GeriSeyahat Strauss yaz tatilinde, Klimt doğumgününe hazırlanıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Strauss yaz tatilinde, Klimt doğumgününe hazırlanıyor

Strauss yaz tatilinde, Klimt doğumgününe hazırlanıyor

Önceki hafta Viyana merkezindeki Stadpark’a uğradığımda, unutulmaz valslerin bestecisi Johann Strauss ortadan kaybolmuştu.

Çiçekleri mis gibi kokan ıhlamur ağacının altındaki heykel kaidesine üç dilde not bırakmıştı: “Lütfen anlayışlı olun, benim de tatile ihtiyacım var, en kısa zamanda döneceğim!” Belvedere Sarayı’nın en görkemli salonlarında sanatseverleri ağırlayan ressam Gustav Klimt ise tarifi zor bir heyecan içindeydi. Sağlığında kıymetini bilmeyen şehri şimdi onun 150’inci yaşgününü görkemli etkinliklerle kutlamaya hazırlanıyordu. Viyana’ya sesini veren Schubert, Mozart, Beethoven, Brahms’ın papucu dama atılmış gibiydi. Zentralfriedhof’ta ziyaretlerine gittim. Fena halde huzurları kaçmıştı...

Havalanından şehre doğru ilerleyen otobüste altı gazeteciyiz. Rehberimiz, Viyana Turizm Ofisi’nden Gerhard Strassgschwandtner elinde mikrofon, şehir hakkında bilgi veriyor. “Tüm önemli yapıları, tarihi bölgesi birbirine yürüyüş mesafesinde, küçük bir şehirdir Viyana. Yaklaşık altı kilometre çapında bir daire içindedir her şey.” Araya espriler sıkıştıran, Viyanalıların meşhur gururunu iğnelemekten kaçınmayan rehberimiz, 68 kuşağından meraklı bir gezgin. 1970’lerde mimari öğrenimine altı yıl ara verip, Türkiye üstünden otostopla Hindistan’a gitmiş. Şehirdeki 100 müzeden birinin kurucusu aynı zamanda. Graham Green’in romanından uyarlanıp, 2’inci Dünya Savaşı sonrası Viyana yıkıntıları arasında çekilen kült film “Üçüncü Adam”la ilgili binlerce objeyi toplayıp, kiraladığı binada “Dritte Mann Museum”u açmış.
Tuna Nehri’ni takip ederek merkeze yaklaşan otobüsün camından Viyana’yı çeviren, binlerce hektar ormanla kaplı tepeler, bağlar görülüyor. Bir rivayete göre şehir ismini bu “orman kuşağı”ndan almış. Nehir boyunca sıralanan söğüt ve kavaklar rüzgarda dalgalanıyor. Fellini’nin Amarcord filminin açılış sahnesindeki gibi, çevrede beyaz pamukçuklar uçuşuyor. Ne mutlu Viyana’ya, kardeş şehri İstanbul’daki gibi eli baltalı vandalları yok. “Alerji yapıyor, dünyanın hiçbir şehrinde göremezsiniz” deyip tüm kavaklarını kesmemişler.

ARİSTOKRATLARA KIZANLAR ART NOUVEAU’YU DESTEKLEDİ

Viyana klasik müziğin beşiği, gerçek bir sanat şehri. Beethoven, Brahms, Mozart, Schubert, Bruckner, Mahler gibi dehalara ilham vermiş, sahnelerini açmış, şöhrete kavuşturmuş, son nefeslerini verdiklerinde bağrına basmış. Gerhard’a bakılırsa, müzik aristokrasinin sanatıydı, imparatorluk çöktükten sonra gücü ele geçiren sermaye şehre yeni kimlik kazandırmak istedi ve bunu başardı. “Habsburg Hanedanı bestecilere sahip çıktı, Viyana’yı müzik şehri yaptı. 20’nci yüzyıl başında imparatorluk yıkılırken gücü ele geçiren yeni zenginler ise kendilerini kanıtlamak için görsel sanatlara yöneldi. O sırada yükselen Art Nouveau akımını destekleyip, mimarisi, resmiyle şehre yeni bir kimlik kazandırdı.”
Üç günlük turumuzun teması Art Nouveau. Bulvarlarlarını, parklarını süsleyen, bu yıl baştan aşağıya çiçekle dolu ıhlamur ağaçlarının mis gibi kokusunu içimize çekip, gül bahçesine dönüşmüş meydanlardan geçip “Yeni Sanat”ın mimarideki, resimdeki örneklerini göreceğiz. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’den başlayıp, tüm Avrupa’ya yayılan bu akım, Barselona’daki gibi dünyayı yüz yıl sonra bile şaşırtan görkemli katedraller, taşın sınırlarını zorlayan binalar, pastayı çağrıştıran parklar yaratamasa da Avusturya’nın başkentinde epeyce iz bırakmış. Tren istasyonundan, pazar yerlerine şehri güzelleştirmiş.

SANATÇILARIN ZİHNİNİ ÖZEL SERGİLERLE AÇTILAR

Viyana’da Art Nouveau’nun doğumuna sahne olan mekanlardan ilki bugün kısaca MAK Wien adıyla anılıyor. 1863’te Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi örnek alınarak yapılıp “Uygulamalı Sanatlar ve Endüstri Müzesi” adı verilen binada, dünyanın dört bir yanından toplanan, çağın önemli tasarım örnekleri sergilenmiş önceleri. Avusturyalı tasarımcılarda zihin açıcı etki yaratan sergilerin sonucunda bugün daimi koleksiyonu oluşturan resim, heykel, seramik, dekorasyon örnekleri ortaya çıkmış. Avusturyalı sanatçılar, tıpkı İspanyol çağdaşları gibi, yaratıcılıklarını gündelik eşyalarda kullanmaktan çekinmemiş. Barselona Katalan Ulusal Müzesi’nde Gaudi’nin elinden çıkmış iskemle görmek ne kadar şaşırtıcıysa, MAK Wien’de de ressam Gustav Klimt’in yemek odası panosunu, mimar Josef Hofmann’ın vazosunu, mimar Otto Wagner’in işlemeli yemek odası dolabını görmek o kadar hayret verici.
Güzel Sanatlar Akademisi’nin önündeki, altın rengi yapraklardan oluşmuş kubbesiyle dikkat çeken bina, yani Viyana Secession, aralarında Klimt’in de bulunduğu yenilikçi sanatçıların ilk merkeziydi. 1897’de akademik ciddiyetten, sınırlardan bunalıp Avusturya Sanatçılar Birliği’nden istifa eden ressam, mimar, tasarımcılar bu yapıda geleceğin sanatını oluşturmuştu. Dış cephesine “tüm çağlara sanat, sanata özgürlük” yazılan bu binada ölümsüzlüğe ilk adımını atmıştı Klimt. Duvar ressamı olarak bilinen Klimt, 1902’de açılan 14’üncü Secession Akımı Sergisi’nde babasının altın kakma tekniğini kullanarak bina duvarına işlediği Beethovenfries’la bir anda dikkat çekmiş ve şöhrete kavuşmuştu. Bugün resmi hâlâ binanın duvarını süslüyor. Sonraki beş yılda en parlak dönemini yaşarken yaptığı, altın işlemeli resimler ise Secession’un kuş uçumu 1,5 kilometre güney batısındaki Belvedere Sarayı’nın balo salonunda. Osmanlı’yı Viyana kapılarından döndüren Prens Savoy’un bu zaferin şerefine inşa ettirdiği sarayın balo binasında, üç başyapıt yanyana: Aşkı kutsayan “Öpüşme”, izleyicisini ilk bakışta orgazm esrikliğiyle sarmalayan sonra ölüm korkusuyla irkilten “Judith ve Holofernes,” geçmişin resmini geleceğe bağlayan “Fritza Riedler.”
Bu seriden çok daha az bilinen “Adele Bloch”un altı yıl önce ABD’de 135 milyon dolara satıldığı hatırlanırsa, dünyanın en büyük Klimt koleksiyonuna sahip bu sarayın sadece bir odasında milyar dolarlık servet yatıyor. Sarayda karşılaştığımız müze küratörü Dr. Alfred Weidinger’den öğrendiğimize göre 25 Ekim’den itibaren Belvedere, Klimt’in 150’inci yaşını özel bir etkinlikle kutlayacak. 4 Mart 2012’ye kadar sürecek “Modernizmin Öncüleri: Klimt ve Hoffmann” sergisinde ressamın eşyalarıyla atölyesi oluşturulacak, ünlü tabloları bunlarda yer alan gerçek objelerle izleyiciye sunulacak. Ayrıca ressamın biri daha önce hiç görülmemiş, diğeri en son 1925’te sergilenen iki eseri gün ışığına çıkacak.

