Ahyaak!

‘‘Ne halt ediyorsun lan Mahmut?’’

‘‘Çarşafları yırtacağım abi.’’

‘‘Neden?’’

‘‘Bu gece kaçacaktık ya... Çarşafları uç uca ekleyince pencereden sallanıp bahçeden firar ederiz.’’

‘‘A benim gerzek evladım, belki sen tutunursun ama benim 95 kilomu o çarşaflar çekmez. Zaten biz 4. kattayız. Aşağıya düşünce karpuz gibi yarılırız. Ayrıca, devletin çarşafına da zarar vermenin cezası fenadır. Ahyaak!’’

‘‘Yani kaçamıyor muyuz abi?’’

‘‘Kaçıyoruz ama pencereden değil kapıdan kaçıyoruz.’’

‘‘Gece bekçisi bizi o dakka yakalar.’’

‘‘Yakalayamaz!.. Hatta, bize iyi geceler bile der. Çünkü ben bir doktorum. Sen de benim hastam değil misin? Biz dahiliye binasına gidiyoruz, tahlil yapılacak.’’

‘‘Bu düzen nasıl olacak?’’

‘‘Ben gündüzden bir hastabakıcı önlüğü tedarik ederim. Zaten gözlüğüm de var. Sen de kolunda serumunu taşımakta değil misin? Ahyaak!..’’

‘‘Helal olsun be abi... Sana deli diyenler halt etmişler. Hepsinden uyanıkmışsın.’’

*

‘‘Parkta iki herif yakaladım komserim.’’

‘‘Tinerci filan mıymışlar?’’

‘‘Yok komserim, birbirlerine sokulmuşlar... Üstlerinde de pijamaları var.’’

‘‘Yoksa cinsel sapık olmasınlar?’’

‘‘Sapıklıktan değil, garipler soğuktan kakırdayıp birbirlerine sarılmışlar. Bence bunlar hastaneden kaçmışlar.’’

‘‘Allah Allah!.. Bunca millet hastane kuyruğunda sıra beklerken bu enayiler, hastaneden niye kaçsınlar yahu?.. Getir bakayım şunları.’’

‘‘Getirdim komserim, nah bunlar.’’

‘‘Gecenin köründe ne halt ettiniz lan?’’

‘‘Biz hastaneden kaçtık komserim.’’

‘‘Niye?’’

‘‘Hayatımız tehlikedeydi efendim. Hele Mahmut 3. ameliyatı kaldıramazdı.’’

‘‘Abim doğru dedi komserim. Önce, apandisit ameliyatı oldum. Tam taburcu olurken midemin yarısını aldılar. Şimdi de ciğerlerimden şüphe ediyorlar.’’

‘‘Ya sana ne yaptılar?’’

‘‘Benim aslında basit bir safra taşımı aldılar. Ama sonra kalbim sıkıştı anjiyo yaptılar. Derken beyinde ödem başladı... Şu anda gördüğünüz gibi göz kırpıyorum, boynumu sağa sola sallıyorum, arada bir de
'Ahyaak!' diye bağırıyorum. AHYAAK!..’’

‘‘Domates-patatesçi gibi ne bağırıyorsun lan? Burası karakol.’’

‘‘Affedersin komser bey, ama arada bir bağırmadan duramıyorum. Aslında bu ormanlar kralı Zagor'un narasıydı. Ben nara atmaya hastanede başladım.’’

‘‘Hastanede ne oldu da hastalandınız?.. Doktorlar, ilaçlar, bakım filan mı kötüydü?’’

‘‘Tövbe komser abicim. Doktorlarımız en birinciye doktorlar olup bizimle uğraşmaktan evlerine bile gidemiyorlardı garipler. Allah devlete zeval vermesin. Ameliyathanelerimiz, ilaçlarımız, yemeklerimiz sanki lüküs otel... Hele hemşire kızlarımız gül kokulu annelerimiz olmuş, çişimizi bile yaptırıyorlar.’’

‘‘Mahmut çok haklı komserim, devletin, üniversitelerimizin hastaneleri valla can havliyle çalışıyorlar. Hatta en gelişmiş teknoloji aletini, edavatanı kullanıyorlar.‘‘

‘‘Öyleyse size ne oldu?’’

‘‘İlgi, şefkát ve sevgiden oldu komserim. Allah eksik etmesin dostlarımız, arkadaşlarımız bizi yalnız bırakmadılar.’’

‘‘Hele hısım-akrabamız hamdolsun ziyareti eksik etmediler. Hatta benim emmi ve karı sülalesi geçmiş olsuna karşı yüzümüz yere bakmasın diye onca yolu tepip memleketten geldiler. Ama koca yengem bir çiğ köfte yoğurup getirdi ki, İstanbul'un en namlı sosyetesinin kebapçısı kaç para...’’

‘‘Benim oda arkadaşım Mahmut sabaha kadar bir lenger çiğ köfteyi yeyip bitirdi.’’

‘‘Bilenler bilir, koca yengemin çiğ köftesinden iliklerine kuvvet gelir, pelvan bile olsan sırtın yere gelmez.’’

‘‘Bu nedenle Mahmut'un midesi ertesi gün delindiği için apar topar ameliyata aldılar. Hatta, iki tane ikram olsun diye ben yedim de hemoroid ameliyatı olmama çeyrek kaldıydı. Ama benim akraba şefkátten değil de arkadaş sevgisinden... Örneğin can kardeşim Kemal, beni daha ameliyat kapılarında beklemiş. Ayılıp gözlerimi açınca zaten ilk Kemal'i gördüm. Herif bir ağlama tutturmuş ki dur durak bilmiyor. Bir yandan,

‘‘Bizi bırakıp nerelere gidiyorsun... Sen gitme ben öleyim!’’ diye yırtınıyor, bir yandan üstüme yapışmış, hemşireler Kemal'i zaptetmeye uğraşıyor. Kemal'e 'Salaklığı bırak, altı üstü bir safra kesesi... Elalemin kalbini kesip biçip yerine yerleştiriyorlar da Ağrı Dağı'na keçi gibi tırmanmaya başlıyor. Zırlamayı kes artık' diyeceğim ama uyuşturma ilacından ötürü dilim dönmüyor ki. Ama eski milli boksör arkadaşım Hasan, moralimi düzeltti.

‘Hadi be, sana bir halt olmaz. Sen maçta dört kere düşersen kedi gibi beş kere zıplayıp kalkarsın’ diye böğrüme hafif bir kroşe kondurdu. Patlayan dikişlerin yerine yeni dikiş yaptılar. Ama suratımdaki tikler derdimi merak eden dostlarımdan ötürü...

Ülkemizdeki medeniyet icabı bizim hastane odasında da özel telefonumuz var. İster istemez yattığın yerden santral memuru gibi geceye kadar konuşuyorsun. Onca arkadaşın, dostun, tanışın meraka düşüyor... Hatta endişeleniyorlar. Bir yandan yaran acıyor, ama bir yandan da tekmil veriyorsun,’’

‘‘Geçmiş olsun ne oldu yahu?’’

‘‘Hiç basit bir ameliyat işte.’’

‘‘Hiçbir ameliyat basit değildir. Doktorun kim?..’’

‘‘Eski bir profesör arkadaşım.’’

‘‘Profesör Ziya'ya göründün umü?’’

‘‘Görünmedim. Zaten tanımıyorum.’’

‘‘Ohoo, Profesör Ziya'yı dünya alem tanır. Patoloji ne dedi?’’

‘‘Hiçbir şey demedi.’’

‘‘Senin doktor dalgaya düşmüş. Temiz çıkıp çıkmadığını nereden biliyor?.. Zaten sen yaşlı bir adamsın.’’

‘‘Hattir lan ben yıkanan dökünen temiz bir herifim. Hatta titizimdir!..’’

‘‘Ben patolojiden bahsediyorum cahil.. Yani kanser hücresi var mı?.. En iyisi hastaneden sonra seni Ziya Hoca'ya götüreyim!’’

Zor günümde hal hatır soran arkadaşlarım, sevenlerim bir yandan da dert ortağı olurlar.

‘‘Ne oldu, kalp miydi?’’

‘‘Yok safra taşı...’’

‘‘Ohoo, sen ucuz kurtulmuşsun. Bende bir böbrek taşı vardı ki, nah çakıl taşı gibi... Tam onbin titreşimle bile kıramadılar. Biri parçalanıp mesaneyi yırtmaz mı?.. Ah çektiğimi bir Allah bilir bir ben...’’

‘‘Büyük geçmiş olsun... Vallahi hiç haberimiz olmadı...’’

‘‘Kapat şu telefonu konuşma be...’’

‘‘Olur mu komserim. Önce dostlar, endişelenip bir kötülük mü var diye dertlenir... Sonra, beni aramazlarsa ben de alınıyorum vallahi... Öldüm mü, kaldım mı diye insan bozuluyor açıkçası... Hatta bazılarına telefon bile ediyorum.’’

‘‘Ohhoo, bunun dostlarının lafı olur mu komser abi... Bana, tam takım mahalledeki kahveden arkadaşlarım, ailecek minibüsle gelip dört ziyaret gününü boş bırakmadılar. Ama bitişik odanın namı bizim servisi tuttu. Açık kalp ameliyatlı bir Ziya vardı. Ziyaretçiler önce bir çilingir sofrası kurup fasıl geçtiler. Birileri de dümbelek getirmiş öttürüp durdu. Sonra halay çekenleri de hemşire kovduydu. Bizim odada sadece yigenim Hurşit'le enişte tavla getirmişlerdi. Yenişemeyince hastanede icap olmaz diye bahçeye gidip güreştiler komser abi.’’

‘‘Vah vah, geçmiş olsun yahu çocuklar. Allah dert verip derman aratmasın. Benim de ikide bir romatizmalarım tutar. Ne meretli bir ağrıdır bilmezsiniz. Bir de iki lokma yesem midem gaz yapar. Kalbime bile vuruyor... Ne oluyorsun lan gözlüklü, üstüme varma çarparım tek dur herif!..’’

‘‘AHYAAK komserim!’’
Yazarın Tüm Yazıları