GeriSeyahat Diyojen’in bedduası Sinop’un zindanları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Diyojen’in bedduası Sinop’un zindanları

Diyojen’in bedduası Sinop’un zindanları

Okurumuz Ali Adnan Akgündüz, Hürriyet Seyahat’in 10’uncu yıl yarışmasında yazısıyla dereceye girmişti. Ödül olarak Jolly Tur’dan bir haftalık Karadeniz gezisi kazandı. Yolu Sinop’a düştü. Kenti fotoğrafladı, izlenimlerini yazdı...

Sinoplu Diyojen, fıçı içinde yaşayan, gündüz vakti elinde fenerle yarı çıplak yollara düşen akıllı bir deli. Günümüzden 2400 yıl önce doğmuş. Dünya nimetlerinden kendini soyutlamış, onları önemsiz görmüş. Diyojen, kendisini bizzat ziyaret eden, isteğini soran Büyük İskender’e, “Güneşimi kesiyorsun, gölge etme başka ihsan istemem” diyen bir filozof.

TARİH BOYUNCA ASKERİ ÜS OLDU

Babasıyla Atina’ya sürgün edilmiş, “Sinoplular seni sürgüne mahkûm etti” dendiğinde, “Ben de onları oldukları yerde (Sinop) kalmaya mahkûm ettim” cevabını vermiş. Belki de Diyojen’in bu bedduası tutmuş, yüzyıllar sonra Sinop, zindanları ile anılan sürgün edilenlerin yeri olmuş.
Türkiye’nin kuzeyinde, Karadeniz kıyısındaki Sinop, yaklaşık 5 bin yıllık geçmişiyle Anadolu’nun en eski şehirlerinden birisi. Sinop Yarımadası ve Anadolu anakarası üzerinde kurulan şehir, coğrafi konumu sebebiyle Karadeniz’in en korunaklı doğal limanına sahip. Eski çağlardan beri deniz ve ticaret yolları üzerinde. Anadolu’daki İpek Yolu güzergâhında da önemli bir konumda yer almaktaydı.
Karadeniz’e hâkim olmak isteyen her uygarlığın izini Sinop’ta görmek mümkün. Bir Milet kolonisi olarak kurulup sonra Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetine girmiş. Antik çağlardan beri ticari ve kültürel yoğunluğa sahip. Aynı zamanda tüm bu dönemlerde kalesi ve Selçuklular döneminde yapılan tersanesi ile de bölgenin en önemli askeri üssü olmuş.

KEYKAVUS’TAN GERİYE KALAN

Sinop Kalesi’nin inşa tarihi kesin olarak bilinmiyor. Pontus Kralı 4’üncü Mithridates MÖ 72 yılında Sinop’a mabet, saray, gymnasium ve tiyatro yaptırmış, şehrin etrafını surlarla çevirmiş. Sonraki dönemde Sinop Kalesi, Roma, Bizans, Selçuklu, beylikler ve Osmanlılar’ın eklemeleriyle büyütülmüş, onarılmış, günümüze ulaşabilmiş. Meşhur Sinop zindanlarının (Hapishane) da bulunduğu iç kale ise 1214’te şehri alan Selçuklu Sultanı Birinci İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmış. Dış Kale’yi enine kesen surla oluşturulan iç kaleye 11 burç eklenmiş. İç kale ortasından bir duvarla kuzey ve güney bölüme ayrılmış. Güney kısmı tersaneye dönüştürülmüş. Osmanlılar’daki önemi 1853 Rus baskınına kadar devam etmiş. Daha sonraları güney kısmındaki tersane açıklığı duvarla örülerek hapishaneye dönüştürülmüş.
Kalenin 4 ana girişinden batıya dönük olanı 1900’lü yıllara kadar geceleri kapatılıp gündüz açılmaktaydı.
İç kalenin zindan (Hapishane) olarak kullanımı 16’ncı yüzyıldan itibaren başlamış. Sinop’u 1640 yılında ziyaret eden Evliya Çelebi, “Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar” diye yazmıştır.
Anadolu’nun en kuzeyindeki Sinop Hapishanesi, “Esaslı bir ceza”dır mahkûmlar için. Diyojen’in bedduası tutmuş mudur bilinmez ama bugün Sinop’un hemen girişinde ve iki kale arasındaki heykeli ve elindeki feneri ile tebessüm ederek karşılamaktadır gelenleri.

