GeriSeyahat Anadolu’nun dünyaya armağanı sır çemberi Göbeklitepe
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Anadolu’nun dünyaya armağanı sır çemberi Göbeklitepe

Anadolu’nun dünyaya armağanı sır çemberi Göbeklitepe

Şanlıurfa’ya 15 km uzaklıkta, Mardin yolu üzerinde yer alan Göbeklitepe, yaklaşık 12 bin yıllık bir tapınak. Bütün dünyanın ilgisini çeken bu tarihi kalıntılar Mısır piramitlerinden 7 bin yıl önce yapıldı. Tonlarca ağırlığındaki taş malzemenin alana nasıl taşındığı, metal kullanılmadan yapılan kabartmalar, yüzyıllar sonra neden bilinçli olarak örtülüp, kapatıldığı hâlâ gizemini koruyor. Sadece yüzde yirmisi kazılan bu alan, inanç tarihinin gelmiş geçmiş en etkileyici buluntusu.

Şanlıurfa Havalimanı çıkışında yol dümdüz uzanıyor. Sabahın erken saatinde öteleri basan pus gün boyu hüküm sürecek sıcağın habercisi. Etrafta fıstık ve zeytin ağaçları seçiliyor. GAP’ın bölgeye değen elini fark etmemek mümkün değil. Öğrenmeye aç, tarihe tutkun herkesin iştahını kabartan Şanlıurfa’nın hazinelerini keşfetmeden önce istikametim Göbeklitepe. Orası binlerce yıl önce henüz kendilerine ev yapamamış, toprağı işlemeyi henüz öğrenmemiş insanların, tanrılarını yerleştirdiği, tapınak inşa ettiği gizemli alan. İnsanlık tarihi boyunca hareketli olmuş, medeniyetlere geçit vermiş bir bölgedeyim. Önümde kısa bir yol, upuzun bir tarih var.
Göbeklitepe, son yılların en gözde turistik merkezlerinden. Peygamberler şehri Urfa’nın insanlık tarihine sunduğu bir sürpriz. Yaşı 12 bini zorluyor. “Bilinen en eski tapınak” olarak nitelendiriliyor. Göbeklitepe’nin keşfinden önce Anadolu’da fark edilmiş başka eski yerleşimler de vardı ama Göbeklitepe gerek sadece tapınım alanı olması gerekse ilerlemiş yaşıyla farklı bir konuma yerleşti. Hitit metinlerinde “çöl” olarak geçen bölge, tapınak alanının keşfiyle tüm dünyanın dikkatini çekti. Şanlıurfa-Mardin karayolunun ilerisinde uçsuz bucaksız Harran Ovası uzanıyor. Suriye sınırı hiç de uzak değil. Çorak arazide yükselen küçük tepe adeta dünyanın göbek deliği. Mezopotamya’nın yanı başında, yerleşim görmemiş tamamen tapınıma ayrılmış bir nokta. Buzul çağının ardından rahat bir nefes alan insanoğlu burada inanca yönelmiş. Çok yaşlı ve sessiz. Göbeklitepe kazı alanına girer girmez ziyaretçileri satış yapan küçük çocuklar karşılıyor. Kimi öğrendiği tek tük İngilizce kelime ile turist çekmeye çalışıyor, kimi annesinin akşamdan sardığı dolmaları satıyor, birkaçı soğuk su öneriyor. Engebeli tepeler kokuları geniz yakan iddiasız sarı kır çiçekleri ile kaplı. Gökyüzü masmavi, bulutlar hafif ve yeryüzüne epey yakın gibiler. Kutsal alana yaklaşırken çiçek tarlalarının arkasında ufukta hayvanlarını otlatan köylüler seçiliyor. Tapınağa varmadan, girişte sarnıçlar var. Kutsal mekânın ziyaretçileri ve çalışanları için düşünülmüşler. Tepenin eteklerine ulaşanların bu sıcak ve her zaman su sıkıntısı çeken bölgede ferahlamak isteyecekleri hesaplanmış olsa gerek.
Etrafta çakmak taşları var. Kireçtaşı kaplı bir platonun üzerindeyim. Törensel alana girerken yuvarlak plan çevreliyor beni. Burada toplam 24 tapınak olduğu söyleniyor. Henüz birkaçı açığa çıkmış. Üzeri açık bir tapınım alanı. İnsanoğlu daha yerleşik düzene geçmemişken, hayvanları evcilleştirememişken ama inanmak istemişken, bağlanmak istemişken, sığınacak bir güç ararken kurulan kült alan. Labirentlerle çevrili. Yaşı düşünüldüğünde insan ister istemez aynı soruyu mırıldanırken buluyor kendini; “Nasıl yapabildiler, neye inandılar?” T şekilli sütunlardan birinin üzerinden küçük bir tilki sıçrıyor. Öylesine kusursuz oyulmuş ki... Akrep binlerce yıl önceden donmuş sanki. Yılanlar kıvrılıyor. Kanat çırpan turnalar toplu halde süzülüyor gibi. Aslan kabartması öldürücü bir oyuna hazırlanan hayvanı gösteriyor. Aslan taşın üzerinde kayıyor sanki. Kabartmalarda boyut var, duygu var. Şaşmamak mümkün değil. Kimdi bu sanatçılar? Nereden ilham aldılar? Nasıl ustalaştılar? Hayvanlar çeşitli ama hiçbir insan yüzüne rastlanmıyor. Stilize figürler var. Sütunların en uzunları 6-7 metreye kadar ulaşıyor. Kimilerine göre T şekilli sütunlar insan biçimini sembolize ediyor. Alanın ölü kültüne mi hizmet ettiği akla gelen sorulardan biri. Neden çatı sistemi yapılmadı? Sorular uzayıp gidiyor. Popüler deyimle insan burada “enerji” hissediyor.

