2007’nin “en önemli beş olayı”...

Financial Times’ın ünlü ve etkili köşe yazarı Gideon Rachman, kendince, “2007’nin en büyük beş olayı”nı sıralamış. Bunları internetteki kişisel köşesinden, yani “blog”unda yayınladı. Rachman, aynı sıralamayı 2006 yılı için de yaptığını hatırlatıyor. 2006 için şunları saymıştı:

Haberin Devamı

-       Rusya’nın Ukrayna’ya gazı kesmesi;

-       Irak’ta Samarra’da Şiilerin altın kubbeli camiinin bombalanması;

-       Al Gore’un “Inconvenient Truth” filminin gösterime girmesi;

-       İsrail’in Lübnan’a saldırısı;

-       Amerikan ara seçimleri.

Bu yılın “en önemli beşi”ni ise şöyle sıralıyor:

-       ABD’nin “surge” diye nitelenen Irak’taki yeni güvenlik stratejisi;

-       Sarkozy’nın Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesi;

-       Tony Blair’in İngiltere Başbakanlığından ayrılması;

-       PetroChina’nın dünya piyasasında en büyük şirket haline gelmesi;

-       Mortgage krizi.

Bu sıralamayı yaptıktan sonra, bunun bir “taslak” olduğunu söylüyor ve okurlarına çağrıda bulunarak, başka “önemli” olayların da “ilk beş”e girebileceğini belirtiyor ve “ikna edilmeye açık olduğunu” duyuruyor.

Haberin Devamı

“Zihnimde bu listeye girebilecek diğer olaylar şunlar” diye ipucu vermeyi de ihmal etmemiş, “Müşerref’in mini-darbesi; Hamas’ın Gazze’yi ele geçirmesi; Rus bir konu – ya Putin’in Münih konuşması veya Medvedev’in onun seçilmiş halefi olarak ilân edilmesi; Burma’da rahipler ayaklanması; Gore’un Oscar kazanması; AB anayasasının canlandırılması; İran’a ilişkin (Amerikan) Ulusal İstihbarat raporu, Shinzo Abe’nin istifası, (Avustralya’da) John Howard’ın seçim yenilgisi, Türkiye’deki anayasal kriz ve AKP’nin tekrar seçim kazanması; Sopranolar’ın son bölümü.”

Gideon Rachman’ın “liste”sinin ilginç yönü, dış dünyadan dünyaya bakıldığında “öncelikler ve önem sıralaması”nın, bizim buradan dış dünyaya baktığımızdan ne kadar farklı olabileceğini göstermesi. Türkiye’de hangi “büyük beyin” acaba bu listede yer alan olayların yarısından fazlasını listeye dahil ederdi, meraka değer.

Söz konusu liste, her şeye rağmen, ne ölçüde dünyaya kapalı olduğumuzun, ne ölçüde dünya ile birlikte soluk alıp vermediğimizin de bir başka göstergesi gibi.

 

***            ***           ***

 

Haberin Devamı

Türkiye’deki “anayasal kriz” ve AKP’nin yeniden ve üstelik yüzde 47 ile seçim kazanması, “2007’de dünyadaki en önemli beş olay” arasına “aday”lardan biri olarak giriyorsa, Türkiye’nin 2007’deki en önemli olayı olduğuna kuşku yok demektir.

Türkiye’deki “anayasal kriz”i, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi ve böylece sözü edilen “anayasal kriz”in aşıldığı şeklinde de okuyabilir, anlayabilirsiniz.

Türkiye’de bu yıl içinde cereyan eden bu büyük değişikliğin derinliğini ve anlamını kavramayanlar, özellikle ülkemizde yaşıyorlar ve bunlar üstelik, önemli görevlerde bulunmuş veya bulunmaya devam edenler.

Bu “kavrayışsızlığı”, pek az şey, yeni YÖK Başkanı Prof.Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın, “üniversitelerde tek bir yasak olmayacak” açıklamasına gelen tepkiler kadar anlatabilir.

Haberin Devamı

Örneğin eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, “Üniversitelerde tek bir yasak yok. Yasak var diyebiliyorsa erkekçe, mertçe çıksın söylesin. Ama yasaktan anladıkları ‘türban’ ise onu değiştirmeye bunların, Cumhurbaşkanı’nın da gücü yetmez. O haddini bilsin. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanıyor bu ülkede...” sözleriyle zehir zemberek bir tepki vermiş.

Bazı rektörler de benzer tepkiler ortaya koydular. Bunlardan biri Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, “Cumhurbaşkanı Gül, kendisine benzeyen birisini göreve atadı. Hangi mevki ve makamda olursa olsun, bireysel düşüncelerle ülke idare edilemez” sözleriyle, YÖK Başkanı’nı aşıp, “tepki okları”nı doğrudan Cumhurbaşkanı’na yöneltiyor.

Haberin Devamı

Bana özellikle “çarpıcı” gelen, yukarıdaki açıklamalara yer veren internet haberindeki şu cümle: “Hukuk çevreleri de ‘yasaklar kalkacak’ açıklamasını endişeyle karşıladı. YÖK Başkanı Özcan’ın sözleri tehlikeli olarak nitelendi.”

Haberde, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın “endişeli” görüşlerine yer verilmiş. Bu “hukukçular”, yeni YÖK Başkanı’nın “Üniversitede yasak olmaz” sözünü, “üniversitelerde türban yasağı kalkacak” şeklinde anlamışlar ve bunu “tehlikeli” buluyorlar.

YÖK Yasası’nın 1980’lerin başında, 12 Eylül askeri rejimi döneminde çıktığını hatırlamak gerekiyor. Dönemin şartları ve yönetimin zihniyeti uyarınca, YÖK Yasası ve uygulama, ister istemez, “yasakçı”, “müdahaleci”, “aşırı merkeziyetçi” ve “tek adamcı” bir şekilde oluştu.

Haberin Devamı

YÖK Başkanı sıfatını taşıyan kişiler, 12 Eylül askeri darbe rejiminin tepesindekilerin, üniversitelerin tepesinde oturan “tek adamı” gibi davrandılar. O yüzden, 22 Temmuz ürünü YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın, 12 Eylül ürünü YÖK Başkanları ve hukukçuları ile ters düşmesi doğal ve anlaşılabilir bir durum.

 

***            ***         ***

 

YÖK Başkanı’nın bazılarının düşündüğü gibi “türban” iması ile bile olsa, yeni sıfatıyla söylediği ilk sözün “Üniversitelerde yasak olmaz” olması çok ama çok iyi bir başlangıç. “Yasak” sözcüğünün yasaklanmasına ihtiyaç duyulan bir ülkede, en anlamsız “yasak alanı” üniversitelerdir.

İleriye doğru hızla ve azimle yürümek isteyen herhangi bir ülkede “bir numaralı özgür düşünce üretim” yeri, üniversitelerdir. Türkiye’nin üniversitelerinin böyle bir özelliğe sahip bulunmadığı tartışma götürmez. Genellikle dökülen “eğitim-öğretim kalitesi”nde Türkiye’deki üniversitelerin büyük bölümünün “yasakçı zihniyet karargâhları” olmasının büyük önemi var.

2007, YÖK Başkanı’nın değiştiğine tanık oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmasaydı, böyle bir değişiklik herhalde YÖK için söz konusu olamazdı. Ama, yetmez. 2008, YÖK Yasası’nın ve bu arada bir “askeri darbe ürünü” olan 1982 Anayasası’nın değişmesine tanık olmalıdır.

2008’de bunlar olduğu takdirde, Türkiye’de anayasal alandaki gelişmeler ve seçimlerle ortaya çıkan tablonun,niçin “2007’nin en önemli beş olayı” arasında sıralanabileceği daha iyi anlaşılacak...

Yazarın Tüm Yazıları