GeriSeyahat Fındığın başkenti GİRESUN
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Fındığın başkenti GİRESUN

Fındığın başkenti GİRESUN

Sahil boyunca, yol kenarına serilmiş fındıkların yanından geçerken, Karadenizli arkadaşım, çocukluğunda annesinden yediği fırçayı gülerek hatırlıyor: ‘’Yürü! Tembellik etme. Bu mevsimde, ölüler bile kalkıp fındık toplar.’’ Gerçekten de burada, düğünler fındığa endeksli.Adı kirazdan geliyor ama o fındığın başkenti GİRESUNKente damgasını vuran en önemli unsur, fındık. Halkı, buraya ‘’fındığın başkenti’’ diyor. Gerçekten de Giresun fındığının kalitesiyle, başka hiçbir fındık türü bugüne dek baş edebilmiş değil. Tarım makinelerinin ulaşamadığı sarp yamaçlarda sadece fındık yetişebiliyor. Babadan oğula kalan toprak, kuşaklar boyu aynı mesleğin sürekliliğini de beraberinde getirmiş. İlin ekonomisi, gelişmesi ve büyümesi fındığa endeksli. Giresun’un gelişmiş bir kent otelciliği anlayışı olmasına karşın deniz turizmine bel bağladığını söylemek zor. Ancak son yıllarda doğa turizminde yeni açılımların peşinde. En çok da kentin kasvetinden uzak, sahile sadece 60- 70 kilometre mesafedeki yaylalarıyla öne çıkıyor.İlk adı, Farnakeia. MÖ 2. yüzyılda Pontos krallarından I. Pharnakes tarafından kuruluyor. Kral, bugün kente hakim bir tepe üzerindeki kalenin de bir bölümünü oluşturduğu surlarla kenti çeviriyor. Kısa bir süre sonra, bölgede yetişen ve Latince kiraz anlamına gelen Kerasos (cerasus) adını alıyor. Bu ismin, kalenin kurulduğu, boynuza benzeyen yarımadadan ve Yunanca boynuz anlamına gelen ‘’keras’’ kelimesinden türemiş olması da mümkün. MÖ 69’da, ağzının tadını bilen Romalı general Lucullus, ilk kez burada gördüğü bu meyveyi Roma’ya göndererek, Avrupa’ya tanıtıyor. GEÇMİŞİ ZEYTİNLİK MAHALLESİNDE YAŞIYORKenti ikiye bölen yarımadanın en yüksek yerinde bulunan Giresun Kalesi, turistik bir nokta olmasından çok, halkın rağbet ettiği ormanlık bir piknik alanı. Burada hálá Bizans dönemine ait sur ve saray kalıntılarına rastlamak mümkün. Kalede, topun bulunduğu yerden surlara doğru bakınca uzakta görülen beyaz anıt mezar, Milli Mücadele kahramanlarından, Atatürk’ün muhafız alayı komutanlığını yapmış Topal Osman Ağa’ya ait. Giresun’da ‘’milli kahraman’’ kabul edilen Osman Ağa, Balkan Harbi’ndeki bir çarpışmada sağ bacağından yaralandığından ‘’topal’’ lakabını almıştı. Gönüllü birliğiyle, Ruslara karşı savaşmış, Pontus çeteleriyle mücadele etmiş ancak sivil halkı katlettiği iddia edilince, İstanbul hükümeti tarafından kanun kaçağı ilan edilmişti. Siyasi nedenlerle, Kuvayı Milliye kahramanlarından Trabzonlu Ali Şükrü Bey’i öldürdüğü ileri sürülüyor. Osman Ağa, Cumhuriyet ilan edilmeden önce ölmüş ve cenazesi, Mustafa Kemal’in talimatıyla Giresun Kalesi’ne nakledilerek, daha sonra buraya bir anıt mezar inşa edilmişti. Bugün merkezdeki Haydar Aliyev Parkı’nda, yakın zamanda dikilmiş bir Osman Ağa heykeli var. Ancak Giresunlular, parkın resmi adına tepki duyuyor ve buraya Osman Ağa Parkı demeyi tercih ediyorlar. Giresun’un en kaydadeğer mahallesi, Kalenin güneydoğusunda, koruma altına alınan eski Giresun evlerinin bulunduğu Zeytinlik. Burası, bir turist için kentin en ilginç noktalarından biri. Sahilde, büyük iş makineleri Karadeniz Sahil Yolu’nu yapmayı sürdürürken, Giresun’un geçmişi burada direniyor. Bozulmamış birkaç sokak, sütunlu, geniş merdivenli, iki katlı taş