Aklın varsa, mahkemeye düşme...

Yargı mensupları alınmasınlar, ancak toplumun genelinde böyle bir izlenim var. Yargıya düşenin adalet bulup rahat edeceğine inanan sayısı çok az. Tam tersine bir korku var. Hakkınızı araken işkence çektiğiniz, sanık iseniz elinizi verdiniz mi kolunuzun koptuğu, sonunda beraat etseniz dahi, kamuoyunda hep suçlu olarak algılanacağınızın korkusudur bu...

Haberin Devamı

Ülkemizi yönetenlerden hep şu sözleri duyarız :

- Gelin kendinizi adaletin şefkatli ellerine teslim edin...
- Burası bir hukuk devletidir. Herşeyin üstünde hukuk vardır...
- Adil yargılamadan korkmayın...
 
Türk kamuoyu bu sözleri dinler, ancak inanmaz. Genelde, adaletin terazisi riskli görülür. Yargının çarklarına kendini teslim eden, ne kadar haklı görülürse görülsün, sonu belirsiz bir sürece girdiğine inanır.
 
Nasıl inanmasın ki?
 
Yargıya düşmüş bir kişinin macerası önce medyadan başlar .
 
Özellikle tanınmış kişilerin veya heyecan yaratan olayların içindeyseniz ve sanıksanız, hele tutuklu yargılanacaksanız, yandınız. Gözaltına alınmanız zaten size  “Suçlu” damgasının vurulmasına yeter de artar bile. Tüm TV ve gazetelerde, polislerin sizi arabaya soktuğu görüntü ve resimler yayınlanır. O da yetmez, medya çarşaf çarşaf savcının suçlamalarını yayınlar. Sizin ne dediğiniz sadece bir cümleyle geçiştirilirse, ne ala.  Dava başladıktan sonra da, yine suçlu muamelesi görürsünüz. Medyada yine savunmanıza yer verilmeyeceği veya birkaç satırla geçiştirileceği gibi, yıllar sonra “Beraat ettiğinizde” haber dahi yapılmayacağınızdan emin olabilirsiniz.
 
Özetle, ilk infazınızı medyada yaşarsınız.
 
Hakkınızı yargıda aramak da başka bir işkencedir. Yüzbinlerce dosyadan biri olarak, davanız uzar da uzar. Kaybettiğiniz zaman yüzünden, sizde ne "Adalet yerini buldu" hissi ne de bunca zahmete değdiği izlenimi kalır. Yıllarınızı polislerle, yargı kapılarında ve avukatlarla birlikte mücadeleyle geçirmiş, sonunda "Adalet aramaktan pişmanlık" duyarak bu defteri kapatmışsınızdır. En çok kullanacağınız söz de "Keşke şu davayı açmasaydım" olur.
 
İşte toplumun yargımızla ilgili genel izlenimi budur.
 
Yoksa, resmi demeçlerdeki gibi “Terazili ve gözleri kapalı” bir kadın heykeli ve altında yazan "Adalete kendinizi teslim edin" cümlesi benimsenmez. Aksine, "Aman kardeşim, ne ödeyeceksen öde veya alacağından vazgeç, ancak bu çarklarının dişlilerinin  arasına düşme" denir.
 
Acı, ancak doğru değil mi?

Haberin Devamı

BAŞKAN DEDİĞİN BÖYLE OLMALI...
 
Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, 38 yıllık baba evini, beton dayanıklılık oranı azaldığı için ve herkese örnek olması amacıyla yıktırıyor.
 
Bu yaklaşım kolay kolay her yerde görülmez.
 
Bir yanda deprem konusunda alarm zilleri çalınıyor, öte yanda hem Büyükşehir Belediyesi, hem de Ankara "Yıkılma tehdidi altındaki binaları dönüştürün" diye çığlıklar atıyorlar; bakıyorum kimse oralı değil.
 
Yücel Çelikbilek'i işte bundan dolayı kutlamak istedim. Beykoz'un büyük bölümü, eski  kaçak binalar ile dolu ve en önemli kentsel dönüşüme tabi olması gereken yerleden biri. Başkan bu tutumuyla hepimize ders veriyor.

Haberin Devamı

MİROĞLU: KÜRTLERİN AKİL SESİ...

Orhan Miroğlu’nu ben Kürtlerden çıkan akil seslerden biri olarak görürüm. Sadece dengeli yaklaşımı ile değil, bilgi birikimi ve sağduyulu tutumu ile sivrilen bir isimdir.  Her kitabı, her yazısı, size ya yeni bir şey öğretir ya da Kürt sorununa yeni bir açıdan bakmanızı sağlar.

Everest yayınlarından çıkan “Silahları Gömmek” adlı kitabı da, işte yine aynı akil  yaklaşımı sergiliyor.

Orhan Miroğlu, şu anda yaşadığımız çıkmazdan nasıl kurtulabileceğimizin  ipuçlarını veriyor ve şu saptamlarda bulunuyor:

“...“Şiddetin sonunu ilan edecek ve bunun gereğini yerine getirecek olan Öcalan’dan başkası değildir. Bu hamle, onu ve partisini yeniden güçlü kılacak yegane hamle olacaktır...”

Haberin Devamı

“...Türkiye PKK’ye rağmen çözemeyeceği bir sorunla karşı karşıya olduğunun artık farkında. PKK’nin kendisi de artık Kürt sorunu gibi bir realite olarak görülmektedir...”

“...Bugün Türkiye’de hem PKK liderleri, hem devleti yönetenler savaş haline geri dönülemeyeceğinin farkında...”

“..Ama asıl sorun, henüz savaşın yerine geçen tarihsel şartların farkında olmamaları, savaşılmadığında ne yapılacağı sorusuna henüz açık bir cevap bulamamış olmalarıdır...”

Tavsiye ederim, mutlaka bu kitabı okuyun...

Yazarın Tüm Yazıları