GeriSeyahat Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu? Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi?
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu? Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi?

Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu? Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi?

Gezi yazıları denince tarihin en eski eserlerinden biri olan Marco Polo'nun Geziler Kitabı akla gelir. Çeyrek asırdan fazla zaman boyunca Ortadoğu ve Asya'yı dolaşan Venedikli tüccar Marco Polo'nun gördüğü yerlere dair anlattıkları, bugün bile kafaları kurcalıyor. Polo'nun anlattığı o gizemli hikâyelerin ne kadarı gerçek? İşte cevabı...

Endonezya'nın Sumatra adasında tek boynuzlu at gördüğünü iddia eden bir kişiye ne derece güvenebilirsiniz?

Bunun gibi birçok soru, 14'üncü yüzyıldan bu yana gezgin denince dünyada akla gelen ilk isimlerden olan Marco Polo'nun dürüstlüğüne gölge düşürüyor.

Meraklılarının çok iyi bildiği üzere, Marco Polo'nun Geziler Kitabı, yazıldığı dönemde çok popüler olmuş, pek çok dile çevrilmiş, el yazısıyla çoğaltılan kopyaları Avrupa saraylarının kütüphanelerinde baş köşede yer almıştı.

Zira Polo, İpek Yolu'nu anlatan ilk Avrupalıydı. Baharat kokulu hikâyeleri altınlarla, değerli taşlarla, merak uyandıran cinsel unsurlarla ve savaş stratejileriyle doluydu.

Bütün bunlar sayesinde kitaba başlayan bitirmeden bırakamıyordu ancak ayrıntıların bazıları o kadar abartılıydı ki okuyanlar "Uyduruyor" demekten kendini alamıyordu.

Marco Polo bundan 700 yıl önce, 8 Ocak 1324'te hayatını kaybetti. O günden bugüne seyahatnamesine olan ilgi hiç azalmadı. Dahası bu Venedikli tüccar ve gezginin kulağa inanılmaz gelen pek çok konuda yalan söylemediği de zaman içinde anlaşıldı.

Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi

Pololar Venedik'ten ayrılırken... Marco Polo zamanında şehir böyle bir yerdi

BABASI VE AMCASI VENEDİK'İN ÖNDE GELEN TÜCCARLARINDANDI

Tarihçi Pieralvise Zorzi, BBC'ye yaptığı açıklamada, "O yıllarda Venedik bugünün New York'u gibiydi" dedi. Bir başka deyişle Venedik, pek çok farklı kültürden insanın bir araya geldiği, Doğu ile Batı'nın ticaret yollarının kesiştiği çok renkli bir merkezdi.

Polo ailesi de Venedik'in önde gelenlerindendi. Marco'nun babası Niccolo ve amcası Maffeo'nun burada bir sarayı Konstantinopolis'te yani dönemin İstanbul'unda da bir iş yeri vardı.

İleri görüşlü insanlar olan Pololar, Konstantinopolis'teki iş yerini Yunanlar şehrin kontrolünü ele geçirip Venediklileri kovmadan önce kapatıp, yeni pazarlar bulmak için daha doğuya doğru yola çıkmıştı.

İpek, baharat, değerli taşlar ve parfüm yapımında kullanılan maddelerin ticaretini yapan kardeşler birkaç yılın ardından Venedik'e döndü.

1271 yılında Çin'e yaptıkları ikinci seyahatte bu kez 17 yaşındaki Marco da onlara katıldı.

HAPİSTE TANIŞTIĞI YAZAR SAYESİNDE HİKÂYELERİ KİTAP OLDU

Kitapta anlatıldığına göre, İpek Yolu'nda üç yıl boyunca seyahat eden Poloların, bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka şehrinden, Moğol İmparatoru Kubilay Han'ın Hanbalık'taki (günümüzün Pekin'i) sarayına kadar ayak basmadıkları yer kalmadı. Ortadoğu topraklarını ve Orta Asya'nın önemli bir kısmını dolaştılar. Çin'de aşağı yukarı 20 yıl geçirdiler; hem ticaret hem de devlet adına elçilik yaptılar. Sumatra ve Andaman adaları üzerinden deniz yoluyla Hindistan'ın çevresini dolaştılar. Yemen'in liman şehri Aden'e inip, oradan İstanbul'a, son durak olarak da Venedik'e vardılar.

Venedik'e ulaştıklarında Polo 40'lı yaşlarındaydı. Efsaneye göre, yaşadıkları sarayın kapısını çaldıklarında bir hizmetkârın "Kim o?" sorusuna yerel lehçeyle "i paroni" yani "sahipler" diye yanıt vermişlerdi.

Bu olaydan bir yıl sonra Marco Polo hapisteydi. Dönemin iki rakip deniz gücü olan Venediklilerle Cenevizliler arasındaki bir savaşta esir düşmüştü.

