GeriSeyahat Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik!
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik!

Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik!

İhtişamlı kaleleri, masal gibi köyleri, ‘Dracula’ hikâyesine ilham olmuş şatoları ve Avrupa’nın en yüksek kaya kabartmasıyla film gibi bir ülke Romanya. Bizim kuşağın yakından tanıdığı ressam Bob Ross’un tuvalinden fırlamış gibi görünen muhteşem doğa manzaraları da cabası. Sonbaharda bu coğrafyaya gitmek ne kadar doğru bir kararmış meğer.

Son günlerde en çok duyduğum soru “Romanya nereden çıktı Bahar” olabilir. Her şey haritadaki yerine bakmamla ve neden şimdiye kadar gitmediğime şaşırmamla başladı. İstanbul Antalya mesafesinde bir yermiş sonuçta. Bu kadar yakın olunca arabayla gitme fikri hasıl oldu. Öncelikle bana en çok sorulan diğer soruların cevabını vereyim: Arabaya yeşil sigorta yaptırmak gerekiyor. Dereköy Sınır Kapısı’ndan çıkmayı planladığım için ve orası da küçük bir kapı olduğundan, gitmeden yeşil sigortamı ve arabamın yurtdışı ek kaskosunu yaptırdım. Yurtdışı çıkış harcımı yatırdım. En önemlisi, Bulgaristan ve Romanya otobanlarını kullanabilmem için gerekli Vignette’i internetten alarak tam tekmil yola koyuldum. Kapıkule’den çıkacaklar için bu kadar hazırlığa gerek yok. Sınırdan geçerken yapabilirsiniz. Tüm bunlardan önce tabii ki geçerli bir ‘Schengen’ vizenizin ya da yeşil pasaportunuzun olması gerekiyor.

Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik
Birden fazla şato var

Köstence’ye akşam saatlerinde girdik. Öyle güzeldi ki şehrin ışıkları. Genelde herkes Türkçe konuşuyordu. Ülkede müzeler pazartesi ve salı kapalı olduğu için Köstence’de biraz dolandıktan sonra 4.5 saat uzaklıktaki Bükreş’e geçtik. Şehir merkezinde ilk ziyaret etmek istediğim yer Atatürk heykeliydi. Türkçe “Yurtta sulh, cihanda sulh” yazısını ve Atamızın büstünü gördükten sonra duygusal anlar yaşadım tabii. Yabancı bir ülkenin başkentinde hangi ülke liderinin büstü var başka?

Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik

Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi kesinlikle görülmeye değer

Bükreş’te gezilecek yerler biraz dağınık ama birkaç saatte gezip bitirmeyi başardık. Sabah da erkenden Dimitrie Gusti Ulusal Köy Müzesi’ne koştuk. Diğer müzeler yine kapalıydı. Köy müzesi içindeki evler köylerden sökülüp burada yeniden monte edilmiş. İlk başta sahipleri de burada yaşamış ancak sonradan başka yere yerleştirilmişler. Ardından köy müzeye dönüştürülmüş. Şöyle bir dolanır çıkarız demiştik ama saatlerce çıkamadık. Kesinlikle görülmeye değer.

Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik

Peleş Kalesi

Ve artık Transilvanya için hazırdık. Buraya asıl gitme amacım ‘Dracula’ya ilham olmuş şatoları görmek ve en büyük hayalim Top Gear Listesi’nde dünyanın en güzel yolu seçilmiş Transfagaraşan yolunu geçmekti. İlk sırada Peleş Kalesi vardı. Günlerden salı olduğu için yine kapalıydı ama uzaktan da olsa görürüz diyerek koşarak gittik. Aracı aşağıda bırakıp bir müddet yürüdükten sonra birden kafamı kaldırdığımda gördüm o muhteşem şatoyu. Dedikleri kadar varmış. Tepenin üzerindeki kaleye doğru yemyeşil çimenlerin üzerinden koştuğumu hatırlıyorum. Tam hedefimize vardığımızda da güvenlik görevlisiyle burun buruna geldik. Meğer saat 17.00 olmuş ve bahçesindeki herkesi dışarı kovalamakla meşguldü. Kalenin içini gezemedik. Az ötedeki Pelişör Kalesi’ni turladık. Ardından kayak merkeziyle ünlü Sinaia kasabasına geçtik. Hayli yüksek bir irtifadaydık, epeyce üşümüştük. 

Gece kamp yapacak olmamız dışında bir sorun yoktu. Biraz soğuk bir gece geçirsek bile sabah pırıl pırıl güneşli bir güne uyandık ve ‘Artık Peleş Kalesi’nin içini gezebileceğiz’ diye düşünerek heyecanlandık.

Tabii Romanya’da işler pek öyle yürümüyormuş. Saatlerce kapısında açılmasını beklesek de saat 11.00’de pes edip Bran Kalesi’ne doğru devam etmek zorunda kaldık. Sinaia ile kalenin arasında yol Transfagaraşan’ı aratmayacak güzellikteydi. Bizim kuşağın yakından tanıdığı ressam Bob Ross acaba buralarda mı yaşamıştı da o muhteşem sonbahar tablolarını çizmişti? Bu coğrafyaya bu mevsimde gitmek ne kadar doğru bir kararmış meğer.

Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik

Bran Kalesi ‘Dracula’ kitabındaki tasvire en çok uyan yapı. Kazıklı Voyvoda burada bir süre hapis yatmış.

Cadıların yakıldığı yer

Bran Kalesi ünlü ‘Dracula’ kitabındaki tasvire en çok uyan yapı olarak biliniyor. ‘Dracula’ya ilham olmuş Vlad Tepeş, namı diğer Kazıklı Voyvoda burada kısa bir süre hapis yatmış. Kale Osmanlılara karşı korunma amacıyla yapılmış. İçeride bolca Dracula objesi sergileniyor. Bir de özel biletle girilen, işkence aletlerinin sergilendiği korku koridoru var ama bu vahşeti bir de üstüne para vererek görmek istemedim. Etrafta Dracula gibi giyinmiş bolca gotik tip dolanıyordu zaten. Bran Kalesi ile Broşov arası oldukça kısa. Broşov bir saatte gezebileceğiniz bir yer. Eskiden cadı olduğu düşünülenlerin yakıldığı bir meydanı ve hemen yanındaki Kara Kilise’yi gezmeniz yeterli.

Kont Dracula’nın fantastik ülkesine hoşgeldik

Masal gibi...

Raşnov Kalesi ziyareti sonrası en çok merak ettiğim yerlerden biri olan UNESCO Dünya Mirası kapsamında koruma altına alınmış Viscri Köyü’ne doğru ilerledik. Bir diğer özelliği Kral Charles’ın köyü çok beğenmesi ve oradan ev satın almasıymış. Gerçekten masal gibi bir yerdi. Arabayı park edip kralın evini aradık. Meğer arabayı aslında tam evin önüne park etmişim ve haberim bile yokmuş. Sonra evi gezmek için saat artık geç olmuştu. Bari “Yemek yiyelim” dedik. Aklımda Romanya’nın ünlü fasulye çorbası ‘Ciorba de fasole cu ciolan’ vardı. Normalde yuvarlak bir ekmek içinde servis edilmesi gereken çorba tabakta geldi. Duru bir su içinde yüzen fasulyeler ve kocaman eriklerle doluydu. Kimin fikriymiş bu erikleri çorbaya atmak bilmiyorum ama pek iyi değildi bence. Armutla da yapılıyormuş.

Gece kamp alanı bulmak pek zor olmadı. Sabah soluğu direkt Charles’ın evinde aldık ama saat 11.00’de açılıyordu. Romanya’yı onların saat dilimine göre gezmeye kalkmak, aylar süren yolculuk demekmiş. Bekleyemezdik ama tam ben evi çekerken kapıyı açıp biri içeri giriverdi. Arkasından koşup müsaade istedim ve en azından avlusuna girip evi görebildim.

Sırada Sighişoara vardı. Bir saatte çok rahat gezebileceğiniz şehrin en önemli özelliği meydanındaki sarı binada Dracula’nın doğmuş olma ihtimali. Bu gerçek mi bilinmiyor ama aynı zamanda bir restoran olan binanın girişinde böyle bir tabela var. İki adım ötesinde saat kulesi heybetiyle görülmeye değer.

Artık rotanın sonlarına doğru gelirken son bir durağımız kalmıştı. En fotojenik olduğu söylenen Corvin Kalesi. 4 saatlik yolculuktan sonra hedefimize ulaştık. Gerçekten çok ihtişamlıydı. Aynı filmlerdeki gibi asma bir köprüyle kaleye giriliyordu. Bu kalede Türk esirler tutulurmuş. Türkler öyle eli kolu bağlı durur mu? Kaçmak için tüneller kazmışlar. O tünellerden su çıkınca ödül olarak özgürlüklerine kavuşmuşlar. Gittiğinizde kuyuyu ve duvarda yazan Osmanlıca yazıları görmeyi unutmayın. Bran Kalesi’nde kaçtığımız işkence aletlerinden burada kurtulamadık ve insanların kazığa oturtuldukları zindanlarda buluverdik kendimizi. Kesinlikle görmek istemezdim.

Ülkeden çıkmadan önce ‘Kaya heykelini görmek gerek’ diye düşündük. Oraya gece varabildik. Masmavi bir ışıkla aydınlatılmıştı. Romanya’nın simgesi olan bu 55 metre yükseklikte ve 25 metre eninde, kayalara oyulmuş heykel, Roma imparatorlarına karşı savaşan Decebalus’a ithafen yapılmış. Ülke için milli değeri var. Avrupa’nın en yüksek kaya kabartması olarak da tarihe geçmiş. Önünde bir dere ve göl var. Manzara tek kelimeyle enfes.

False