24 Saat Susabilen Kadın

O cümle, mermi gibi çıktı ağzından:

-24 saat susabilen kadın tanımıyorum ben!

Salak değilim tabi, anlıyorum ne demek istediğini.

Basbayağı kişiliğime saldırıyor.

Üstelik ideolojik olarak.

*

Gözlerimi tek çizgi haline getiriyorum, resmen kayboluyorlar, ölmekte olan insanların kalp atışları nasıl dümdüz çizgi haline gelir, o hesap, ayağımı da sallamaya başlıyorum, yatağımın efendisi azılı düşmanım oluyor birden, o lafı yedireceğim ona, ama bunu kadınca bir yöntemle yapacağım, çatalı göbeğine batırarak değil yani. O kolay olur, pişman edeceğim onu doğduğuna, beni tanıdığına, şu lanet olası imzayı bastığına, ağzından bir kelam çıkması için, dili dışarıda dizlerinin üzerinde yalvarmasını sağlayacağım.

Görür o gününü...

Ve intikamımı mistik bir kılıfa sokacağım.

*

Ah bir kadın, ne alçak şeylere kadirdir.

Domuz inadı da buna denir.

Birden...

Bir iki üç TIP yapıyorum.

En son TIP sesini duydu, kendini yatağımın efendisi zanneden adam.

Ve o andan itibaren...

Ne dediyse konuşmadım.

Kararımı çoktan vermiştim.

24 saat boyunca sessizlik yeminimi bozmayacaktım.

*

İşime de gelmedi değil.

Çevremdeki birçok insan Uzakdoğu felsefesine merak salmış durumda, yoga yapıyorlar, nefes egzersizlerinden nasiplerini alıyorlar, ruhlarını temizliyorlar falan filan. Ben sürekli nal topluyorum. Halbuki Hindistan'da 30 gün konuşmayan insanların varlığını biliyorum. Bir tür disiplin bu. Bir tür oruç. Eee ben de tatildeyim. Tamam yüzüyorum, havuzu elli kez gidip geliyorum, köpeklerle koşuyorum, cırcır böcekleri topluyorum, bedenimle haşır neşir oluyorum. Da... ruhum? sanki okuduğum kitaplar, yeşillik, börtü böcek yeter? Ruhum yeteri kadar pis, o romanlar, ormanlar ruhumu nasıl temizler?

Bir 24 saat susabilsem, konuşmayı kessem...

Kendi içimde bir yolculuğa çıkabilsem...

Ben daha ne isterim?

*

Zafer'i bahane edip bir de ruhumu temizleyeceğim.

Yaşasın yani.

Konuşmadan sabahı ettik

Bir iki kez sarılmaya çalıştı

Hiç oralı olmadım.

Horozlarla uyandık.

Ama önümde kocaaaaman bir gün var. Çalışmayınca gün uzun oluyormuş, bir türlü bitmek bilmiyormuş. Zaten sanatoryum gibi huzurlu bir yerdeyim. Yatağın efendisi, sanatoryumu, ‘‘benimle hiç konuşmayacak mısın?’’ diyerek, hafif küskün terk ediyor. ''I IHH'' diyorum.

*

Aslına bakarsanız konuşmamak büyük lüksmüş.

Bizler o kadar alışığız ki, konuşmaya, boş konuşmaya, çok konuşmaya, ben yani, ulan insan kendinden sıkılırmış, konuşmamak şahane bir şeymiş. Her şeyi biliyorum, her şeyin cevabını veriyorum ama kendimden başka kimseyle paylaşmıyorum, kendime daha yakın mı oluyorum nedir, kendi içimde bağdaş kurup oturuyorum. Ağzımdan sadece sesler çıkıyor. Bir takım seslerle de derdinizi anlatabiliyorsunuz. Ama bir gün önce sizi konuşurken görmüş birileri neden durup duruken dilsizleştiğinizi anlayamıyor.

-Abla çay ister misin?

-Hı hıh

-Abla, sakarin mi koyuyordum çaya, normal şeker mi ?

Bir sessizlik. Oğlana haliyle derdimi anlatamıyorum.

- Abla neyin var senin diyor.

Yüzümü ekşitiyorum, boğazımı gösteriyorum iyi değil numarası çekiyorum, yedi mi yemedi mi bilmiyorum.

