Kırmızı bisiklet kamyonun altında kaldı

Geçtiğimiz yıl şarap dünyasında en çok konuşulan konulardan biri sürpriz bir evlilikti.

Amerikan şarap prensesi Gino Gallo tencereyi bulan kapak misali Fransız şarap prensi Jean-Charles Boisset ile evlendi. Gallo hem California’nın en büyük aile şirketi, hem de ithalatta birinci, dünya sıralamasında da ikinci sırada. Boisset Ailesi de Burgonya’nın birinci, Fransa’nın üçüncü en büyük şarap şirketi. Böyle bir evliliğin ardındaki aşk ne denli büyük olursa olsun, işin iş kısmı ortada.
Teruaristler küçük ölçeği büyüğe asla tercih etmemeliler. Büyük ölçeğin karanlık yüzünü ayyuka çıkaran, şarap tarihinin en büyük skandallarından biri sizlere bu satırları aktardığım saatlerde tüm dünyada adeta ışık hızıyla yayılmayı sürdüren taptaze bir haber. Sadece şarap dünyasında getireceği yankılarla değil, 2010 yılının en büyük sahtekârlıklarından biri olarak tarihe geçecek bu ilginç, korkunç, hatta gülünç olayın ilk davası sonuçlanalı saatler oldu.
Pinot Noir üzümünün son yıllarda ne kadar popüler olduğunun farkındasınızdır. Bu nazlı Burgonya asıllı kırmızı bağda yetiştirmesi en zor üzümlerden, yapımı da en meşakkatli şaraplardan. Pinot ile uğraşanlar bilir, ticaretten çok tutku işidir. Tutarsız ve masraflıdır, kısa değil, uzun dönemli yatırım gerektirir. Öyle parayı bastıran iyi Pinot yapamaz, ele avuca sığmayan bu üzümü ancak hastaları dizginleyebilir.
Sideways filminin yarattığı talep fırtınasına yelken açan büyük şirketler bu zor üzüme ömrünü verenleri hiçe sayarcasına piyasaya ucuz ve hangi yönden bakarsanız bakın, tonlarca kötü Pinot Noir sürüp yılmadan pastadan aslan payını götürmeye çabalıyorlar. Şişesi 25 liranın altına satılan Pinot Noir bu üzümün gerçek kişilik ve potansiyelinden uzak olur, bunu şarabı ciddiye alanlar çok iyi bilirler.

10 LİRAYA PİNOT OLMAZ

Boşlukların getirdiği fırsatçılığın sınırlarını zorlamaya özellikle eğilimli Amerikan toplumunu hedef alan ve 2005 yılında Sideways çılgınlığının doruğunda Gallo ve Fransız ortaklarının ürünü Red Bicyclette adlı bir Pinot Noir 10 liranın altındaki komik fiyatına rağmen ABD’de bu türün halen en çok satan örneklerinden. Tam 5 yıldır da Amerika’ya yılda yaklaşık 20 milyon şişe, yani resmen tankerlerce akıtılıp duruyor.
Markanın adı bile temsil ettiği kültürel yozluğu insanın gözüne sokuyor. Bir pazarlama “dehası” sonucu İngilizceden kırmızı sözcüğü bisikletin Fransızcasıyla birleşivermiş. Göz alıcı bir etiket, az nostaljik, bol Fransız, butik mi butik bir ambalaj. Peki ya içindeki? Bir şarap etiketinin bugüne kadar söylediği en büyük yalanı taşıyor. Şişenin dışında her ne kadar Pinot Noir yazsa da bir düzine Fransız sahtekâr içinde Syrah ve Merlot ile yakalanmaz mı!
Languedoc bölgesi Fransa’nın vasat şarap golü. Burada Pinot Noir dikmek ne madden ne de botanik açıdan mantıklı. Bu yüzden Fransız otoriteler hesap kitapları incelerken şüphelenip bir soruşturma başlatmışlar. Satın alınan Pinot Noir şişelenenin ancak onda biri kadar çıkınca dolandırıcılığın ne denli ciddi bir boyutta olduğu bir anda ortaya çıkmış. Meğer aracılar, aralarında yaklaşık 15 milyon liralık bir kârı uyuyan dev Gallo’dan hortumlayıvermişler.
Amerika Pinot Noir diye, Güney Fransa’nın artıklarını “hesaplı” fiyata içedursun, Gallo gibi uluslararası bir şirketin “uzman” kadrolarının bunca zaman uyumasına ne demeli? Halbuki gerçek her zaman kadehtedir ve bir Pinot Noir mutlaka Pinot gibi kokar. Şarap kanunlarının en iyi işlediği Fransa bu akıl almaz yolsuzlukla çalkalanıyor. Amerika da taze sandığı kokuşmuş bir dersi sindirmeye hazırlanıyor. Koca bir ulus damağını kaybedip yeniden aramak durumunda. Boşuna dememişler ucuz etin yahnisi yavan olur diye.
Yazarın Tüm Yazıları