Burada yazar ve editör Rustichello da Pisa ile tanıştı Polo. Da Pisa, karşısındaki adamın anlattığı ve Avrupalıların neredeyse hiç bilmediği bu dünyanın edebi potansiyelini hemen fark etmişti. Bu nedenle Polo'nun hikâyelerini yazıya geçirmeye karar verdiler.

Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi

Marco Polo, Kubilay Han'ın huzurunda

KİTABIN ORİJİNALİ KAYIPLARA KARIŞTI

Kitap bir anda çok popüler oldu. El yazmasında anlatılanlar o kadar keyifliydi ki kısa süre içinde defalarca çoğaltılmış ve birçok dile çevrilmişti. Aradan geçen yüzyıllarda Marco Polo'nun seyahatnamesi dil bilimciler için mükemmel bir bilmece haline geldi. Çünkü kitabın orijinali kayboldu. Geriye sadece çeviriler üzerinden yapılan çeviriler kalmıştı ve bunların hiçbiri tam doğru değildi.

40 yılı aşkın zamandır Venedik Ca' Foscari Üniversitesi'nde Marco Polo külliyatı üzerine çalışmakta olan Eugenio Burgio, kitabın yolculuğuyla ilgili şu örneği verdi: "Fransızca bir versiyon önce Emilia-Romagna ile Veneto arasında kullanılan bir İtalyanca diyalektine çevrildi. Bu çeviri daha sonra Toskana diyalektiyle yeniden düzenlendi. Bu versiyonu temel alarak da bir Latince çeviri yapıldı. Bu Latince metin orijinal metne ne kadar yakın olabilir?"

Bu soruya yanıt vermek zor ancak Burgio ve çalışma arkadaşları Marco Polo'nun Geziler Kitabı'nın filolojik anlamda tamamlanmış halini bu yıl içinde yayımlamayı planlıyor. Kitapta farklı versiyonlar arasındaki en makul ihtimaller öne çıkarılıyor.

"Dil bilimciler itiraf etmezler ama Indiana Jones gibi olmanın, hazineleri gün yüzüne çıkarmanın hayalini kurarlar" diyen Burgio, Marco Polo'nun seyahatnamesi üzerindeki çalışmalarının bu hayale çok iyi bir örnek olduğunu belirtti.

Polo'nun kitabının orijinal versiyonu kaybolduğu gibi, ailesinin Venedik'teki sarayı da 16'ncı yüzyılda çıkan bir yangında kül oldu. Bugün altı ayrı binanın Polo'nun evi olduğu iddia ediliyor. Polo'nun San Lorenzo Kilisesi'nin bahçesindeki mezarının taşı da kayıp. Üstelik kendisine adanmış bir anıt da bulunmuyor. Hayatının 10 yılını Polo'yu ve ölüm döşeğinde kaleme aldığı vasiyetnamesini incelemeye ayırmış olan akademisyen Tiziana Plebani, durumu, "Bu bir lanet" sözleriyle özetledi.

NEDEN ÇAYDAN BAHSETMİYOR? NEDEN ÇİNCE BİLMİYOR?

Polo'dan geriye somut bir miras kalmadığı gibi hikâyelerinin hakikiliği de asırlardır tartışılıyor. Gerçekten Çin'e gitti mi? Eğer gittiyse kitabında çaydan ya da Çin Seddi'nden neden hiç bahsetmedi? Çeyrek yüzyıl boyunca bölgede ticaret yapmasına rağmen neden bir kelime bile Çince konuşamıyordu?

Bu sorulardan bazıları Orta Çağ'dan beri soruluyor. Ancak yakın zamanda uzmanlar bu soruların makul yanıtları olabileceği üzerinde uzlaştı.

Örneğin Burgio, Polo'nun seyahatnamesinde çaydan bahsedilmemesinin şaşırtıcı olmadığını belirterek, "Çay içme olayı Anglosakson tarihçilerin takıntılı olduğu bir şey. Marco bunu neden önemseyecekti ki?" dedi. Dahası uzmanlara göre, o dönemde Çin'i yönetenler Çince konuşmuyordu. Üstelik Zorzi'nin dikkat çektiği üzere Çin Seddi'nin inşası da henüz tamamlanmamıştı.

Dahası Polo'nun seyahatlerini gerçekten yaptığına işaret eden resmî belgeler de var. Polo'nun kızı Fantina, kocasının ölümünün ardından mahkemeye başvurarak evlenirken verdiği çeyizin iadesini talep etmişti. Söz konusu çeyizde Kubilay Han'ın Marco Polo'ya verdiği bir altın pasaport da vardı. Bu değerli tablet, Polo'nun Kubilay Han'ın himayesinde seyahat ettiği anlamına geliyordu. Dahası Polo, Çin'in para sistemi gibi şeyleri de bütün detaylarıyla anlatabiliyordu.

Bütün bunlar, Polo'nun gerçekten Çin'e gittiğine işaret ediyor. Ancak uzmanlar, elçilik göreviyle ilgili anlatıların abartı olduğunu, Polo'nun kendisini olduğundan daha önemli gösterdiğini düşünüyor.

Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi

Polo'nun yaşadığına inanılan avlu

MİRASINI EŞİNE VE KIZLARINA BIRAKTI

Öte yandan Fantina'nın hikâyesinde başka ilginç ayrıntılar da var. Örneğin Polo'nun zamanın geleneklerine aykırı davranıp tüm malını mülkünü eşine ve kızlarına bırakması bir feminist olduğu şeklinde yorumlanıyor. Plebani, "Doğru, servetini oğullarına ya da erkek kardeşlerine bırakamazdı çünkü ne oğlu vardı ne de kardeşi. Ama istese daha uzak erkek akrabalarını arayabilirdi" dedi ve ekledi:

"Bu da şu demek: Ya ailesindeki erkeklerle arası iyi değildi ya da karısına ve kızlarına gerçekten değer veriyor, saygı gösteriyordu. Bu bana mantıklı geliyor çünkü Venedikli tacirler şehirden bir kez ayrıldı mı yıllarca geri dönmezdi, evdeki her şey kadınlara emanetti."

Öte yandan Polo, bir Orta Çağ erkeği olmasına karşın, Tibet'teki ya da Hindistan'ın Kadınlar Adası'ndaki anaerkil gelenekleri hiçbir şekilde yargılamadan aktarıyor, Tatar kadınlarının ve kızlarının "tıpkı erkekler gibi" ata bindiğini anlatıyordu.

KAVUNLARI DA TAVUKLARI DA HEVESLE ANLATIYORDU

Polo'nun ilgi alanları çok çeşitliydi. Burgio'nun ifadesiyle cariyelerin cinsel alışkanlıklarını da vücudu tüy yerine kürkle kaplı değişik bir tavuk türünü de kitabında anlatıyordu. Sapurgan'da (bugün Afganistan'ın Şibirgan şehri) gördüğü "baldan tatlı kavunlar"dan bahsetmekle kalmıyor Hindistan'ın güneyindeki Malabar bölgesinde insanların yemekten önce yıkanma ve sadece sağ elle yeme adetleri olduğunu da ifade ediyordu. Kubilay Han'ın bilgeliğini büyük bir hayranlıkla aktarıyor, yol kenarına diktirdiği ağaçlar sayesinde gezginlerin hem kaybolmadıklarını hem de gölgede dinlendiklerini belirtiyordu.

Zorzi, Polo'nun hayatında ilk kez Venedik'in dışına çıkmış olduğunu hatırlattı ve ekledi: "Bir ergenin gözünden görülen güzel ve açık bir dünya bu... Her şey o kadar yeni o kadar ilginç ki kafasında kayıt altına alabilmiş."

Bugünün dünyasının çok daha küçük olduğunu ifade eden Burgio ise, "Çünkü keşfedilmemiş köşe neredeyse hiç kalmadı. Polo keşfedilecek çok şey olan bir zamanda yaşıyordu ve anlaşılan o ki insanlığı bir bütün olarak görüyordu. 'İnsanlar bizden farklı davranıyor olabilirler ama sebepleri bizimle aynı' yorumunu yapıyordu" dedi.

Plebani de "barış ve merak elçisi" olarak nitelendirdiği Polo için, "Bize açık olmayı, daha meraklı olmayı ve başka kültürlerle haşır neşir olmaya daha hevesli olmayı öğretiyor" dedi.

Ölümünün üzerinden 700 yıl geçti ama hâlâ kafaları karıştırıyor… Gerçekten yaşadı mı yoksa uydurdu mu Seyahatnamesinde anlattığı tek boynuzlu at gerçekte neydi

ATEŞTE YANMAYAN SEMENDER, TEK BOYNUZLU AT

Meraktan bahsetmişken, Polo'nun gördüğünü iddia ettiği mitolojik hayvanlar gerçek miydi?

Polo'nun kitabında geçen yaratıklardan biri ateşte yaşama gücüne sahip efsanevi bir Orta Çağ semenderi. Polo bu semenderi Çin'in kuzeyinde 'Chingitalas'ta gördüğünü belirtirken bir hayvan olmadığına da vurgu yapıyor.

Polo'nun ince telleri olan ateşe dayanıklı bir madde olarak tarif ettiği şeyi, bugün asbest olarak biliyoruz.

Tek boynuzlu ata gelince, Polo bu hayvanın boynuzunun kalın ve siyah olduğunu, yaban domuzu kafasına benzeyen kafasının hep yere doğru baktığını belirtiyor. Polo'nun çamuru çok sevdiğini ve "çok çirkin" olduğunu da ifade ettiği bu canlı günümüzde gergedan diye bildiğimiz hayvandan başkası değil elbette...

BBC'nin "The Travels of Marco Polo: The true story of a 14th-Century bestseller" başlıklı haberinden derlenmiştir.

False