GeriSeyahat Çağdaş bir Gılgamış'ın peşinde
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Çağdaş bir Gılgamış'ın peşinde

Çağdaş bir Gılgamış'ın peşinde

DÜNKÜ yazım, çaresizliğin hüznüydü. Şimdi onu unutun.Bugün umudun merkezine seyahat başlıyor.* * *Gyeongbokgung Sarayı, Seul’un banliyösünde. Güney Kore başkentinin alelade bir Amerikan şehrini andıran numaralı binaları arasında kalmış, unutulmuş bir vaha gibi duruyor.Sarayın iki büyük kapısı var.Biri direkt ana binaya açılıyor.Öteki ise uzakta.Oradan girince, Güneydoğu Asya’da olduğunuzu daha çok hissediyorsunuz.Küçük binalar ve labirent bahçeler arasından geçip sarayın avlusuna ulaşıyorsunuz.Saray, 1394’te ‘Jaseon’ hanedanı zamanında inşa edilmiş.Sonra Japon istilası sırasında yıkılmış.Şimdi eskisine uygun olarak restore edilmiş.* * *Çarşamba akşamı Seul’de yağmur yağıyor.Sarayın avlusunda kurulmuş tentelerin altında veda yemeği yiyoruz.Yerel orkestra, yumuşak Kore şarkıları çalıyor.İçiniz rahat bıraksa, kendinizi bir gece meditasyonunda bulacaksınız.Ama ne çare, aklım başka yerde.Doktor Woo Suk Hwang’da.Kaçırdığım bir gazetecilik fırsatında.Dr. Hwang geçen hafta bütün dünya gazetelerinin manşetindeydi.Dünya onun kök hücre konusundaki son buluşunu konuşuyordu.Hiç umudu olmayan felçli bir hasta ve çocuk yaşta bir şeker hastasını klonlama yöntemiyle tedavi yolunda çok önemli bir gelişmeye imza atmıştı.Geçen hafta uzun süre bu adamın fotoğraflarına baktım.Baktım demek yanlış.Bu sakin simayı seyrettim.Çünkü onda huzurun portresini gördüm.* * *İşte bu nedenle onunla tanışmak istedim.Size, bu müthiş buluşu anlatmak için değil.Bilim adamları, tıp uzmanları bunu benden çok daha iyi yapabilir.Ben sadece, insan ıstırabına, vakitsiz ölüme çare bulabilecek bu insanın iç dünyasını tanımak istedim.Yani çağdaş bir Gılgamış’ın peşine düştüm de diyebilirsiniz.Başaramadım.Bugünlerde Dr. Hwang’a ulaşmak mümkün değilmiş.Muvaffak olamadım.Ama yanılmamışım.Fotoğraftan çıkardığım sonuçlar, bu ikona tahlili beni yanıltmamış.O huzur verici sima, bir Uzakdoğu keşişinin aynısının tıpkısıymış.* * *Güney Kore’nin orta bölgelerinden bir yerde doğmuş.İki yıl boyunca Budist bir keşiş olarak yaşamış.Halen günde bir iki saat meditasyon yapıyormuş.İçindeki inançlı Budist onu hiç terk etmemiş.O da ona ihanet etmemiş.Günde sadece 4 saat uyuyormuş.Uyku ve meditasyondan arta kalan zamanda hep çalışıyormuş.* * *Yaptıklarını anlatırken söze hiçbir zaman ‘Ben’ diye başlamıyormuş.Başardığı her şeyi, devlete ve çalıştığı üniversiteye mal ediyormuş.Anlayacağınız, içindeki Budist rahip, profesörlük payesi almış.Hayatta rütbe almanın manasını bu kadar güzel anlatan başka bir örnek gördünüz mü?* * *Gılgamış, dipsiz bir kuyunun dibinde ölümsüzlüğü arıyordu.Dr. Hwang ve on binlerce başka bilim adamı ise gençlikteki ölümsüzlüğün peşinde.Sakat doğmuş bir çocuğa, anadan doğma bir köre, hareketsizliğe müebbet bir felçliye, daha 10 yaşında çikolatanın hazzını tanımamış diyabet bir çocuğa, en azından gençliğin ölümsüzlük iksirini içirecek çağdaş Gılgamış’lar.Kimbilir belki de doktorların Hipokrat yeminini Gılgamış andına tercüme edecek münzevi Budistler.* * *Kore’de işte onlardan birinin peşine düştüm; ama ulaşamadım.Hiç önemi yok.Artık çok iyi biliyorum ki, gücün çaresizliğe dönüştüğü o atıl noktada, çaresizliği umuda dönüştüren klonlar yaratılıyor.Binlerce yıl önce ölümsüzlük hayalini bir kuyunun dibinde bırakan Gılgamış, klonlanmış bir kök hücre olarak ruhumuza ekiliyor.Ben buna umudun kök hücresi diyorum.
False