/images/100/0x0/55eabf98f018fbb8f89432ef

KALINTILARI İLK KEŞFEDEN BİR ÇOBAN

Kimler, nerelerden geldi buraya? Şimdiye dek kazılan alan belki çok büyük değil ama etkileyici ve görkemli. Bu toprakların geçmişte bereketli olduğuna inanmak zor. Köylüler bölgede bir zamanlar, asırlar öncesinde buğday tarımı bile yapmış. Burada yüzyıllarca tapınım yapıldıktan sonra her şeyin üzeri örtülmüş ve derin bir sessizliğe terk edilmiş. Kült amaçlı yuvarlak yapılar, dini alan kurulduktan 1000 yıl kadar sonra çakmak taşı ve toprak dağının altına gömülmüş. Niçin? Bilen yok. Bin yıllar sonra, 1994’te höyükteki kalıntıları bir çoban fark etmiş ve kazılar başlamış. Kazılarda bazı hayvan kemikleri de bulunmuş, kurban kalıntıları olmalı. Evcil hayvanlara ise rastlanmıyor. İsa’dan yaklaşık 9-10 bin yıl önce buraya gelip, merkez kabul etmiş, tanrılara adak adamış, kurban kesmişler, hatta tanrılar onları sonrasında unutmasın diye arkalarında irili ufaklı adak heykelcikleri bırakıp umutla ayrılmışlar alandan. Küçük adak heykelciklerinin hatırına tanrıları onları koruyacak, gözleri hep üzerlerinde olacak diye düşünmüşler. İçleri rahat, kendilerine güvenerek dönmüşler Göbeklitepe’den. Sütunlardan birinin üzerinde kelaynakları fark ediyorum. Demek onlar binlerce yıldır Urfalı. Her yıl 15 Şubat gibi bölgeye geliyorlar. Kelaynakların bölgeye gelişi yeni yılın da başlangıcı sayılıyormuş.

BİNLERCE YIL ÖNCESİYLE TOKALAŞMAK

Birkaç taşa dokunuyorum. Sanki binlerce yıl öncesiyle tokalaşmak gibi. Yaşlı Göbeklitepe insanı tazeliyor, geçmişini sorgulatıyor, bir yandan da sakinleştiriyor. Turum çok uzun sürmese de, unutulacak gibi değil. Belki de burayı en iyi tanımlayan sözcük “mistik” olabilir. Şanlıurfa’nın içinde, Balıklıgöl civarında tapınak alanıyla aynı dönemlere ait heykeller de bulunmuş. Artık müzede dinleniyorlar. Bereketli Anadolu topraklarında kalıntı çok. Uygarlıklar sayısız ama böylesine eski ve esrarengiz inanç merkezinin eşine rastlamak olanaksız. Civarda yaşıt başka tapınım alanları da olup olmadığını henüz bilen yok.
Göbeklitepe’nin toprağa gömülmesinin ardından bu coğrafyadan kimler geçmedi ki?
Bir zamanların Edessa’sında; Asur,
Pers, Yunan, Helen, Seleukos Roma, Bizans, Sasani, Osmanlı medeniyetleri bölgeye zenginlik taşıdı. Büyük güçlerin çatışma sahası, ticari yolların merkezi oldu. Efsaneye göre Hz. Adem ve Havva cennetten buraya indi. Hz. İbrahim burada ateşe atıldı. Bilinen en eski insan heykeli Balıklı
Göl civarında bulundu.

Göbeklitepe’yle ilgili yanıt  bekleyen 5 gizemli soru:

- Tapınak alanı olarak neden bu bölge seçildi?
- Her biri yaklaşık 40-60 ton ağırlığındaki sütunların taş malzemesi alana nasıl taşındı?
- Sütunların üzerindeki pek çoğu yetkin ustalık işi gösteren kabartmalar nasıl işlendi? Taş devrinde metal kullanılmadan kabartmalar nasıl yapıldı?
- Göbeklitepe’deki tapınım alanının üzeri yüzyıllar sonra neden bilinçli olarak örtülüp, kapatıldı?
- Tapınak alanının ne kadarı günümüze ulaştı?

Nasıl gidilir?

- Şanlıurfa’ya tur düzenleyen pek çok şirket artık programına Göbeklitepe’yi de dahil ediyor.
- THY ve Pegasus İstanbul, Ankara, İzmir’den direkt Şanlıurfa uçuşları yapıyor. Şehirlerarası otobüslerle de ulaşmak mümkün.
- Göbeklitepe Şanlıurfa Havalimanı’na oldukça yakın. Otomobil kiralayabilirsiniz.

/images/100/0x0/55eabf98f018fbb8f89432f1

Şanlıurfa’ya gelmişken yapın

 Efsanelerle dolu Balıklıgöl kıyısında serinletici bir tur atın. Kendinizi tarihin öykülerle dolu yollarında kaybedin, Hz. İbrahim’in yaşamıyla tanışın.
 Kaleyi görün, sizi mutlaka etkileyecektir.
 Haleplibahçe’de bulunan yaklaşık 1700 yıllık mozaikleri görün. Av manzaraları ve güzel Amazon kadınları çok çarpıcı.
 Kentin içinde Gümrük Han avlusunda çay molası verebilirsiniz.
 Göbeklitepe buluntularını da barındıran kent müzesi küçük ama çok zengin.
 Harran, Halfeti, Siverek hepsi sizi bekliyor. Yerel mimari, camiler, kiliseler, hanlar... Yol bozuk olsa da Şuayip Köyü ve Sogmatar’ı ziyaret etmeye çalışın. Geçmişteki Saabilik inancını tanımak için size fırsat sunuyorlar.
 Yakup’un kuyusu, Musa’nın kuyusu da gözde ziyaret mekânlarından.
 Bazda Taş Ocağı mağaraları tarihten kalma serin bir sığınak. 2 bin yıl boyunca taş ocağı olarak kullanılmış mağara oldukça derin.
 Yerel mutfağı keşfedin. Çiğ köfte, içli köfte, ciğer, patlıcanlı kebap, lahmacun, şerbetler, katmer, tatlılar ve daha niceleri. İsterseniz gününüzü türküler eşliğinde sıra gecesi ile de noktalayabilirsiniz.
 Başta isot olmak üzere baharat, nar ekşisi, yörede kadın-erkek herkesin severek taktığı tipik eflatunlu morlu leylak rengi şallar, el işlemeleri, bakır eşyalar, altın akıtma takılar satın alabilirsiniz.

