Adamın yaptığı valiye densizlik

ADALET Bakanı Cemil Çiçek’le YİMPAŞ skandalı üzerine konuşuyoruz.

Bakan bütün hukuki dokümanlarla olayda bir kayırma olmadığını ortaya koyuyor. İşte tam bu noktada soruyorum:

- Kamu vicdanı olayı başka türlü görüyor. Yani dolandırıcılıktan hakkında kırmızı bülten çıkartılmış bir kişi gelip Yozgat Valisi’nin elini sıkıyor. O fotoğraf sizce uygun mu?
/images/100/0x0/55eac847f018fbb8f896630f
Çiçek, oturduğu koltukta kalkar gibi öne doğru eğiliyor ve masaya ellerini koyarak şöyle diyor:

- Tam densizlik etmiş kardeşim. Olur mu böyle şey. Vali Bey zaten iki gün önce oraya tayin olmuş. Tanımıyor bile. Adam gelmiş bayramlaşma sırasına girmiş. Vali de ne yapsın? Orada densizliği yapan belli. Madem bu durumdasın ne diye oraya gelirsin. Başkalarını zor duruma düşüreceğini düşünmez misin?

Adalet Bakanı’nın tepkisi bu. YİMPAŞ olayına gelince sorular elbette bitmiyor.

Örneğin şu sorular:

- 14 klasör dosya 360 günde nasıl tercüme edilemiyor?

- Eğer dava açılsa bile olay yine Rahşan Affı’yla mı sonuçlanacak? Yani özel hesapların kimler olduğu ve ne tür bağlantılar içerdiği soruları karanlıkta mı kalacak?

- Bazı havalelerle ilgili olarak Ziraat Bankası soruşturmayı yapanlara neden bilgi vermiyor?

Evet, bu sorular her geçen gün büyüyor. Bu yüzden gazetelerin Ankara büroları tetikte bekliyor.

Vicdanlara sığmayan sığınma evi

15
yaşındaki Naile’nin töre yüzünden ağabeyi tarafından öldürüldüğü Van’da bir kadın sığınma evi var.

Ama Devlet Bakanı Nimet Çubukçu bu sığınma evini bilmiyor.

Niye mi?

Çünkü bu sığınma evinin kirasını Birleşmiş Milletler ödüyor. Ve töre cinayetinden, aile içi şiddetten kaçan kadınlar burada saklanıyor. Hem de mülteci statüsüyle. Evet orada mülteci olarak görünüyorlar. Kendi ailelerinden sürgün yemiş kadınların mülteci halidir bu.

Çünkü BM kirayı mülteci kadınlar için ödüyor.

İşte içine düştüğümüz rezalet budur. Utanç noktası budur.

Hiçbirimizin sığınamayacağı, vicdanımızın almayacağı Van’daki ev işte budur.

Daha bitmedi.

Van’da kurulan kadın derneğinin yetkilileri ile konuştum. Van’ın tek mali müşaviri olan Zozan Özgökçe derneğin genel başkanı. Anlatıyor:

- Geçen gün Karakol’dan arayıp bir kadını bize teslim ettiler. Biz de sığınma evine yerleştirdik. Ama ertesi gece polis sokak sokak sığınma evini aramaya başlamış. Çünkü ailesi kızı istiyor. Sonra da karakol bizim adresimizi vermiş. Şimdi böyle sığınma evi politikası olur mu? Polis bunu hep yapıyor. Önce kızı bize gönderiyor, sonra da ailesini.

SORUŞTURMA

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu ile kısa bir sohbet yaptık.

Soru şu:

- Van’daki herkes ailesine teslim edilen Naile’nin yüzde yüz öldürüleceğini söylüyor. Bu durumda nasıl teslim ediliyor?

Cevap:

- Vali’den soruşturma istedim. Bu tür durumlarda bize haber verilmesi gerekiyor. Vali’nin soruşturmayı tamamlamasını bekliyorum.

GÜVENLİK YOK

İşte Özgökçe’nin anlattıkları:

- Defalarca bir sığınma evi açılması için yazı yazdık. Bırakın onu şu andaki sığınma evinin giderlerini de biz karşılıyoruz. Yerleştirdiğimiz kadınların güvenliğini bile sağlamıyorlar. Sosyal Hizmetler gıda yardımı bile yapmıyor. Ne bir uzman var ne de bir yetkili.

Soruyorum:

- Naile gibi bile bile ölüme giden başkaları da var mı?

- Olmaz olur mu. İşte Nazime Alır olayı. İnsanın tüylerini diken diken eden bir olaydır bu. Kadın "Kocam beni öldürecek" diye çalmadık kapı bırakmıyor. En son Özalp Kaymakamı’na gidiyor. Kaymakam gıda yardımı teklif ediyor. Kadın gıda değil, koruma istediğini söylüyor. Kaymakam çaresiz. Ve 4 gün sonra kocası kadını yakarak öldürüyor.

İşte hayatın gerçeği. Devletin gözü önünde cinayet buna denir.

ÇARESİZ KAYMAKAM

Olaydan sonra bir heyet inceleme yapıyor. Kaymakam Ömer Özcan aynen şöyle diyor:

"Olaydan 4 gün önce çocuklarıyla birlikte kaymakamlığa geldi. Gözünde yara vardı. Yardım talebinde bulundu. Onu gönderebileceğim bir yer yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum."

