foster Letham’ı intihardan vazgeçirmeye çalışıyor ama yaşadıkları karşısında neyin gerçek neyin düş olduğunu da şaşırıyor, hatta yaşadığı kente bile yabancılaşıyor. Sonra? Sonrası yok. Sorun burada. Yönetmen bizi gerçekle-düş arasında gezdirirken aralarda bir yerlerde kaybediyor. Biz oralarda düş aleminde kalıyoruz. Bir daha da "ne oluyor, ne bitiyor" kendimize gelemiyor, neredeyse intiharın eşiğinde filmin sonuna ulaşıyoruz.

Tahminimce Gitme’yi bize "masterpiece" olarak sunan bir takım dahiler olacaktır. Siz de o dahilerdenseniz tabii ki buyrun gidin, gerim gerim gerilin.

Kiraz Bahçe’de müşteri memnuniyeti tam

Melih Kaymaz’ı Koç’un İdea isimli eğitim şirketinden tanırım. Yıllar önce ben orada pazarlama, satış, reklam üzerine dersler verirken, Melih de satış ve satış yönetimi üzerine dersler veriyordu.

Sonra Melih birden Soyak Yenişehir’de karşıma çıktı. Kiraz Bahçe isminde bir küçük lokantanın işletmecisi olarak. Lokantasının kapısında birkaç kez karşılaştık, "Hocam mutlaka bekliyorum" dedi. Geçen hafta sonu gitmek nasip oldu. Hem bir akşam yemeğine hem de pazar kahvaltısına.

Yemeklerin lezzeti, Kiraz Bahçe’nin küçük ama samimi ortamı etkileyici. Melih dilinden düşürmediği "koşulsuz müşteri memnuniyeti" kavramını lokantasında birebir uygulamış. Eşini de yanına alarak mekanı otantik İtalyan lokantaları kıvamına getirmiş.

Bu hafta sonu yolunuz Soyak Yenişehir’e düşerse Kiraz Bahçe’ye mutlaka takın derim. Akşam yemeğinde köfte ve mantı, kahvaltıda ise menemeni şiddetli öneririm.

CUMA İTİRAFI

trendtrend; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 21; İl: İstanbul

Sinir olduğum bir arkadaşım, işyerinde yeni aldığı bikiniyi gösteriyordu. Öve öve bitiremedi, yetmedi bir de tuvalette giyinip yanımıza geldi. Bana da kapıyı gözetleme görevi verdi. Peki, ben ne yaptım? Müdürün geldiğini, adamın içeriye girmesine bir adım kala haber verdim. Pişman mıyım? Hayır!

Yorum: Eğer bir kadın diğer kadına sinir oluyorsa her şeyi yapabilir. İşin gerçeği daha diğer bir kadına sinir olmayan bir kadın da görmedim. Sonuç: Her kadın diğer bir kadına her şeyi yapabilir.

CUMA LAKIRDISI

"Bir arkadaşlığı korumanın yolu asla bir şey borç vermemek ve asla bir şey ödünç almamaktır". (Paul De Kock)

CUMA TAKINTISI

Simin Mater’i hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama ilk albümünden bu yana ben sesine ve şarkı sözlerine hastayım. Mater’in yeni albümü Cennetteyim, kısa bir süre önce müzik marketlerde yerini aldı. Dört yıl ara verdikten sonra (22 kilo da vermiş olarak hayranlarıyla, yani benimle) bir kere daha buluştu. Tüm şarkılarını yine beğendim. Değişik bir sesten, farklı sevgi ve aşk şarkıları dinlemek istiyorsanız, Simin Mater’i mutlaka dinleyin derim. Hatta Cennetteyim’i dinlediketn sonra da bir önceki albümünün peşine düşeceğinize kalıbımı basarım.
Yazarın Tüm Yazıları