Tire: Ovadaki cennet
Mehmet YAŞİN
Bu hafta İzmir'in Cennet ilçesi Tire'yi tanıtmaya çalışacağım. Zengin tarihi, enfes doğası, eski sokakları, pazarı ve el sanatlarıyla mutlaka görülmesi gereken bir adres.
Tire'yi anlayabilmek için önce onun zengin geçmişine göz atmak, onun hakkında söylenenleri bilmek lazım.
Örneğin Bizans tarihçisi Pachmeres buraya ‘Keşişler Yöresi’ demiş. Evliya Çelebi ‘Şehr-i Muazzam’ı uygun görmüş. Katip Çelebi ise ‘Eski Taht Şehri’ni yakıştırmış. Aydın Vilayeti Salnamesi'nde Tire için ‘Ulemalar Yatağı’ başlığı açılmış.
Ünlü gezgin İbn-i Batuta'nın ‘Ahi Kenti’ dediği Tire'de bir çok egemenlik bir duraklamış. İşte kanıtı: Hititliler, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Hellenler, Romalılar, Bizanslılar, Aydınoğulları, Osmanlılar nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti.
Bugün, ‘şirin küçük bir ilçe’ diye tanımladığımız Tire'nin, ilk çağ Roma yönetimi sırasında ‘Küçük Menderes Senatörlüğü’ olduğunu bilir miydiniz?..Veya Aydınoğulları zamanında koskoca bir ‘Sancak Merkezi’. Dahası, Tire darphanesinde Osmanlı hazinesi için mangır ve akçe kesildiğini.
Geçmişle ilgili bir notta şöyle: Timur, Ankara Savaşı'ndan sonra dinlenmek için Tire'yi seçmiş. Geçtiği heryeri yakıp yıkan ünlü hakan, buranın bir taşına dahi dokunmamış.
HER YER ÇİÇEK AÇMIŞ
Gelelim bugüne. Tire, İzmir-Muğla yolu üstünde, biraz içeride. Selçuk'a gelmeden sapılıyor. Güneye doğru yaptığım yolculuklarda mutlaka Tire'ye uğrarım... Hiç üşenmeden ilçenin 5 kilometre tepesindeki Kaplan Köyü'ne tırmanır, Kaplan Restoran'ın Küçük Menderes Ovası'nı kuşbakışı gören bir masasına oturup soluklanırım.
Tire'yi anlatmaya 'Eski Tire' ile başlamak lazım. Tire'nin eski sokakları görülmeye değer. Güre Dağları'na yaslanmış dar sokaklar ulu çınar ağaçları, kavaklar, zeytinler, çamların dalları altına gizlemiş. Laf buraya gelmişken Evliya Çelebi'den bir alıntı yapalım: ‘Burada gayet güzel aşlama kestane, cevizler vardır. Çam, çınar ve kavak ağaçlarıyla süslüdür. Bir ağaca çınar ağacı dersen adamı öldürürler. Çünkü onlar çınara salkımlı sarıkavak derler...’
Bu gidişimde, Tire'nin Bahar aylarında daha da doyumsuz olduğunu gördüm. Oraya vardığımda papatyalar tepeleri kaplamıştı. Meyva ağaçları da dallarını çiçeklerle süslemişlerdi. Yani doğa insanı tahrik etmek için varını yoğunu ortaya dökmüştü.
Papatyaların arasından çıkıp, parke taşlı eski sokaklarda gezinip durdum. Eğer Tire'ye giderseniz, bir an önce bu parke sokaklarda yürüyün. Çünkü yakın bir gelecekte buraları bulamayacaksınız. Asfaltlama çalışmaları yüzünden, geçmişin ipuçları teker teker yokoluyor.
Rengarenk boyanmış taş Rum evleri, hala eskisi kadar güzel. Pencere içlerindeki saksılardan boy gösteren çiçekler, evlerin içinde yaşananları, mutlu birer öyküye dönüştürüyor.
Osmanlı kaynaklarına göre bu daracık sokaklarda Rumlar, Yahudiler, Acemler, Müslümanlar kavgasız, dövüşsüz yanyana yaşayıp gitmişler. Bunun kanıtı olan kiliseler, havralar, camiler hala durmakta. Bu birlikteliğin içine Ahiliği, Bektaşiliği de katmak gerek. Bu inanışların simgeleri olan Balım Sultan ve Ali Baba türbelerinde, insanlar hala tanrıya yakarmayı sürdürüyor.
Tire'ye gidince camileri görmeden dönmeyin. Büyük çoğunluğu 15. yüzyıla ait olan camilerin gerek kubbelerinde, gerekse minarelerinde, tuğla işçiliğinin en güzel örneklerini izleyebilirsiniz. Eski Tire'nin daracık sokakları ayrıca, ‘kaybolan el sanatları’ müzesi gibi. Bu kadarlık yaşamımda, bazı eşyaların nasıl yapıldığına ilk kez Tire'de şahit oldum. Örneğin semerin, urganın, keçenin, yuların, hasırın, hamam nalının, ipek yorganın yapılışını son ustalarını izleyerek, onlara sorular sorarak öğrendim.
PAZAR DEYİP GEÇMEYİN
Tire'yi anlatırken, Cuma ve salı günleri kurulan Tire Pazarı'ndan bahsetmemek olmaz. Dualarla başlayan pazarda ne ararsanız var. Hem de öylesine ucuz ki, insanın bu zamanda bu fiyatlara inanası gelmiyor. Hele köylü kadınların sattıkları çeşit çeşit otlar öylesine iştah açıcı ki, insan almadan edemiyor. Ben şahsen 4-5 çeşit ot aldım ve satıcı kadınlardan bunları nasıl pişireceğimi öğrendim.
Tire'nin yeni bölümü için yazılacak pek bir şey yok. Temiz sokaklar, modern apartmanlar, aydınlık insanlar. Eğer ‘Cennet Tire’ ye giderseniz kalacak temiz-pak bir de otel var.
Gelelim yeme-içme işine. Yazının başında bahsettiğim Kaplan Köyü'ndeki Kaplan Restoran'da mutlaka zeytinyağlı otları yemelisiniz. Tabii Tire kebabını da unutmamak lazım. Tireliler sabah kahvaltısında tandır yiyorlar. Eğer meraklıysanız, erkenden, Hüsamettin Camii'nin karşısındaki Namık Kuyu Kebabçısında soluğu almanız gerekiyor. Ayrıca benim gibi yerel tadların peşinde koşuyorsanız, Gümüşpala Caddesi'ndeki Seç Şarküteri’den tatlı, tuzlu lor, tuzlu çökelek, karadut reçeli almanızı öneririm.
Sizlere iyi yolculuklar diliyorum.