Yılın ilk gününde son konuşma

Yılın son "Ulusa Sesleniş" konuşması.

Başbakan Tayyip Erdoğan ekonomi ağırlıklı konuşmasıyla önceki akşam TRT ekranlarında..

İlk kez açık açık; "2009'da bizi zorluklar bekliyor" diyor.
2008'in bütün ülkeleri sarsan zor bir yıl olarak hatırlanacağını belirtiyor ve ekliyor: "Her şeye rağmen bu zor yılı kayıp hanesine yazdırmadık. Yılı kazançla, ülkemizi büyüterek kapatıyoruz."

Ben AK Parti iktidarının uygulamalarına kategorik olarak "övgü" ya da "sövgü" ile yaklaşanlardan olmadım.

Bu yüzden yılbaşı mahmurluğunu henüz atamamış da olsanız yılın bu ilk gününde Erdoğan'ın 2008 ve 2009 değerlendirmesine rakamlarla bakmak istiyorum.
Bir kere samimiyetle şunu söyleyeyim: Başbakan Erdoğan global ekonomik kriz ve Türkiye'ye etkisiyle ilgili ilk kez gerçekçi bir yaklaşım sergiledi.
Konuşmasının bütünü şimdiye kadar takındığı "güven vermekten uzak, suçlayıcı ve kavgacı" üsluptan epey uzak, alabildiğine teknik ve yapıcıydı.
Yani Erdoğan yılın sonunda da olsa güven telkin etmeye çalışan yaklaşımından dolayı karnesinde bir artıyı bence hak ediyor.
Gelelim konuşmasının bam telini oluşturan şu cümleye: "Bu zor yılı yani 2008'i kayıp hanesine yazdırmadık."

AK Parti'nin ekonomi karnesinin kilit cümlesi olarak değerlendirilebilecek Erdoğan'ın bu lafını herkes kendi meşrebine göre yorumlayabilir.
Hiç şüpheniz olmasın "Başbakan haklı; gelişmiş ekonomiler birbir çakılırken Türkiye 2008'i çok ucuz atlattı" diyenler de çıkacaktır, "Hadi canım sen de oradan, piyasada yangın var, fabrikalar kapalı, işsizlik almış başını gidiyor, kimi kandırıyorsun?" diyenler de...

İşin kötüsü her iki taraf da hükümeti "övmek" ya da "dövmek" için bol miktarda ekonomik veriye sahip.

Yok yok merak etmeyin; yılın bu ilk gününde Nasreddin Hoca gibi iki tarafa da "haklısın" diyerek aradan sıyrılmayacağım.

Onun yerine AK Parti'nin 2008 ekonomi karnesinde yer alması gereken artı ve eksileri bir bütün halinde sunmaya çalışacağım. En önemli verilerden biri olan büyüme dersinden 2008'de hükümet yüzde 2'yi bile tutturması zor gözüktüğü için sınıfta kaldı. Enflasyon, iç talep azalmasından dolayı tek haneye doğru seyrettiği için geçer not alabilir. İşsizlik tekrar yüzde 10'un üzerine çıkıp 15'e doğru yol aldığı için başarısız. Cari açık 38 milyar dolara rağmen iniş eğiliminden dolayı geçer not alabilir. Bütçe açığı kabul edilir oranlarda olduğu için orta. Fakat bu genel rakamlardan çok daha öte Türk ekonomisinin 2008 performansını göstermesi açısından en çarpıcı veriyi 2008 ihracat verilerini dikkatinize sunmak istiyorum. Dün Şevket Sürek ihracatın son üç ayda nasıl alarm verdiğini tek tek rakamları vererek yazdı.

Referans'ta açıklanan aralık verileriyle birlikte son çeyreğe baktığımızda rakamlar gerçekten vahim.

Geçen yılla karşılaştırıldığında aralık ayı ihracatı bırakın artmayı yüzde 28 azalmış.

Böylece ekim-kasım-aralık ayı ihracatı yüzde 30'ları bulan bir düşüşle yılı kapatmış.

Fakat son 3 aylık eksi ihracat rakamlarına rağmen Başbakan Erdoğan çıkıp çok rahat Türkiye'nin 2008'de ihracat hedefini nasıl başarıyla tutturduğunu anlatabilir. Her ne kadar yazın 130 milyar dolarlık hedef 125'e düşürülmüş olsa da. Çünkü yılın tamamında 125 milyar dolarlık ihracat hedefi fazlasıyla tutturulmuş durumda. Ekim-kasım-aralıktaki eksi verilere rağmen 2008'de Türkiye ihracat rakamını bir yıl öncesine göre yüzde 20 artırarak 127 milyar dolara çıkardı.

Sadece bu veriyi kullanarak Erdoğan çıkıp hükümetinin olağanüstü başarısını anlatırken muhalefet son 3 aylık verileri kullanıp hükümeti yerden yere vurabilir.
Bize düşen "övgü" ve "sövgü" sarmalından çıkıp fotoğrafın tamamını detayları kaybetmeden görmek. Çünkü 2008 ihracat rakamları sadece hükümetin ekonomi karnesine ilişkin çok çarpıcı bilgiler sunmuyor, 2009'da ekonomimizi bekleyen zorluklara ışık tutuyor.
Adil olalım, yıllardır kırılan ihracat rekorları nasıl tek başına hükümet hanesine yazılamazsa, ihracattaki dramatik düşüş de tek başına hükümete fatura edilemez.
İhracatın gerçek mimarı özel sektör. Hükümet uyguladığı ekonomi politikalarıyla özel sektöre "destek" ya da "köstek" olabilir. Ne uygulanan para politikasıyla ne de mali politikayla şimdiye kadar hükümet ihracatçıya ciddi bir destek sağladı.

Dolayısıyla 2002-2008 ihracat rekorlarında hükümetin payı istikrar ve güven ortamını sağlamak dışında sınırlı.

Tam da bu sebeple son 3 aylık dramatik düşüşün faturası tek başına hükümete çıkarılamaz.

Fakat hükümetin özellikle eylül ayından bu yana global ekonomik kriz karşısında sergilediği umarsız tavır ihracatta yaşanan dramatik düşüşe dolaylı da olsa katkı yaptı. Çünkü hükümet göstere göstere gelen bu krize karşı tedbir almak-proaktif olmak yerine suçlayıcı açıklamalarla ortamı daha da gerdi.
Kürşad Tüzmen çok iyimser bir tahminle 2009'da ihracatın yüzde 15 azalacağını söyledi. Oysa son 3 aylık veriler 2009'da düşüşün yüzde 30'ları aşabileceğini
gösteriyor. Otomotiv sektöründe bu oran şimdiden yüzde 50'leri bulmuş durumda.

Yılın ilk gününde Başbakan Erdoğan'ın da muhalefetin de iş dünyasının da bu tabloyu bir bütün halinde önüne koyup ona göre 2009'u planlaması gerekiyor.
Çünkü ihracatın 2009'da 90 milyar dolara düşmesi demek sanayinin durması demek, eksi büyüme demek, işsizlik demek, borçların çevrilememesi demek…

Uzatmayayım; Erdoğan, ilk dokuz aylık kazanıma bakıp 2008 için teselli bulabilir.

Özel sektör son 3 aylık kaybını dokuz aylık kazancından düşebilir.

Fakat 2009 ne son 3 ay ne de ilk dokuz ay gibi olacak.

Bu yüzden yılın bu ilk gününde doğru oturup doğru konuşmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Yazarın Tüm Yazıları