Almayın o Maybach’ı yakışmaz

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın THY’nin uçak alımı sırasındaki pazarlıkları kullanıp, Başbakanlığa bir uçak almak istediğini aylar önce yazmıştım. Ancak pazarlıklar umulduğu gibi bitmeyince, Airbus, Başbakanlığa ‘açıktan’ bir uçak vermemiş.

İşin kokusu Başbakan’ın son Almanya gezisinde ortaya çıkar gibi olmuştu.

Başbakan’ın ‘yakın’ danışmanları bir bayiye gidip Mercedes’in Rolls Royce ve Bentley’e rakip olarak yarattığı yeni marka Maybach’ını incelemişlerdi.

Maybach son derece lüks bir otomobil.

İki boyu var. Maybach 57 ve Maybach 62. Bunlar otomobilin boyunu gösteriyor. Küçüğü 5 metre 73 santim, büyüğü 6 metre 20 santim.

İkisinin motorları aynı. 5.5 litrelik motorlar 550 beygir güç üretiyor ve bu dev aracı 0 kilometreden yüz kilometreye sanki bir Ferrari gibiymiyçesine 5.4 saniyede ulaştırıyor.

Otomobilin Almanya satış fiyatı da 250 ila 400 bin Euro civarında.

Otomobil bu. Ancak Türkiye Başbakanı’nın bu otomobili kabul etmemesi gerekiyor.

Bunun bence iki nedeni var.

Birincisi ‘ahlaki’.

Osmanlı döneminde, Batı’daki Türk devlet adamı imajı ‘Bahşiş almadan iş yapmayan adam’ şeklindeydi.

Bu otomobilin kabulü de ‘bence’ aynı imajı güçlendirecek.

Uçak pazarlığı yaparken, fazladan bir uçak istemek başka şey, ‘Uçak veremedik ama gönlümüzden bir otomobil koptu’ diyenlere ‘Eh hadi bari buna razı olalım’ demek başka şey. Son derece ‘küçük düşürücü’ bir yaklaşım. Eğer bu ülkenin Başbakanı ille de Maybach’a binmek istiyorsa, bu millet ona alır. Merak etmesin; ama bizi küçük düşürmesin.

Gelelim ikinci nedene.

Maybach, bütün güzelliğine, lüksüne ve fiyatına rağmen ne yazık ki, ‘klas’ bir otomobil değil. Dünya otomobil piyasası bu aracı, en azından şimdilik, Uzakdoğulu ve Arap zenginler için üretilmiş bir ‘Gadget’ olarak görüyor.

Bu nedenle de Rolls Royce’un ve Bentley’in yeni piyasaya çıkan ve çıkmaya hazırlanan modellerinde sipariş listeleri oluşurken, Maybach’a yönelik ne Avrupa’da, ne de en önemli pazar olan ABD’de bir hareket var.

Bu iki nedenle ben ülkemin Başbakan’ına Maybach’ı ‘yakıştıramıyorum’.

Umarım o da yakıştırmaz.

Irak’ın bölünmesini niye istemiyoruz!

TÜRKİYE,
Irak’ın ikiye veya üçe bölünmesini istemiyor. Bunun arkasında basit bir ‘Kürt devletine hayır’ mantığı yatmıyor.

Türkiye’nin çok daha somut, çok daha stratejik nedenleri var.

Türkiye’nin politikalarına göre Ortadoğu’nun hassas dengeleri içinde İran ve Irak birbirlerini dengeleyen iki unsur.

Eğer Irak bölünürse, gücünden çok şey kaybedecek.

İran karşısında ‘denge’ unsuru olmaktan çıkacak.

Bu arada bölgede İran’ın gücü artarken, Suudi etkisi de yükselecek.

Böylece bölgede bir güç dengesizliği oluşacak.

Bu dengesizliğin ortadan kalkmaması, dünya barışını tehdit eder hale getirecek.

Bu nedenle İran’ın karşısında ‘yeni’ bir denge unsuru koyulması gerekecek.

Bölgeye bakıldığında bu dengeyi sağlayabilecek ülke olarak Türkiye görünüyor.

Ancak Türkiye haklı olarak İran karşısında ‘contre poids’ olmak istemiyor. Çünkü Türkiye’nin amacı denge unsuru değil, ‘bölgesel istikrar’ unsuru olmak, daha doğrusu olmayı sürdürmek.

Bunun için de ‘güçlü ve tek parça’ bir Irak’ın denge unsuru olmayı sürdürmesi gerek.

Mesele bu kadar basit.

İbo ile Asena’nınki kasetçi kavgası mı?

İBRAHİM Tatlıses’i de iyi tanıyan bir dostum aradı. ‘Hep beraber tuzağa düştünüz’ dedi.

‘Hayırdır’ diye sordum.

‘İbo ile Asena’nın atışmasına bakmayın. Bu oyunun bir parçası. Bak uzun süredir ne Asena’nın adı geçiyordu, ne de İbrahim Tatlıses’in. Şimdi ikisi birden bütün gazetelerde ve bütün televizyonlarda haber oldular. İbo ve Asena ikilisi sizden daha akıllı’ dedi.

İddiasına göre, Tatlıses ile Asena arasında bir sorun yoktu. Hatta Tatlıses, Asena’nın geçimini temin etmeyi sürdürüyordu.

Uzun süredir sergiledikleri bir oyunu, bir kez daha sahneye koymuş, basına malzeme vermişlerdi.

‘İyi de ne gerek var bütün bunlara’ dedim.

‘Önümüzdeki günlerde İbo’nun kasedi çıkıyor. Bundan daha iyi zamanlama olur mu?’ dedi.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Bilimsel tartışmalarda bilimsel veri kullanmayı akıl ettiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları