GeriSeyahat Kaz Dağları’ndan iki şelale ve bir köy
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kaz Dağları’ndan iki şelale ve bir köy

Kaz Dağları’ndan iki şelale ve bir köy

Ege’ye Çanakkale üzerinden gidişimizin ilk bölümünü geçen hafta yazmıştım. Şimdi Çanakkale, Küçükkuyu arasında uğramanızı tavsiye edeceğim iki şelale ve bir köyü anlatacağım. İki nokta arasında çok daha fazlası olsa da mutlaka görün diyeceklerim: Mıhlı ve Sütüven şelaleleriyle Yeşilyurt Köyü.

Trakya’dan geçip Çanakkale merkezi ve civarını gezdikten sonra Küçükkuyu’ya inerken ilk Yeşilyurt Köyü’ne uğrarsınız. Denize 3 kilometre uzaklıkta, restore edilmiş taş evleriyle eski bir Rum köyü. Sıcak bir öğleden sonra ulaşıyoruz Yeşilyurt Köyü’ne. Dik yokuşlu sokaklarında dolaşırken biraz nefesimiz kesiliyor ama öyle güzel köşeleri var ki hayran olmamak elde değil. Sardunya Konak’ın terasından muhteşem bir manzaraya bakıyoruz. Kapısından girerken çocukken oynadığımız seksek çizgisi karşılıyor bizi. Bir anda kendimi zıplarken buluyorum. Şimdiki neslin biraz zor anlayabileceği bir şey bu. Onlara nasıl anlatsak acaba sokakta oynamanın ne kadar güzel bir şey olduğunu…

Kaz Dağları’ndan iki şelale ve bir köy

Mıhlı ve Sütüven şelaleleri Kaz Dağları’nın yüzülen en berrak ve en serin sular.

Köyde konaklayacaksanız butik otellere dönüştürülmüş taş evlerden birini seçebilirsiniz. İki kişi 1.200 lira, kahvaltı dahil. Kanaviçe işli yastıklar, perdeler, eski çeyiz sandıkları, ahşap merdivenler… Anneanne evine gitmiş gibi hissedeceğiniz bir deneyim. Biz kalmayacağız… Köyde şöyle bir dolanıp hediyelik dükkânının renkli tezgâhlarına bakıp yola koyuluyoruz. Bastıran sıcak dayanılmaz olunca ve yol yapım çalışması nedeniyle kendimizi birdenbire Küçükkuyu sahilinde bulunca Ege’nin buz gibi sularına atlıyoruz.

Dışarısı ne kadar sıcaksa deniz de bir o kadar soğuk. Öyle bir yerde pes etmişim ki tam yazlıkçıların arasındayız. Herkes birbirini tanıyor. Benim de hemen kaynaşmam ve tanış olmam tabii ki kaçınılmaz. Buradan hep geçip giderdim, meğer Küçükkuyu’nun ne kadar güzel bir sahili varmış!

Buz gibi sular

Serinledikten sonra az ötedeki durağımız için yola koyuluyoruz. Mıhlı Şelalesi hep gitmeyi planladığım ama son anda gidemediğim yerler arasında ama bu sefer olacak gibi… Navigasyon doğru götürüyor. Belli bir noktadan sonra yol bir hayli bozuk. Yer yer tek şeride düşen yolda karşıdan gelen araçlara yol vermek zorunda kalıyorsunuz. Hoplaya zıplaya sonuna kadar vardığınızda gişeyi görebilirsiniz. Aslında güneşin batmasına bir hayli zaman var ama konumu nedeniyle gölge çoktan düşmüş...
Kaz Dağları’ndan iki şelale ve bir köy

Tarihi Yeşilyurt Köyü

Mıhlı Şelalesi girişi kişi başı 15 lira. Masa kirası 100 lira. Otomobilimizle aşağıya kadar inebiliyoruz. Tam aşağıya inmek için ya çok erken gideceksiniz ya da bizim gibi geç. Aracı bıraktığımız noktada Mıhlı Şelalesi’nin o meşhur fotoğraflarının çekildiği yeri görüyorum. Kanyon duvarı gibi taş duvarların arasında kocaman bir göl. Aşağı inmem, o göl tarafına geçmem ve suya atlayıp şelalede yüzmem birkaç dakika içinde oluyor. Buz gibi bir suya atladığımı söylememe gerek yok sanırım. İnsanın vücuduna dikenler batıyor sanki.

Su o kadar berrak ki dibindeki taşları görebiliyorum. Derin olan yerin rengi çok koyu. Kaç kez atladım, ne kadar yüzdüm bilmiyorum. Kenarda havluma sarılmış ısınmaya çalışırken bir masadan yükselen ‘Nasıl yakalamıştık saçlarından baharı’ şarkısına eşlik ediyorum. Kaz Dağları’ndaki pek çok yer gibi Mıhlı Şelalesi’nde de piknik ve mangal yapılıyor. Tedariksiz gidenler için de restoran var. Mıhlı Şelalesi’nde yüzmenin kolay olmadığını, taşların kaydığını, ayağınızda bir deniz ayakkabısı olması ve emniyeti asla bırakmamanız gerektiğini önemle hatırlatmak isterim. İlla yüzeyim derseniz şelalenin aşağısında kalan gölette yüzebilirsiniz. Suyu berrak ve çok güzel.

Artık gölete girilmiyor

Bölgedeki en meşhur şelale Sütüven ve Hasan Boğuldu Göleti. Sütüven’e ilk kez 30 yıl önce gittim, yolu bile yoktu. O zamanlarda da varmış içimde bir keşfetme arzusu. Traktör yolundan eski bir Ford Taunus’u ağır ağır indirmiş, şelalede bizden başka kimse yokken yüzmüştük. Seneler içinde keşfedildi, milli park oldu. Tesisler kuruldu. Restoranların, doğal köy ürünleri tezgâhlarının arasından geçip bölgeye ulaşıyorsunuz.

Arkadaşım daha önce gitmediği için giriyoruz. Çok kalabalık. Eğer sakin halini yakalamak istiyorsanız ya sezon dışı ya da sabah erken gitmelisiniz. Sosyal medyada yayımlanan kimsesiz fotoğraflara bakmayın siz; kamera arkası kalabalığı diye bir şey var. Şelale kalabalığında yüzemeyince Hasan Boğuldu Göleti’nin yolunu tutuyoruz. Oraya da yürüyüş platformları yapılmış. Eskiden toprak patikadan gidiliyordu. Göletin üzerine platform konulmuş. Suya giriş yasaklanmış. Buraları keşfedilmeden görebildiğime şükrediyorum. Dünya daha da değişmeden bir an önce gidip görmelisiniz.

Hasan -neden- boğuldu?

Hasan Boğuldu göletinin adında da pek çok efsane ve ortak noktada da kavuşamamış âşıkların hikâyesi var. Bir tanesini özetleyeyim… Hasan, dağ köyünde yaşayan Emine’ye âşık olur. Ovada yaşayan Hasan, obada yaşayan Emine’ye layık olduğunu kanıtlamak için sırtında 60 kilo tuzu ovadan obaya kadar taşımalıdır. Hasan, Sütüven Şelalesi’nde pes eder. Emine ona güç verir ama Hasan Boğuldu olarak bilinen Gökbüvet’e kadar gidebilir. Hasan bırakınca Emine kızar ve çuvalı alır gider. Hasan gidemez. Ertesi gün pişman olan Emine, Hasan’ı aramaya çıkar ama bulamaz. En son Gökbüvet’te Hasan’ın giysilerini görür. Öldüğünü anlar. Bu acıya dayanamayan Emine de kendini çınara asar.

False