Adli Tıp’ın hızı

Hafta boyunca Defne Joy Foster’ın ölümüyle ilgili Adli Tıp raporu konuşuldu, yazıldı, çizildi.

Haberin Devamı

Ölümün solunum yetmezliğinden kaynaklandığı söylendi. Bunun üzerine uzmanlar çıkıp yorumlar yaptı.
Ama dün sabah öğrendik ki böyle bir rapor ortada yokmuş, Adli Tıp henüz raporu hazırlamamış.
Bu durum Adli Tıp’ın kaplumbağa hızında bir kurum olduğunu bir kez daha gösterdi bize...
Raporun kendilerine ait olmadığını açıklamak ancak üç gün sonra akıllarına geldi.
Adli Tıp bu rapor ortaya çıktığında neden hemen çıkıp açıklama yapmaz, “Bize ait değildir” demez?
Sonra da bu raporu eleştiren uzmanlar için “Adli Tıp’a haksızlık yapıyorlar” deniyor.
Üç gün boyunca size ait olmayan bir rapor konusunda sessiz kalırsanız, kusura bakmayın da sonra sızlanmaya hakkınız olmaz.
Bir raporu üç gün sonra yalanlamak nasıl bir hızdır?
Adli Tıp’ın yavaşlığı bununla sınırlı da değil...
Defne Joy Foster’ın ölümünün üzerinden tam iki ay geçmesine rağmen Adli Tıp raporu nasıl olur da hâlâ bitiremez?
Bu süre içinde tetkikler nasıl tamamlanmaz, raporlar nasıl hazırlanmaz, anlaşılır gibi değil...
Adli Tıp, her türlü spekülasyonun döndüğü bir ölümde çok daha hızlı olup olaya netlik kazandırması gerekirken iki ayda bir raporu hazırlayamadı.
Kamuoyu daha ne kadar bekleyecek raporunuz için?
Adli Tıp her işinde bu kaplumbağa hızına sahipken her türlü eleştiriye maruz kalmaya da açıktır.

Haberin Devamı

Trakya güzellemesi

Medyada ‘İzmir güzellemesi’ yapmak moda... Trakya’nın nesi eksik peki? Trakya da en az İzmir kadar güzellemeyi hak ediyor.
Madem hem anne tarafından hem de baba tarafından göçmenim...
Madem baba tarafım Yunanis-tan’dan gelip Tekirdağ’a, anne tarafım Yugoslavya’dan gelip Silivri-Ortaköy’e yerleşmiş...
Yüzde 100 Trakyalı biri olarak ben memleket güzellemesi yapmayayım da kim yapsın?
Kaldı ki o Trakya kendimi bildim bileli sosyal demokratların kalesidir...
Rakıya ismini vermiş şehirdir...
İçmeyi de eğlenmeyi de en iyi Trakyalılar bilir...
Genel seçimlerde de belediye seçimlerinde de şaşmaz bir tutumu vardır...
Demokrattır, ilericidir, aydınlıkçıdır, Atatürk’çüdür. Batıya en yakın yer olarak hep batıcıdır... Ne çıktı son referandumdan dersiniz;
Edirne yüzde 73.5
Kırklareli yüzde 74.2
Tekirdağ yüzde 65.4
Çanakkale yüzde 59.8
“Hayır” dedi...
Bu ezici üstünlük başka hangi bölgede var? Şimdi o Trakya, Ergene için ayaklandı.
Yıldız Dağları’ndan doğup Saroz Körfezi’ne dökülen ve Trakya’ya hayat veren Ergene Nehri ölüm saçıyor artık. Trakya Ergene İnisiyatifi adı altında toplanan binlerce kişi “Temiz Bir Ergene, Yaşanabilir Bir Trakya” diye haykırıyor.
Trakya insanı kafasına koyduğunu da yapar.
Ergene’yi de hep birlikte temizleyeceğiz.

Haberin Devamı

SATC erotizmi

“Sex and the City”nin yıllar sonra tartışılıyor olması ilginç. Bu diziyi ilk olarak 2002’de almıştık CINE5’e.
Eşcinsellikten grup sekse, en garip yatak hikâyelerine kadar ne ararsanız vardı.
Dizinin alamet-i farikası bu zaten.
Sonra başka kanallarda yıllarca yayınlandı, filmleri çekildi. Şimdi filmde geçen eşcinsel evlilik RTÜK’ün masasına kadar gelen bir tartışmaya neden oldu.
10 yıldız aklınız neredeydi?
Size kızlar arasında geçen öyle bir oral seks muhabbeti anlatırım ki o diziden, eşcinsel evlilik onun yanında hiç kalır.
SATC budur ve izleyen de bunu bilerek izler.

Marco’nun 247 günü

4 yıl önce Antalya’da 13 yaşındaki İngiliz kıza tecavüz eden Alman genci Marco’nun hikâyesini biliyorsunuz. Almanya’yla Türkiye arasında siyasi krize neden olmuştu.
Almanya, Marco’nun hemen iade edilmesini istemiş, Türkiye yargı sürecinin sürdüğünü söylemişti.
247 gün hapiste yattı Marco...
Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılınca özel jetle Almanya’ya döndü, limuzinle karşılandı.
Alman medyası Marco’dan bir kahraman yaratmaya çalıştı.
Türkiye’deki günleri de “Marco’nun 247 Günü” adıyla filme çekildi, önceki gün Alman Sat 1 TV’sinde yayınlandı.
Tahmin edebileceğiniz gibi film Türkiye hapishanelerinin ne kadar kötü olduğunu, Marco’nun ne zor şartlar altında yaşadığını anlatıyor.
İkinci bir “Geceyarısı Ekspresi” olacağını iddia edenler bile var. Merak etmeyin olmaz.
Ne Türkiye değişen dünyada bir filmle karalanabilecek kadar içine kapanık artık... Ne de tecavüzcü Marco’nun hikâyesinden bir mağdur yaratmak mümkün...
Kötü bir film olarak anılmaktan öteye gidemeyecektir.

Yazarın Tüm Yazıları