GeriSeyahat Hay "VTR" diyen dillerinizi...
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Hay "VTR" diyen dillerinizi...

Hay "VTR" diyen dillerinizi...

Evet, bildiniz. "Hay VTR diyen dillerinizi eşek arısı soksun" diyeceğim de başlık uzun olmasın diye kısa kestim.

Aslında canım "VTR kadar kafanıza taş düşsün" demeyi çok çekti ama kıyamadım. Çünkü bir "VTR" en aşağı 25 kilo geliyor. Hasarı da ona göre olur tabii. Bakarsınız eşref saatime rastlamıştır diye çekindim doğrusu. Anlayacağınız çok öfkeliyim, çok. Hele ekrana çıkan cühela yarışmacılar, kadın programlarının şakrak konukları, sempati kumkuması sunucular öyle bilgiç bilgiç "VTR" aşağı "VTR" yukarı başladılar mı, kendime hâkim olamıyorum. Aslında gönül şiddetle kendileriyle yüzyüze olup "Nedir şu VTR, de bakayım da ben de bileyim" diye sorup sonra da "Ahı ahı ahı" diye sapıkça gülmek istiyor lakin bizler ayrı planetlerin insanlarıyız ve karşı karşıya gelme ihtimalimiz hiç yok. Zaten adım gibi biliyorum ki, hiç biri bu terimi kullanırken neyin nesidir, kimin fesidir diye asla merak etmiyor. Beni de çileden işte en çok bu çıkarıyor.

 

Büyüklerimiz derdi ya, "Herşeyimiz tamam, bir leğen örtümüz eksik". Halimiz aynen öyle. Ana dilimizi pek mükemmel konuşuyoruz. "Dahi"ye "dağhi" dememeyi de becerdik, şükür. Artık yeni yeni teknik terimlerle natıkamızı zenginleştirelim de bizim için "Aman pek kültürlüymüş" desinler. Sevgili hanımlar ve beyler, merak buyurmayınız artık 6-7 kelimelik bir cümleyi tek nefeste çıkarıverene "kültürlü", yere bakana da "asil" diyorlar. Onun için "VTR"ye ihtiyacınız yok. "Görüntü" deyin mesela, olmaz mı? Veya "bant" deyin. Bandı seyrettik... Görüntü seyrettik gibi... Kesmedi mi? İlle "VTR" seyrettik" diyeceksiniz. Tamam.O halde tanışın şu "VTR" ile.

 

Efendim "VTR" bir cihazın adıdır. Daha doğrusu adının kısaltılmışı. Açılımı "Video Tape Recorder".Kendisi profesyonel kalitede görüntü kaydı yapan bir alettir. Ev tipi olanına ise VCR denir. Yani Video Cassette Recorder. "VTR"nin başka teknik özellikleri de var ama onları geçiyorum. İlk önce kim demiş, neden demiş, çok araştırdım ama öğrenemedim. Televizyoncu milleti üstünde görüntü olan bandı o alet vasıtasıyla oynatabildiği için olsa gerek banttaki görüntüye "VTR" demiş çıkmış. (Okuyucular arasında televizyoncular varsa bu anlatımdan dolayı kusuruma bakmasınlar. Teknik terim kullanmadan en sade ancak böyle anlatılabiliyor.) "Video kasete" "Video" demek gibi bir şey. Bütün mesleklerde olan insanların kendilerine göre bazı terimlere veya tanımlara bir tür kod adı verdikleri gibi. Ama kendini bilen bir profesyonel meslekten olmayanların yanında "VTR" demez. Hatta pek çok sunucunun bu konuda uyarıldığına tanık olduğum kadar bizzat uyarmışlığım da vardır. Çünkü insanlara bilmedikleri ve de bilmeleri gerekmeyen kelimeler kullanarak bilgiçlik taslamak ayıptır. Daha doğrusu "ayıpTI"... Ve fekat "Ayıp kayıp olunca", bilhassa da meydanı her boş bulan sunucu esnaflığına soyununca, - ki kendileri bugün bu ve benzeri kelimeleri bilmeden kullananlarla aynı planettendir-"VTR" 100 kelimeden müteşekkil muhteşem lisan hazinemize katılıverdi. Ve hızla yayıldı.

 

Zaten milletçe giriftar olduğumuz bir zaafımız da bu hız düşkünlüğümüz. Yanlışı göz açıp kapayıncaya kadar benimseyip aynı hızla da yayarız. Bilhassa dil konusunda. Mesela birkaç ay önce "Dizi dizi inci, yarışmada birinci... Canımız, herşeyimiz.. Yok yerimizden evler, elmas yüzükler hediye ettiğimiz" Türkiye'nin gelini, dili sürçüp (cahildi de o kadar da değildi herhalde/umarım) "hoşlanmak" yerine "hoşlantı" demez mi? Hazırunun "hoşlantı"dan çok hoşlanıp cümle içinde kullanması en fazla birkaç dakika içinde gerçekleşti. Hatta benim komplo teorime göre kızımız dilimize yaptığı bu kıymetli katkıdan sonra köşe yazarlığı mesleğine adım attırılarak taltif edildi.

 

Şimdi bu gerçeği kayda geçerken bir hakkı teslim etmeyi de borç biliyorum. O burun kıvırdığımız yarışmalar aslında kimimizin iddia ettiği gibi sadece kanalların ve yapımcı şirketlerin keselerini doldurup, topluma da kendini yarışma bittiği halde ünlü sanmaya devam eden –hadi saygılı olayım- incinmiş ruh sahipleri hediye etmekle kalmıyor, bakınız kültürümüze de kelimesel katkılarda bulunuyor. Bu katkılara ait öteki örnekleri merak edenler daha önceki yazılarımızda bulabilirler.

 

Ekran dışında dilimize katkıda bulunan bir başka kaynak ise iş yerleri. Telefon jargonunda "Geri dönmek", "Geri aramak" oralarda doğdu, mesela. Milletçe çalışan insanları kutsadığımız için onların kullandıklarını mağribi sanıp benimsedik. Bir kısım bencileyin gafil, düzeltmek için çok dil döktü ama nafile. Galatımeşhur şerhiyle bu sözler artık güzel Türkçemizin parçası oldu. İş yerlerinde doğup bendenizin muhayyilesini mizahla renklendiren bir kelime daha var: "Lavabo". Ama bildiğimiz manada değil. Çoktandır, insanlar tuvalete değil lavaboya gidiyorlar. Farkındasınızdır herhalde. Hâlbuki tuvalet bu kuşağın kelimesiydi. Bir kuşak öncesi, bir ara "Ve ce" demeye heveslenip "Helâ”da karar kılmıştı. İki kuşak öncesinin ise şehire göçmüşü "Abdesthane"ye, kırsalda kalanı ise "Memişhane"ye veya "Ayakyolu"na giderdi.

 

"Lavabo" son 5-6 yılın mahsulü. Türeyiş mantığı da sanıyorum şöyle:Şık, zarif, bakımlı, kültürlü ve asil insanlar def-i hacet etmek gibi pis işlerle değil olsa olsa el yıkamak, makyaj tazelemek, saç düzeltmek gibi temiz ve estetik işlerle iştigal ederler, o halde ihtiyaç duydukları mahal lavabodur. Aksini düşünmek bile karizmalarını yerle bir eder. Ne o öyle sıradan insanlar gibi.Sanki her biri son model fırın da bir düğmeye basınca hacetleri toz haline geliyor, püf denince de uçup gidiyor.

 

Dedim ya, bu "Lavabo" meselesi benim muhayyilemi mizahla müthiş renklendirdi. Onları sadece fırın şeklinde düşünmüyorum, biri "Lavaboya gidiyorum" dediğinde o zatı lavabonun üstüne tünemiş hayal ediyorum. Vogue ne diyorsa onun harfiyen uygulaması, en klasiğinden Coco Chanel döpiyes, ayağında Casadei'nin çizgileriyle bir Stiletto veya cinsiyeti mucibince tam bu seneki RobbReport'un buyurduğu üzre Alexander Julian takım elbise, Salvatore Ferragamo imzalı bir Zegna ayakkabı ile. Çok gülüyorum çooook. Hele "Ukalalık öyle olmaz böyle olur" durumunda bırakıldığımda yaratıcılığımı salıverirken ölüyorum gülmekten. İlahi! Onlar beni güldürdüler, Allah da onları güldürsün inşallah...

 

nkarsan@superonline.com

False