Aferin

zun süredir rastlamıyorum ama bir zamanlar büyük bir zevkle takip ederdim.

Galiba The Sunday Times’ın ekinde pek sevdiğimiz bir bölüm vardı, ondan bahsediyorum:

‘Why are they famous? / Niye ünlüler?’

Ne iş yaptığını bilmediğiniz ama her hareketinden bir şekilde haberdar olduğunuz insanları, nereden ve niçin tanıdığınızın komik bir dille anlatıldığı, kompakt bir bölüm.

Şimdilerde bilmem kimin, ondan önce de ötekinin, ondan da önce berikinin sevgilisi...

Bilmem ne skandalından sonra muhtelif TV programlarına katılıp yediği haltı ballandıra ballandıra anlatan pişkin...

Hayatına iç çamaşırının rengine kadar vakıf olduğunuz ancak her gördüğünüzde zihninizde ‘Niye var?’ ya da ‘Ben tüm bunları niye biliyorum?’ benzeri sorular uyandıran tipler...

Uzun zamandır görmüyorum dedim ya, büyük bir olasılıkla bölüm kaldırılmış olabilir.

Zira sadece bizde değil, tüm dünyada bir histeri dalgasına dönen, ‘kavgacı akvaryum balığı’ model insanların kapıştığı yarışmalar sağolsun, zamanımızda ‘ünlü’ insanların sayısı artık anonim insanları geçmek üzere...

Artık herkes ünlü...

Ama 15 dakikalığına, ama üç buçuk dakikalığına...

Bunun yanında, soru báki:

Niye?

Tek fark şu ki kimseler artık soruyu iplemez oldu...

Her zamanki gibi alıştık, durumu kanıksadık yani...

Yine de, var ya, söz konusu Semra’anım, hatta hatta canlı yayında artislik yapacağım diye kendi kafasında bardak mardak kıran Caner olduğunda bile bir yere kadar hasbelkader akıl yürütebiliyorum ama...

Biri var ki huzura geldi mi tıkanıp kalıyorum.

Nil Demirkazık ‘fenomen’ini çözebilmek benim zihinsel melekelerimi fersah fersah aşıyor.

Hanımefendinin son büyük icraatı, Kıbrıs’a gitmişken, bir koşu Güney Kıbrıs’a, yani Rum kesimine de geçip, Rum lider Tasos Papadopulos’la 20 dakika boyu kahve içip, ona vak-i zamanında kendisine bilmem nerede kaba davranan Rum gazetecileri şikáyet etmek...

...Ve Papadopulos’a AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’un selámını götürmek oldu...

Gerçi Papadopulos, Nil Demirkazık’ı kabul ederken kimliğini tamamen yanlış anlamış.

Bu arada Kapusuz’un selámının adresi de yanlış, yani Papadopulos’a selám melám yollamamış ama olsun...

Vatanperver, vazifeşinas Demirkazık bu...

Uysa da sarkıtacak o selámı, uymasa da...

Kaçırmışlar için, hikáye şöyle:

Demirkazık, Kapusuz’a gidiyor, ‘Seçimler için Kıbrıs’a gidiyorum. Parti ya da hükümet olarak Kıbrıs’taki seçimlerle ilgili bir şey yapacak mıyız?’ diye soruyor ve seçimlerde AKP’nin hangi partiye destek vereceğini öğrenmek istiyor.

Kapusuz’un, tüm partilere eşit mesafede olduklarını söylemesi üzerine Demirkazık bu kez Kıbrıs’a götürülecek herhangi bir mesaj olup olmadığını soruyor.

Kapusuz’dan cevap: ‘Selám söyle...’

Bu arada Kapusuz zannediyor ki, Demirkazık KKTC’ye gidecek; selámın esas muhatabı da Kıbrıs’taki Türkler yani...

Mehmet Ali Erbil ile genç eşi Sedef’in annesi arasındaki sorunlar yaşanmasaydı, damat-kayınvalide namzetleri arasında vuku bulan 100 bin dolarlık pazarlığa aracı olmasaydı, hayatımızda ‘sosyete antikacısı’ Nil Demirkazık gibi bir isim olmayabilirdi.

Ama şimdi, AKP’liler kapıdan kovsa, bacadan giren ne iş yaptığı meçhul ve habire böyle acayip ortamlarda, acayip hállerle boy gösteren, en politiğinden (!) bir Nil Demirkazık’ımız var işte.

Niye var? Bilemiyoruz.

Demirkazık, kendini bir şekilde AKP’ye attığından beri, bu nev’i sayısız icraate imza attı biliyorsunuz.

Durup durup kapalı kapılar ardında vuku bulan bir siyasi etkinliğe katılmayı beceriyor.

Ya orada öööyle durup kameralara sırıtıyor -ki bu iyi haber- ya da saçmasapan bir şeyler yapıp gülünç bir şekilde ortalığı karıştırıyor.

Arada bir de Tayyip Erdoğan için umutsuz aşk şiirleri yazıp üzerinde Başbakan’ın resminin basılı olduğu tişörtlerle ve seksi pozlarla, dergilere kapak oluyor.

Felsefe dersinde okutulacak kadın valla.

Zira zihne hep aynı soruyu düşürüyor.

Ki: felsefenin sorusudur bilindiği üzre:

Niye?
Yazarın Tüm Yazıları