*

Biraz sonra yatağımın efendisinin büyük abisi geliyor, yanında her halinden ciddi bir iş adamı olduğu belli biri var, yanaklarımdan öpüyor, bu fasıllarda konuşmak gerekmiyor, hayatta gülümsemek bir dolu faaliyette işe yarıyor. Ama sonra, beni o adama göstererek ''gelinimiz'' diyor. Benim de birşey söylemem gerekiyor. Dilsiz dilsiz duruyorum. Bir kağıt kalem bulup 24 saat konuşmayacağımı, 12 saat kaldığını yazıyorum.

-Haaa yapıyorlar.

Dilsiz gelin yanlarından süzülüp sanatoryumun bahçesinde kaybolup gidiyor.

*

Bu arada telefonlar geliyor.

Hani bana yakın biriyse, derdimi anlatacağım biriyse, mesaj yazarım diye düşünüyorum. Bakıyorum ablam. Telefonun OK düğmesine basıyorum.

-Ayşecim diyor

-Hııııııı, yapmışım inleyerek.

-Pardon münasebetsiz bir zaman da mı aradım, sevişiyor muydunuz diyor çekinerek.

- I ıı yapıyorum.

- Başınız belada mı sanki biri seni bağlamış gibi konuşuyorsun diyor.

-I ıhhhhh ıhhhh yapıyorum.

-Zafer'le kavga mı ettiniz, şimdi konuşmak istemiyorsun, peki kapatıyorum, Zafer'i arayabilir miyim diyor.

-Hıh hıhh yapıyorum.

Zavallı yatağın efedisi, ablam gibi birçok kişiye, çenemi kırmadığını sağlığımın gayet yerinde olduğunu gün boyu anlatmak zorunda kalıyor.

*

24 saat konuşmayacağına dair iddiaya girmiş kadınım bugüne bugün. Güya ben intikam alacağım ama durum gittikçe adamın hoşuna gitmeye başlıyor, bu da fena halde sinirimi bozuyor. Etrafımdaki bütün erkekler vaziyetten çok memnun, bir telefon trafiği bir telefon trafiği, ''Ayşe 18 saattir konuşmuyormuş sen de denemeyi düşünmez misin?''. Bunu söylediği kişi karısı. İntikam silahı bana doğrulmuş durumda. Neredeyse kadınlar konuşmasın kampanyası açacaklar. Yağma yok. Onlara ne bu fırsatı vereceğim ne iddiamdan vaz geçeceğim. Bir kadının 24 saat boyunca konuşmayacağını kanıtlayacağım.

Ama o kadar da kolay değilmiş ya. Çatlayacak gibi oluyorum. Ses tellerimin üzerindeki baskının ağırlığını tartabilmem mümkün değil. Neydi o filmin adı, hani Güney Amerika'da geçiyordu, hani kadın adama bir küsüyordu ömür boyu konuşmuyordu. Düşündükçe hafakanlar basıyor.

Zaman ilerledikçe vakit geçmek bilmiyor. Zafer fırsatı hiç kaçırmıyor. 15 dakikada bir telefon açıp, benim ıı, ııı, ıııı diye acayip sesler çıkarmamla maksimum seviyede dalgasını geçiyor. Zorlanmaya başlıyorum. Ve tam o sırada köpeklerden birinin canhıraş biçimde ağladığını duyuyorum. Yerimden fırlıyorum. Bakıyorum ki, güneş altında bağlı duruyor, ağlaması o yüzden. Kim bağladı bunu diye haykırmışım.

-Aaa abla konuştun diyorlar.

Allah kahretsin bunu bile beceremedim. Ama o laf farkında olmadan çıktı ağzımdan. Birden çocukluğumu hatırlıyorum. Bilinçsizce bozduğum oruçları. Allah kızmıyor o zaman. Bende hemen aynı şeyi yapıyorum, ağzımı çalkalayıp yeniden niyetleniyorum.

*

Başardım.

24 saat konuşmadan durabildim.

Ne kazandım?

Makinalı tüfek gibi konuşan bir kadının bile gerektiğinde 24 saat susabileceğini kanıtladım. Bundan sonra yatağımın efendisinin 24 saat boyunca konuşmayabilen bir kadın tanıdığı olacak.

Madalya takılmasını beklemiyorum tabii.

İşte kendimi oyalıyorum, abuk sabuk şeyler icat ediyorum.

Çünkü ben aslında tatillerden sıkılıyorum.

Yaşasın yarın iş başlıyor!
Yazarın Tüm Yazıları