Dilek ağacı

Taş sütunlarla bezeli tepede tek başına gökyüzüne uzanan dilek ağacı çaputlar, kurdelalarla süslü. Sanki o da binlerce yıldır dert dinliyor, dilekleri kabul ediyor gibi. Çölde yeşeren bir vaha, her zaman umut olduğunu işaret eden canlı, yemyeşil tek bir ağaç. Yakın tarihe kadar burada adak kurbanları kesilirmiş. Ağacın hemen altındaki mezarları soruyorum birkaç yüzyıllık Müslüman mezarları olduğunu söylüyorlar. Anlaşılan dağın başında tuhaf bir çekiciliği olan bu kurak alanda insanoğlu neredeyse varoluşundan beri yakarıyor, inanıyor, dua ediyor. Denizden 800 metre kadar yüksekteyim. Ağacın bulunduğu minik tepe, kocaman bir tarihe hakim. Aşağıda insanlığın gizemli inanç serüveni uzanıyor. Esrarengiz Anadolu... İleride Harran Ovası, ötede Mezopotamya, arkada bir yerlerde Nemrut Dağı. Yakında Karacadağ. Ilık rüzgâr yüzümü yalıyor, kır çiçeklerinin tezekle karışık kokusunu getiriyor tepeye. Saçlarımı toplayan ince kırmızı lastiği usulca söküyorum. Kimseye görünmeden ağacın yemyeşil dallarında dalgalanmak üzere dolarken içimden sırlarla dolu Göbeklitepe’yi tekrar görebilmeyi diliyorum.

10 adımda Göbeklitepe:

 Şanlıurfa’ya yaklaşık 15 km uzaklıkta, Mardin yolu üzerinde yer alıyor.
 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen bu neolitik tapınım alanının etrafında yerleşim izine rastlanmamış.
 1995 yılından bu yana Alman arkeolog Prof. Klaus Schmidt başkanlığında kazılıyor. Eylül-Ekim aylarında ziyaret ederseniz, kazı ekibine rastlamak mümkün olabilir.
 Mekânın şimdilik sadece yüzde 20’sinin kazıldığı düşünülüyor.
 Üzeri açık yuvarlak planlı bu tapınım alanını T biçimli sütunlar çevreliyor. Merkezinde yine üzeri kabartmalı T biçimli sütunlar bulunuyor.
 Henüz yerleşik hayata geçmemiş avcı toplumların, kendilerine evden önce tapınak alanı yapmış olması çarpıcı bulunuyor.
 Yaban sığırı, yaban ördeği, akrep, tilki, aslan, yılan, leylek, turna, sütunların üzerinde görülen hayvanlar arasında. Günümüzde sadece Şanlıurfa’da ve Fas civarında yaşayan, soyları tehlikedeki kelaynaklar da taşlara kazınmış. Sütunlar bize kelaynakların bölgenin en eski sakinlerinden olduğunu gösteriyor.
 Göbeklitepe kazılarında gün yüzüne çıkan hayvan formunda bazı adak heykelleri Şanlıurfa Müzesi’nde sergileniyor.
 Dünyaca tanınmış pek çok arkeoloğa göre Göbeklitepe son yılların
en heyecanlı keşifleri arasında. Hatta inanç tarihinin gelmiş geçmiş en etkileyici, en eski buluntusu.
 Göbeklitepe Mısır piramitlerinden ve Kuzey Avrupa’nın en çok ilgi gören yine yuvarlak planlı gizem noktası İngiltere’deki Stonehenge’den yaklaşık olarak 7 bin yıl önce yapılmış.

False