konaklar ve çok güzel bahçeler... Bugün sit alanı olan mahalledeki konakların birçoğu metruk halde. Ancak mübadele sonrası Yunanistan’dan gelen mübadillere verilen konaklara iyi bakıldığı gözden kaçmıyor. Bugün hálá Rumlar gelip eski evlerini, komşularını soruyor, bazı kapıları çalıp ziyaret etmek için izin istiyorlar. Pek çok Rum mübadilin 1954’te Giresun’a gelip, mezarlıklarına giderek, yakınlarının kemiklerini ve kıymetli eşyalarını alıp gemilere binip geri döndükleri söyleniyor. Zeytinlik Mahallesi’ne doğru giderken, bugün artık Giresun Müzesi (her gün 07:00- 17:00 arası açık, 0454 212 13 22) olan 18. yüzyıla ait bir Rum Ortodoks kilisesi var. Eski adı, Gogara. Kaptan Yorgi Paşa zamanında buradan akan lağım, Boklu Yalı denilen yerden denize dökülürmüş. Bu yüzden mahallenin adı ‘’Kokara’’ymış. Arkeolojik ve etnografik eserlerin sergilendiği müzede, yakın dövüş silahları, gümüş takılar, sikkeler, mahzen bölümünde de Karadeniz’deki batıklardan çıkarılan şarap ve zeytinyağı amforaları var. Müzenin en ilginç parçalarından biri, kilisenin ana bölümünde yer alan ve su bulunan toprak bir çukurda birkaç fındık ağacının birbirine bağlanmasıyla elde edilmiş bir yer sofrası. Bir başka 18. yüzyıldan kalma kilise, Çınarlar mahallesinde. Bu Katolik kilise, bugün Çocuk Kütüphanesi (08:00-12:00 ve 13:00-17:00 arası açık) olarak kullanılıyor. DOĞU KARADENİZ’DE YAŞANABİLECEK TEK ADADoğu Karadeniz’de yaşanabilecek tek ada, Giresun kıyısından bir mil açıktaki Giresun Adası. Üzerinde sur ve Bizans manastırı kalıntıları bulunan adanın, kentin doğu tarafındaki, kartal gagasını andıran Gedikkaya’dan koparak denize düşen bir parça olduğuna inanılıyor. Yaklaşık 40 dönümlük bir alanı kaplayan adanın eski adı Aretias. Söylenceye göre burada Savaş Tanrısı Ares’e bir tapınak adayan Amazonlar için kutsalmış. Üç bin yıl önce de Altın Post’u ele geçirmek için yola çıkan Iason ve Argonotlar, kara taşta adak adamak için bu adaya çıkmış, ancak burası Amazonlar için kutsal sayıldığından, ejderhaya benzeyen kuşların saldırısına uğramışlar. Bugün adada, kamp ve piknik yapılabilmesinin yanısıra, Giresunlular tarafından kutsal bir yer olarak da kabul ediliyor. Giresun’un doğusunda, merkeze dört kilometre mesafedeki Aksu Deresi ağzında, her yıl 20 Mayıs’ta, Mayıs Yedisi geleneğinin yaşatıldığı Aksu Şenlikleri yapılıyor. Bu şenlikler sırasında, Giresun’un köylerinden kadınlar gelip, Aksu deresinin döküldüğü yerde, ‘’derdim belam denize’’ diyerek, dereye yedi çift bir tek taş atıyorlar. Yedi kutsallığı olan bir sayı, tek taş ise dileğin yerine gelmesi için atılan sonuncu taş. Deniz suyuyla aptes alıp, adanın doğu ucundaki Hamza taşının önünde namaz kıldıktan sonra dilek tutuyorlar. Bereket getireceğine inanılarak, kayıklarla adanın çevresinde dolaşılıyor. Adada birçok kuş türü var ve yumurtlama dönemlerinde adaya çıkılmasına izin verilmiyor. Adaya, Gemiler Çekeği’nden tekneyle gitmek mümkün. Ailesiyle birlikte adada yaşayan bekçi Hasan Başer’i (0537 621 95 57) arayabilirsiniz. Yolculuk, yaklaşık 25 dakika sürüyor. Altıncı kızına Döner adını verdi, belki şansı döner de oğlu olur diye...Fahri Yılmaz, hep bir erkek doğacak diye beklemiş ama nafile... Altıncı kız doğduğunda ona Döner adını vermiş, belki şansı döner de bir sonrakinde oğlu olur diye. Dededen kalma dükkanını ille oğluna devretmek istemiş. Bugün, Tamdere Yaylası’ndan