Evet, işte içine düştüğümüz gerçeğin sihirli cümlesi budur:

- Ne yapacağımı bilmiyordum.

Kim biliyor?

Birisi çıksın açıklasın...

Sadece zabıta tedbiri çözmez

Peki Vali Mehmet Niyazi Tanılır ne diyor? Vali Tanılır’la yaptığım sohbetlerde gördüm ki, çok değerli bir bürokrat. Soruyorum:

- Töre cinayetinden kaçan kızlar için ne tür önlem alınıyor. Örneğin Naile bile bile ölüme gönderilmiş olmadı mı?

Cevap:

- Elimizden geleni yapıyoruz. Bir sığınma evine ihtiyacımız var. Gerçi kullanılan bir ev var ama bize bağlı değil. Ayrıca emin olun bu sorun yalnızca zabıta tedbirleriyle çözülmez. Çok kapsamlı bir çalışma gerekir. Emek gerekir.

Aslında Vali Bey’in demek istediği açık. Bu sorun öyle vilayet boyutunda çözülecek bir sorun değil. Bakanlığın hatta hükümetin bunu gündem maddesi yapması gerekiyor. Belli ki Naile ölüme gitmiş. Cinayet göstere göstere işlenmiş.

Çünkü devlet tarafından bakıldığında sorunlar kolayca halı altına süpürülüyor. Bürokrasi hemen kendisini savunmaya alıyor.

Ama hayatın gerçeğinden bakınca durum farklı.

Küseceğine Paris’teki resepsiyonda eleştirseydi!

DÜN
Çankaya Köşkü’nde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu verildi. Geleneklere göre bu resepsiyona Cumhurbaşkanı’nın seçtiği sanatçılar da davet edilir. Bu defa Nobel almış bir sanatçı var. Ama Cumhurbaşkanı tebrik etmemiş. Peki Cumhuriyet resepsiyonuna davet etmiş mi?

Elbette hayır.

İşte soru burada başlıyor. Biliyorum birçok kişi "Davet etmeyerek doğru yapmış" diyecek.

Bence yanlış. Birçok konuda olumlu tarafları olduğunu bildiğimiz Cumhurbaşkanı’nı bazı konularda eleştiriyorum. Örneğin, çok içine kapanık olması. Dünyadan kopuk olması. Halkın içine çıkmaması. Ulusal konularda sorun çözücü olmaya çalışmaması. Başbakan Tayyip Erdoğan’a bir geçmiş olsun ziyareti yapmaması. Ve son olarak Orhan Pamuk’u resepsiyona davet etmemesi.

Oysa şöyle de düşünülebilirdi.

UZLAŞMAMAK MARİFET Mİ?

Diyelim ki Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı Gül’ü arasa. Ve şöyle dese:

"Sayın Bakan Paris’te çok görkemli bir resepsiyon vermek istiyorum. Orhan Pamuk’un da orada olmasını sağlayalım. Ve Nobel için oraya Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol devlet başkanlarını, Havel gibi sanatçı devlet adamlarını çağıralım. Orada ben Orhan Pamuk’u kutlarken bir konuşma yapmak istiyorum. Bu konuşmada tarihi çarpıtarak, başka ulusların moral değerlerini kırıp dökerek iç politika malzemesi yapılmasının dünya kültürüne zarar verdiğini söyleyeceğim."

Yapabilir mi sizce?

Oysa ben biliyorum ki marifet küsüp oturmakta, kopmakta, uzaklaşmakta değil.

Marifet en negatif gelişmeyi bile, pozitif bir şekilde sonuçlandırabilmektedir. Negatif enerjiyi, pozitif olarak kendine döndürebilmektedir.

Alkol kontrolüne gitmedim

MİLLİ
Savunma Bakanı Vecdi Gönül "makam hırsı" olmayan nadir siyasetçilerden birisidir. ABD’ye gitmeden iki soru sordum:

- Sayın Bakan, tekne gezisinde hanımlar altta, siz üst katta oturmuşsunuz. Ayrıca teknenin buzdolabındaki alkollü içecekleri kaldırtmışsınız, doğru mu?

Bakan gülerek cevap veriyor:

- Biz oraya alkol kontrolüne mi gittik. Nereden bilelim teknenin buzdolabında hangi içecek var. Böyle şey olur mu?

- Ya alt kat-üst kat meselesi?

- Bu da ayıp. Hanımlar yukarısı rüzgárlı diye çıkmadılar. Hatta bazı arkadaşlar da aşağıda kaldı. Bunları böyle göstermek isteyenlere üzülüyorum. Bir yere varamıyorlar ki.

- Biraz ilgisiz ama 2 milyar dolarlık helikopter ihalesi ne oldu?

- Sayın Başbakan rahatsızlanınca toplantı ertelendi. Zaten bir firma aşırı pahalı fiyat verdiği için elenmişti. Ruslar daha hiç denenmemiş bir model sundular, o yüzden elendiler. Amerikalılar da yazılımı vermediler. Şimdi iki firma var. Kısa bir süre sonra kararı vereceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları