Ağaç yanarsa...

Kurosawa’dan “Ağustosta Rapsodi”yi yıllar sonra ikinci kez izledim geçenlerde.

Haberin Devamı

Altmış dört yıl önce, 9 Ağustos’ta atılıyor Nagazaki’ye atom bombası.

 

Şöyle anlatıyordu filmde, saat 11.02’de yaşadığı o “an”ı yaşayan büyükanne:

 

“Bomba atıldığında orada, gökyüzünde bir göz açıldı.

 

En korkunç göz.

 

Böylece kardeşimin saçları döküldü ve o utanarak kendini odasına kilitledi.

 

O günden sonra hep o gözü çiziyordu.”

 

Ömrü boyunca sadece o resmi, bombanın kör edici ışığından kamaşmış, kısılmış, o korku dolu gözü çizecekti artık kağıtlara, aklı yarım kalan kardeşi...

Haberin Devamı

 

* * *

 

Kırk beş yıl sonra, torunlar bombanın düştüğü alanı geziyordu Nagazaki’de.

 

Üzerinde “9 Ağustos 1945. 11.02” yazan mermer kaideyi, bol suyla yıkıyorlardı.

 

Çünkü dedeleri, nineleri ölümü, tüm suların zehirlenmesi nedeniyle “susuzluk” içinde yaşamışlar.

 

On binlerce insanın ölümcül cümlesi olmuş:

 

“Çok susadım...”

 

Torunları eve gelip, ABD’nin “ne büyük düşman” olduğundan dem vurunca, şöyle diyordu büyükkanne:

“Amerika ile ilgili kötü duygularım çok uzun zaman önceydi.

Şimdi Amerika’yı ne seviyorum, ne nefret ediyorum.

Hepsi savaş yüzündendi.

Çok Japon öldü, çok Amerikalı da...

İnsanlar sadece bir savaşı kazanmak için, herşeyi yapar.

Ve bu gerçek herkese zarar verir, yok eder...”

* * *

Kürt açılımı tartışmalarıyla, o güneşli, aydınlık barış ikliminin hasreti sardı Türkiye gündemini.

Karşı çıkanlar, direnenler olsa da, havada barış var.

Haberin Devamı

Hemen her gazetenin sayfalarında, ekranlarda.

Çünkü hasretiz barışa...

Yerelde, Ankara’da ise eski tas eski hamam.

Bırakın uyumu/uzlaşmayı, imeceyi, iletişim kurmak bile zül geliyor bazı yetkililere.

Ve yakıyorlar o aydınlık, ortak limana gidecek filikaları, gemileri.

İzlediğim filmdeki o hazin cümle beliriyor belleğimde:

“Yanmış ağaçlar sonsuza dek kalır, çünkü çürümezler...”

Ama çözümün abidesi olamazlar.

Yazarın Tüm Yazıları