Kimler geldi kimler geçti

Kaçışı imkânsız Sinop Hapishanesi’ne isyancılar, daha sonra siyasi mahkûmlar gönderilmiş. Osmanlı-Türk devlet, siyaset ve edebiyat adamlarından birçok ünlü kişinin adı kalmış geriye: Kırım Hanı Devlet Giray, Refik Halid Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevî Kuran, Refi Cevat Ulunay, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kerim Korcan, Osman Deniz, Zekeriya Sertel… Çok azı hatırat yazmış. Bilinenlere gelince… Sabahattin Ali ‘Aldırma Gönül’ ve
‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ başlıklı şiirlerini ve ‘Duvar’ isimli öyküsünü burada yazmış. Refik Halid Karay’ın ‘Memleket Hikâyeleri’ adlı kitabındaki ‘Saka’ öyküsü 1915 Sinop’unda geçer. Ahmet Bedevi Kuran’ın Sinop Cezaevi ile ilgili anıları “Meşrutiyet Zamanının Fizanı Sinop...” diye başlar. 1913’te Sinop’a sürülen Refi Cevat ‘Sayılı Fırtınalar’ adlı romanında bir af sonucu Sinop Cezaevi’nden çıkanlara yer vermiş. Kerim Korcan ‘İdamlıklar’ adlı öykü kitabında Sinop’un ve cezaevinin fiziksel koşullarına değinmiş, bu bağlamda daha çok idam mahkûmlarının dışarıdaki ve içerdeki yaşantılarıyla psikolojik durumları üzerinde durmuş. Korcan ayrıca, filme de çekilen ‘Tatar Ramazan’ isimli öykü ile konusu Sinop Cezaevinde geçen ‘Linç’ adlı romanını da burada yazmış.

Korkuyla anılırdı

Osmanlı’daki adıyla Sinop Zindanları, iç kalede bulunmaktaydı.Tersane bölümü 1887’den itibaren hapishaneye dönüştü. Şehir önemli sürgün yerlerinden biri oldu. 1939’da iç kalenin kuzeyine çocuk hapishanesi eklendi. Sinop Hapishanesi’ni ‘Girilir ama çıkılmaz’ yapan birçok neden var. Bunlardan ikisi önemli: Mahkûm getiren gemiler Ak Liman’a sorunsuz girip, mahkûmları hemen hapishanenin kapısına boşaltmaktaydı. İkinci bir taşıta gerek kalmıyordu. Mahkûm tüm engelleri aşıp kaleden kaçsa da Sinop’un engebeli arazisini aşıp şehir dışına çıkamıyordu. Denizden kaçmak hemen hemen imkânsızdı. Zaten ikili sur yapısı da firarı olanaksız hale getiriyordu.
Kalenin güney duvarındaki disiplin hücreleri ve bazı koğuşlar deniz seviyesinde. Aşırı derecede nemli, deniz kabardığında diz boyu suyla dolardı. Bu nedenledir ki hapisten sağ çıkan bile hayat boyunca hastalıklı yaşıyordu.
Yine de firar edip tarihe geçen üç kişi var. İlk firar eden kişi ayakkabısının tabanına sakladığı küçük testereyle parmaklıkları kesip duvardan tırmanarak denize atlayıp kaçmış. Fakat üç gün sonra Ayancık’ta ekmek istemek için bir polisin evine uğrayınca yakalanmış. İkinci firari lağıma dalıp denize doğru yüzmüş. Üçüncüsü ise aynı yolu izlemek isterken, lağıma yerleştirilen parmaklıklara takılmış ve dönmeyi beceremeyerek boğulmuş.

False