geçerseniz, Fahri Bey’in kasap/ lokantasında tam altı kızı birden iş başında. Kasaplık da yapıyorlar aşçılık da. Aslında hepsi birden sekiz kızkardeş. İkisi evli. Kuzuları satın alıp başına bir çoban koyuyorlar. Döner, eti keserken, Necla da dövüyor. Lokantada her şey günlük, etleri fındık kabuğuyla pişiriyorlar. Döner anlatıyor; ‘’100 yılı aşkın lokantacılık var ailede ve kadınlar hep çalışmış. Bir dönem, dedem Sibirya’da esir düştüğünde babaannem ve halalarım başındaymış. Çevrede 20- 25 yayla var, müşterilerimiz buralardan geliyor. Artık yaylalarda pek hayvancılık kalmadı. Daha çok tatil köyüne döndü hepsi. Bu yıl fındık olmaması bizi de etkiledi. Lokanta eskisi kadar canlı değil.’’ Tamdere yaylası, 0454 396 20 23Dünyada altın ve dolarla eş tutulan, 12 ay boyunca alınıp satılan ürün: FINDIKTürkiye, dünyanın en çok fındık üreten ülkesi. Dünya fındığının yüzde 75’ini üretiyor. Yıllık rekolte, 600- 650 bin ton civarında. 600 bin hektarın üzerinde fındık üretim alanı var ve 400 bin çiftçi ailesi fındık tarımıyla uğraşıyor. Dünya fındık ihracatının yüzde 90’ını Türkiye yapıyor. İtalya, İspanya ve ABD onu izliyor. Dört ana bölgede fındık üretimi var; Ordu, Giresun, Trabzon ve Batı bölgesi (Sakarya, Zonguldak, Düzce ve Bartın gibi). Fındık, sahilden başlayarak 750 metre rakıma kadar yetişiyor. İstanbul Şile’den Artvin Borçka’ya kadar, hemen hemen tüm kıyı illerinde fındık var. Kıyıya dik inen yamaçlarda ise başka bir ürün yetiştirmek mümkün olmadığından, Ordu ve Giresun’da geçim tamamıyla fındığa bağlı. En eski fındık yetiştirme bölgesi Giresun. Zaman içinde toprak, mirasçılar arasında bölündüğünden, yeni bir fındık bölgesi olan batıyla karşılaştırıldığında, aile başına fazla gelir getirmiyor. En çok fındık Ordu’da üretilmesine rağmen, en kaliteli fındık, tescilli ‘’Giresun kalite’’ fındık. Fındık, dünyada, altın ve dolarla eş tutulan, 12 ay boyunca alınıp satılan bir ürün. BİR BÖLÜMÜ DALDAN BİR BÖLÜMÜ YERDENNisanda fındık ağaçlarının dalları yeşillenir, mayısta dış kabuk çotanaklar belirir, haziranda çotanaklar patlar fındık görünür, ağustosun ilk haftası hasat başlar. Üreticiler, fındığın bir bölümünü daldan bir bölümünü yerden toplar. Hasatın ardından, bir başkasının bahçesine girip, fark edilmeyenleri toplamaya ‘’başak’’ ya da ‘’sonlama’’ denir ve bu hemşeriler arasında bir tür sessiz dayanışmadır. Toplanan fındıklar, bu yıl bir saatlik kirası 60 milyon olan ‘’patoz’’ denilen makinelerde çotanaklarından ayrılır. Sonra fındıklar, güneşe bırakılarak, zaman zaman tırmıkla karıştırılarak kurutulur ve bu sırada aile üyeleri tarafından çürükleri ayıklanır. Üretici fındığını, piyasa şartlarına göre, tüccara ya da fındık üreticilerinin, 1938’den beri en büyük örgütlü kuruluşu olan, Fiskobirlik’e satar. Fındıklı çikolata üretimi yapan Sagra, Doğu Karadeniz’de, fındık ve mamülleri üzerine kurulan ilk modern tesis. Giresun’da bulunan Fiskobirlik Entegre İşleme Tesisleri ise alanında dünyanın en büyüğü.Karadeniz’den çok İç Anadolu’yu andırıyorGiresun’un en güneyindeki ilçesi Şebinkarahisar, zengin bir tarihe sahip. Karadeniz’den çok İç Anadolu’yu andırıyor. 