RESMİN JAMES DEAN’İ

Belvedere’nin yüksek tavanları işlemelerle süslü, pencereleri havuzlu bahçeye bakan salonlarında 14’üncü yüzyıldan 2000’lere kadar farklı dönemlerden pek çok heykel, resim sergileniyor. Müzenin Klimt’ten sonra en çok ilgi çeken ressamı, ustanın öğrencisi “Art Nouveau’nun James Dean’i” Egon Schiele. Karanlık, kötümser, grotesk, kimi zaman pornografik bulunan resimlerinde tuhaf bir şekilde sürekli ölümü sorgulayan ressam, 1918’de, 28 yaşında İspanyol gribinden ölünce eserleri dikkat çekmiş, sonraki yıllarda hayatı film ve öykülere konu olmuştu. Fakat Schiele eserlerinden oluşan en büyük koleksiyon Leopold Müzesi’nde. Bu yıl müzenin 19 milyon dolara satın aldığı Wally’nin portresi dahil ressamın pekçok eseri bu müzenin koleksiyonunda bulunuyor. Klimt çok pahalı olduğu için Schiele toplayan Viyanalı Doktor Leopold, 50 yıllık çabasının ürünlerini devlete bağışlayıp geçen yıl hayata veda etmişti. Müzede, James Dean imgesini güçlendirmek için iki sanatçının fotoğrafı yanyana sergileniyor. Koleksiyonda Klimt’in de ünlü eserleri bulunuyor. Bunlardan biri, 1894’te hayatının en derin sanatsal bunalımına girmesine neden olan “Felsefe, Tıp ve İctihat”ın eskizleri. Viyana Üniversitesi’nin tavanı için, sipariş üzerine yaptığı eser pornografik bulunup depoya kaldırılınca Klimt bir süre hayatla bağını kesmiş, o tarihten sonra asla sipariş kabul etmemişti.
Viyana’da Art Nouveau’nun günlük yaşama uyarlanmış en tipik örneği Otto Wagner’in Karlplatz’da metro istasyonu girişi olarak tasarladığı yapılar. 110 yıl önce yapılan iki yapı, metalden iskeletini dışa vurduğu için zamanında epey infial uyandırsa da çağının mimari anlaşını etkilemiş.
Bir de yüzeylerini Art Nouveau’nun sergi mekanına dönüştüren binalar var şehirde. Otto Wagner’in tasarladığı, 1906’da tamamlanan, mermer cepheli, sekiz katlı Avusturya Emperyal Posta Bankası’nın (Postsparkasse), çatısından iki melek, dünyaya defne yaprağından iki çelenk uzatıyor. Burgtheatre, hafta içi günlerde rehberli turlarla gezilebiliyor. (www.burgtheater.at) Wienzeile semtinin ortasında, 1,5 kilometre uzunluğunda bir ada gibi uzanan açıkhava pazarı Naschtmarkt’ın çevresindeki otel, banka merkezi olarak kullanılan üç yapı ve pazar girişindeki bina da bu akımın önde gelen örnekleri. (www.wien.info)

KLASİK MÜZİK AÇIKHAVAYA ÇIKTI

Kaldırımları Dimitri Şostakoviç, Herbert Von Karajan gibi isimlerin imzalarıyla süslü Viyana’da klasik müzik baharda açıkhavaya çıkıyor. Viyana Festivali kapsamında 21 Haziran’a kadar şehrin parklarında, meydanlarında ve ünlü salonlarında konserler birbirini izleyecek. Bu yılın teması Mahler. Viyana Filarmoni, salonu Musikverein’da yaz boyunca Zubin Mehta, Valery Gergiev dahil pek çok şefi ağırlayacak. (www.musikverein.at) Görkemli St. Stephen Katedrali’nde her cuma, cumartesi Mozart, Haydn, Schubert’in oda müziği eserlerinin seslendirildiği konserler var. Viyana Devlet Operası’nda haziran ve eylülde Mozart’ın Don Giovanni, Sihirli Flüt, Janacek’in Katya Kabanova, Verdi’nin Simon Boccanegra operaları sahnelenecek. 150 temsil, Herbert Von Karajan Meydanı’ndaki dev ekrandan canlı yayımlanacak. (www.wiener-staatsoper.at) Volksoper ise haziran ve eylülde Puccini’nin Tosca’sı, Lehar’ın Şen Dul’u gibi ünlü eserleri, ünlü isimler yorumluyor. (www.volksoper.at) Gitmişken kent merkezindeki Mozart Evi’ne uğrayabilir, bestecinin son konserini verdiği, Beethoven’in de sahneye çıktığı Cafe Landmann’da kahve eşliğinde erikli turta tadabilirsiniz. (www.landtmann.at) Gustav Mahler’in tercihi Cafe Schwarzenberg’de hâlâ piyano resitalleri veriliyor. (www.cafe-schwarzenberg.at) Beethoven, Schubert, Strauss, Bruckner, Brahms’ı hayatlarının son durağında ziyaret etmek isterseniz, kent merkezinden metro ve tramvayla 30 dakikada Merkez Mezarlığı’na (Zentralfriedhof) ulaşabilirsiniz. 32’inci Ada’daki ünlü müzikçiler bölümünde hepsi Mozart Anıtı’nın etrafına daire şeklinde sıralanmış. Ancak bugünlerde huzurlarının kaçtığını söyleyebiliriz. Havaalanının iniş yolundaki mezarlığın üstünden her beş dakikada bir uçak geçiyor. Ünlü bestecilerin ayakizinden yürüyüp evlerini, anıtlarını keşfetmek isterseniz altı ayrı rota sizi bekliyor. Fakat meşhur altın kaplamalı Strauss heykeli ekime kadar onarımda. Bazı müzeler, konser ve yemek içeren tur paketleri sunuyor. (www.wien.info) Stadthalle yaz boyunca pop ve rock konserlerine ev sahipliği yapacak. Bu hafta başlayan Viyana Caz Festivali ise bir ay boyunca Liza Minelli, Al Di Meola, Lee Konitz gibi isimleri ağırlayacak. (www.viennajazz.org)

VİYANA’NIN EN ESKİ EVLERİ

Leopold Müzesi yakınlarında, 7’inci bölge olarak bilinen Mariahilf ve Neubau semtlerinde şehrin en eski evleri bulunuyor. Klimt de bir süre bu semtte yaşamış. 2’nci Dünya Savaşı sonrası Viyana merkezindeki pekçok bina yıkılırken Neubau semtindeki Spittelberg sokağında 1695’ten kalma evler hiç hasar görmemiş. Bugün entellektüellerin buluşma mekanı olan kafeler, sanat merkezleri bulunuyor bu bölgede. Resim sergileri açılıyor, yazarlar okuma günleri düzenliyor. Parke taşı kaplı sokaklarda pek çok hediyelik eşya mağazası, butik açılmış.

BEŞ KITANIN LEZZETLERİ BU PAZARDA

Tüm dünyada yerel pazarlar süpermarket çılgınlığına yenik düşerken Viyana’nın Naschmark’ı sapasağlam ayakta. Özellikle gençlerin ilgi gösterdiği kafeleri, restoranları haftanın her günü dolu. Hafta sonunda ve akşamları ise izdiham yaşanıyor. Pazardaki manav, balıkçı, baharatçı, peynircilerde dünyanın dört bir yanından gelmiş ürünleri bulmak mümkün. Sirkecisinde bile farklı meyvelerden 20 çeşit sirke, 10 çeşit balzamik sirke satılıyor. Esnafın yaklaşık yarısı Türk. Balık ve denizürünleri restoranları bir kenarda kiloyla balık satıyor, diğer kenarda pişirip müşterisine servis yapıyor. Fiyatları uygun.

GEÇEN YIL 38 BİN TÜRK ŞEHİRDE KONAKLADI

Viyana Turizm Ofisi’nin verilerine göre, Türklerin Avrupa’da en çok konakladığı üç şehir sırasıyla Prag, Viyana, Amsterdam. 1996’dan bu yana şehirde konaklayan Türklerin sayısı yüzde 400 artıp geçen yıl 37 bine ulaştı. Son bir yıldaki artış ise yüzde 30 oldu. Gezginler en çok temmuz, eylülde gidiyor. Yüzde 66’sı dört ve beş yıldızlı otellerde kalıyor. Viyana Rehber Servisi’ne kayıtlı sadece bir Türkçe rehberi var. Tek kişiden, 25 kişilik gruba 3 saatlik rehberlik ücreti 154 Euro. (www.viennaguideserviece.at) Şehirde binlerce Türk yaşıyor. Sokakta, restoranda, kafelerde en çok duyulan yabancı dillerden biri de Türkçe. Bu sayede Viyana’nın Cafe Museum gibi bazı ünlü kafelerinde Türk usulü lokumlu kahve ikram ediliyor.
False