Zihniyet dövdürür de yaktırır da

‘BİZ Türkiye’nin partisiyiz.’ Önce HADEP, ardından DEHAP’lılar bu noktanın altını hep çizdiler.

Irkçı bir siyasi hareket olarak yola devam edemeyeceklerini, bunun günümüzün siyasi adabına sığmayacağını bildikleri ve Türkiye’de aydınların desteğine önem verdikleri için sadece Kürtlerin partisi olma imajından kurtulmaya çabaladılar.

Ama bunu bir türlü beceremediler.

Çünkü PKK’nın ipoteğinden kurtulamadılar.

Önceleri, cesaretleri olmadığı için böyle davrandıklarını düşündüm. Yani PKK’nın baskısı ile karşı karşıya kaldıklarını, onun gölgesinden sıyrılamadıklarını sanıyordum.

Ama sonra gördüm ki, yeni bir siyasi kimlik edinmekte zorlanıyorlar. PKK’nın ve Öcalan’ın adını sembolleştirerek kitle temeli yaratmaya çalışıyorlar. Yoksa, herkesten önce bu siyasetin kadroları, Öcalan’ın mahkemedeki tavırlarını sorgulardı. Özeleştiri yaparlardı.

İmralı’dan yapılan açıklamaların ne anlama geldiğini ya da anlamsızlığını tartışırlardı. Devletsiz konfederasyon önerisinde olduğu gibi.

Sembollerin arkasında siyaset yapmak çok kolay. Halkın bütün sıkıntılarını bu simgelerin ardına sıkıştırıp, onları kurtuluş umudu haline getirirsiniz olur biter.

Simgelerle savaş sıradan bir taktik. Halkın sorunlarına çözümler üretmek yerine heyecanlandırarak, gövde gösterisi yapmaya yarayan bu taktiğin bugün bizi getirdiği noktaya bakın. Bayraklarla hesaplaşma. Bu çıkmaz yolu bir an önce birlikte aşmak zorundayız.

GAZETECİLERE DAYAK

Boşuna ‘Balık baştan kokar’ dememişler. Eğer baştaki gazetecileri sevmezse aşağıdakiler hiç sevmez. Her fırsatta Başbakan’ın medyayı suçladığı bir ülkede mahalli yöneticiler de canlarını sıkan gazetecileri demir çubuklarla döverler. DHA Ardahan muhabiri Ümit Kılıç’ın dövülmesi bunun örneği.

Bu zihniyet yeni Türk Ceza Kanunu’da fena halde yansımış bulunuyor.

Yasanın 9’da biri basınla ilgili. Eski ceza yasasında bu oran 20’de 1 idi.

Bu yasa ve yasaya yansıyan zihniyet halkın haber alma ve medyanın haber verme özgürlüğünü ortadan kaldıracaktır.

Başbakan, yasanın hazırlanışı sırasında medyayı sessiz kalmakla suçladı. Şimdi gazeteciler ses çıkartıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin imzasını taşıyan bu çağrıya kulak verilmesi dileğiyle.

ÇAĞRI

‘Türk Ceza Kanunu, yazılı, görsel ve elektronik basına hapis cezaları getiren birçok hükmü içinde barındırıyor.

Söz konusu hükümler, Kopenhag kriterleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve içtihatları, Basın Kanunu ve birey özgürlüklerini esas aldığını iddia eden TCK’nin yeni anlayışı ile çelişiyor. Yeni TCK bu haliyle, demokrasinin omurgasını oluşturan halkın haber alma hakkına yönelik ciddi ve kaygı verici bir kısıtlamadır.

Yeni TCK, içerdiği ağır hapis cezaları ve demokratik değil otoriter devlet anlayışını sürdüren yapısıyla, basın suçlarına yönelik cezaları yarı yarıya artırıcı hükümleriyle, mesleğimizi olanaksız hale getiriyor.

Biz gazeteciler, basın ve ifade özgürlüklerini tehdit eden hükümlerin değiştirilmesini talep ediyoruz.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu.’
Yazarın Tüm Yazıları