1939’daki depremde büyük zarar görmüş, bir türlü kendini tam olarak toparlayamamış ancak yakınındaki şap madenleri nedeniyle tarih boyunca dikkat çekmiş bir yerleşim. Şablı Karahisar ya da Şebin Karahisar adları da muhtemelen buradan geliyor. Bir zamanlar burada kaydadeğer bir Rum ve Ermeni nüfusu yaşıyormuş. Şebinkarahisarlı tanınmış kişiler arasında; Aziz Nesin, Kemal Tahir, Ara Güler ve Rahşan Ecevit var.KARALAHANA, KEKİK, TEREYAĞGiresun merkezden, Şebinkarahisar tabelası izlenerek, Dereli üzerinden, 45. kilometredeki Kotana Köprüsü’ne varılır. İkiye ayrılan yolun sağında Şebinkarahisar, solunda Kümbet yazar. 10 kilometre daha kısa olan Kümbet yaylası yolundan gidebilir, diğerinden dönebilirsiniz. 60. kilometredeki Kümbet yaylası, yapılaşmanın fazlasıyla hissedildiği popüler bir yayla. Burada ısırgan, karalahana, kekik, tereyağ ve yayla peyniri bulmak mümkün. Birkaç restoran ve bir iki pansiyon da var. Murat Bekar’ın pide ekmeği, piknik için mükemmel. Tamdere’den sonra 2200 metredeki Eğribel Geçidi ve Giresun’un en ünlü çeşmesi geçiliyor. Kümbet’ten sonra 30. kilometreden itibaren İç Anadolu iklimi ve görüntüleri başlıyor. 36. kilometrede soldaki Licese köyünün tabelasını kaçırmayın. Toprak yoldan iki kilometre içeride karşınıza çıkacak, 1884’ten kalma kilise, bugün ahır olarak kullanılıyor. 110 kilometrelik bir yolculuğun ardından, Şebinkarahisar’a varılıyor.EN ETKİLEYİCİ YER, KALEEn etkileyici yeri, sivri bir tepenin üzerine kurulmuş, bütün vadiye hakim kalesi. MÖ 6. yüzyılda Justinian tarafından yaptırılan kaleye doğru çıkan patikadan biraz yürüdükten sonra toprak yol, taş döşeli bir yürüyüş yoluna dönüşüyor, bir süre sonra da doğal basamaklardan tırmanarak kalenin girişine varılıyor. Kalenin en tepesine kadar çıkmak yaklaşık 40 dakikayı buluyor. Şebinkarahisar, 1915 ve 1917 yıllarında, Ermeniler ve Müslümanlar arasındaki çatışmalara sahne oldu. 17. yüzyılda Şark-i Karahisar olarak anılan ilçenin kalesinin kuzey eteğinde, yerli kara taştan yapılmış iki katlı, Osmanlı han mimarisine uygun, kemerli, Taşhanlar var. Trabzon’daki Sumela Manastırı’na benzetilen ancak burayı ziyaret eden turistin yarısı kadar bile meraklının uğramadığı, Meryemana Manastırı, tarih boyunca daha çok definecilerin rağbet ettiği bir yer olmuş. Şebinkarahisar’ın çıkışındaki, Avutmuş tabelasından doğu yönüne sapıp, üç kilometre asfalt ve sekiz kilometre de toprak yolun ardından, Kayadibi köyüne varılıyor. Sarp bir kayalığa oyulmuş dört katlı ve 32 odalı manastırda, bugün artık tanınmayacak durumda yatakhane, dersane, yemekhane, kilise gibi yapılar varmış. Bölgedeki en eski camilerden biri, Muzafferüddin Behramşah tarafından 12. yüzyılda yaptırılan Behramşah Camii. Mısır ve karalahana bahçesi içindeki caminin manzarası güzel. Şebinkarahisar’a dört kilometre mesafede, akciğer hastalarının rağbet ettiği bir sayfiye yeri Tamzara var. Kümbet istikametinden değil, Pınarlar üzerinden Giresun’a dönerken, yol boyunca farklı manzaralar göreceksiniz. Pınarlar’daki tabelalar, yaylalara işaret ediyor. Pınarlar’dan üç kilometre sonra, sağda yemyeşil yosun kaplı Pınarlar Şelalesi’ni ve yol boyunca, çeşmelerin üzerinde çilingir sofrası kuranları göreceksiniz. En çok tercih edilen trekking güzergahları arasında, Karagöl yaylalarında, 3107 metre yükseklikteki Karagöl tepesinin hemen altındaki buzul gölü Aygır Gölü var. KAÇINMeryemana Manastırı’na uygunsuz ayakkabılarla tırmanmakGiresun fındığının kalitesinin farkında olmamakYAKALAYINFiskobirlik’in restoranında Ziya Usta’nın yöresel yemeklerini tatmak 20 Mayıs’ta Aksu Şenlikleri’ne katılmakYemeklerde fındık yağı kullanmayı denemek
False