GeriSeyahat İstanbul Yazıları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul Yazıları

İstanbul Yazıları

Boğaz'da ilkyaz

Güneş pırıl pırıl. İlyazın başladığını gösteren, yoğun, gümüş renkli bir parlaklık var havada. Güneyin ilk ışığı gibi, heyecanlı bir aydınlık bürümüş çevreyi. Kanı damarlarda hızla dolaştıran gizil bir güç fışkırmakta, sanki bu ışıktan.

Bugün Boğaz masmavi, gür ve koyu yeşil. Yamaçlar çıldırmış renklerle bezenmiş. Aydınlık kimi kez bir tarafa, kimi kez öbür tarafa sıçrıyor. Hoca Ali Rıza'nın Çubuklu Sırtlarında Boğaz resmini seyreder gibi bakıyorum doğaya. Alçak boylu, tüylü ılgınlar, erguvanların eksik bıraktığı etekleri dolduruyor uçuk pembe rengiyle.

Bu mevsimde erguvanlara çarpmadan yürümek zor Boğaz sırtlarında. Maçka vadisine ve denize bakan yamaçlara -evcil beton yerleşim ösbeklerinin eşiğine- dek, her yana uzanmış, dal budak salmış erguvan ağaçları. Ağır külrengi betona karşı, her yıl inatla, kararlılıkla yinelenen bir başkaldırının öncü güçlerini andırıyor, bu ağaçlar.

Nisan heyecanı. Nedensiz görünen yürek çarpıntısı. Açık havanın verdiği baş dönmeleri. O belli belirsiz Ada sarhoşluğu! Bekleyiş! Kutsal doyumsuzluğun ön hazırlığı.

Şimdi Burgazada'da, çoktan mimozalar sarmıştır her yakayı. Tepede, sarı mimozaların üstünden deniz görünür. Koyu yeşilliğiyle ağırbaşlı Heybeli. Hiç kuşkusuz, bir yaşam buğusu tütüyor doğanın üstünden. Her çeşit oy boy atmış sağda solda; çiçekler kokular salmış; böcek sesleri, güneş altında çıtırdayan otlar, çalılar. Sanki birdenbire gelmiş gibi ilkyaz, o beklentilerimizin ‘‘bahar’’ı! Uzak kışın buzlu ülkeleri arasından çıkıveren, umulmadık bir ateş!

Öndeki evin bacasına yerleşmiş -yoksa, yuva mı yapmış?- bir martı seçiyor gözlerim. Evcilleşmiş. İnsana tutsak, denizden uzağa düşmüş bir martı. Yeryüzünde bir yabancı, bencileyin.

Tepeden iskeleye inerken, yer yer Burgazadalı kadınlara rastlıyorum: mimoza kesiyorlar, makasla. Şimdiden kaç sarı öbek oluşturmuş kucaklarında ince yapraklı dallar.

Oysa, az önce, bir başka güzelliğe sahip Ada balkonlarından birinde otoruyordum. Önümde, beyaz çiçekleriyle bir havai çiçek açılışını andıran erik ağacı. Seyrek olmakla birlikte yaprakları, onu yoğun bir yeşilliğe gömmüş. Biraz ötede, pembe tül giysiler içinde bir şeftali ağacı. Az aşağıda mürdümeriği. Leylaklar daha açmamış. Gül fidanları da.

Yalnız, beyaz bir peynir tenekesi içinde, tek başına erken açmış bir sarı gül olanca güzelliğiyle sarkıyor. Biricik oluşunun tadını çıkararak.

O sırada, bilinmez niye, eski, çoktan unutulmuş bir Japon şiiri damlıyor yüreğime: ‘‘Erik çiçek açtığında / cehennem donar.’’ (..)

(Seslerin Resmi. Yapı Kredi Yayınları. 1995)

False