Yeni yılda Türkiye ekonomisi

TÜRKİYE ekonomisinin 2007 yılındaki performansı çok büyük ölçüde siyasi belirsizliklerin nasıl idare edileceği ve kamu finansmanının alacağı şekil ile yakından ilgili olacaktır. Avrupa Birliği’ne tam üyelik yönündeki olumlu ya da olumsuz gelişmeler de ekonomik performansa etki yapabilecektir.

Türkiye ekonomisi giderek kısa vadeli beklentilere çok daha fazla endekslenmektedir. Çünkü, ekonominin dinamiklerini belirleyen en önemli unsurlardan biri kısa vadeli yabancı sermaye girişidir. Yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine yönelik tavırları yerli ekonomik birimleri de aynı paralelde etkilemekte ve mali piyasalarda çok sert fiyat (faiz ve kur gibi) oynamalarına neden olabilmektedir.

Küresel sermaye akımlarında belli bir küçülme öngörülmektedir. Dış piyasalardaki belirsizliklere Türkiye’ye özgü belirsizlikler de eklenince, yabancı sermaye girişi 2007 yılı boyunca oynak olabilecektir. Bu oynaklık hem belirsizlikleri artıracak hem de bazı makro ekonomik hedeflerin tutturulmasını zorlaştıracağından, ekonomik birimlerin daha da tutucu davranmalarına neden olabilecektir.

Genelde, 2007 yılının ilk yarısı 2006 yılının ikinci yarısının devamı olacak gibi görünmektedir. 2007 yılının ikinci yarısı ise hem ilk yarıdaki siyasi risklerin nasıl idare edildiğine hem de uluslararası konjonktüre bağlı olacaktır.

Yazılarıma gelecek hafta başına kadar ara veriyorum.

Kamu finansman açığı Merkez’i zorlayacak

2007 yılı kamu finansmanı açısından son dönemin en zor yıllarından biri olmaya adaydır. 2006 yılında geçmiş kamu alacaklarının tahsil edilip vergi geliri olarak kabul edilmesiyle, bütçe beklenenin üzerinde olumlu bir performans sergiledi. Geçen yılın performansını bu yıl tekrarlamak olanaksızdır.

Bu yıl ekonomik büyümenin daha düşük olmasıyla vergi gelirlerindeki artış yavaşlayacaktır. Geçen yıl bir defaya mahsus elde edilen gelirler bu yıl olmayacaktır. Bütçenin içinde önemli yer tutan harcamalardan (memur maaşları, sosyal güvenlik, sağlık harcamaları ve faizler) tasarrufa gitmek olanaksız hale gelmiştir. Aksine, bu harcamaların beklenenden de hızlı artması söz konusu olabilecektir.

Bütün bu olumsuzlukların üzerine, bu yılın birden fazla seçimin yaşanacağı bir yıl olacağı düşünülürse, harcamalarda aşımlar görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Dolayısıyla, 16-17 milyar YTL civarında gerçekleşmesi öngörülen bütçe açığı içinde kalmak bu yıl zor olacaktır. Bu performans geçen yılın neredeyse dengede kapanan bütçesiyle karşılaştırıldığında, kamu finansman dengesinde çok ciddi bir bozulmaya işaret etmektedir.

Artan kamu finansman açıkları enflasyon ve faizler üzerinde olumsuz bir rol oynamaya adaydır. Merkez Bankası’nın işi bu açıdan da 2007 yılında zorlaşacaktır.

Enflasyon ve faizde zor bir yıl yaşarız

2007 yılı enflasyon açısından zor bir yıl olmaya adaydır. Küresel sermaye akımlarındaki oynaklıklara paralel olarak döviz kurlarında meydana gelebilecek çalkantılar enflasyonu da olumsuz etkileyecektir. 2006 yılından gelen enflasyon dinamiklerindeki bozulmalar ve bekletilen kamu zamları da dikkate alındığında, 2007 yılında yüzde 4’lük enflasyon hedefini tutturmak mucize gibi görünmektedir.

2006 yılında beklenmedik bir darbe alan para politikasının itibarını yeniden tesis etmeye yönelik olarak Merkez Bankası’nın eskiye göre daha tutucu davranması şaşırtıcı olmayacaktır. O nedenle, daha önce görülen sürekli faiz indirimlerini bu yıl beklemek çok gerçekçi değildir. Kaldı ki, Hazine’nin bütçe finansmanı için borçlanma gereği geçen yıla göre artacaktır. Bu olgu da faizler üzerine belli bir baskı yaratacaktır.

2007 yılında Hazine faizlerinin yüzde 15’e inebilmesi ve enflasyonun yüzde 7-8 civarına gelmesi önemli başarı olarak görülmelidir.

Cari açık 40 milyar doları da aşabilir

Düşüyor olsa da, ekonomik büyüme ithalat talebini canlı tutacaktır. Risklerin azalması ve ekonomik büyümenin hızlanması durumunda, yatırım talebinin de artmasıyla dış ticaret açığı geçen yıl görülen artışını bu yıl da tekrarlayabilir. Makul bir ihracat artışı varsayımı altında dahi, dış finansman olanaklarının kısılmaması durumunda, bu yıl da dış ticaret ve cari işlemler açıklarının artması beklenmelidir.

Dış finansman olanaklarının kısılması demek büyümenin durması, hatta ekonomik faaliyetlerin gerilemesi, döviz kurlarının artması ve dış açıkların azalması anlamına gelecektir. Normal şartlarda, bu yıl cari işlemler açığı 40 milyar doları aşabilecektir.

Döviz kurlarında dönemsel dalgalanmalar yaşasak da, ortalama bazda Türk Lirası’nın nominal değer kaybının enflasyon oranını aşması beklenmemelidir. Üretimde verimlilik artışlarının devam edeceği beklenmektedir. Bunun tersi, ekonomik görünümün kötüye gittiğinin işareti olacaktır.

Döviz kurları açısından mart-mayıs ve eylül-kasım dönemleri kritik olacaktır. Siyasi belirsizliklerin azamiye çıkabileceği bu dönemlerde döviz kurlarında geçici yükselişler görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Döviz kurlarındaki hareketliliğin kalıcı etkisinin olup olmayacağı Merkez Bankası’nın bu dönemlerde döviz piyasasında alacağı tutuma bağlı olacaktır.

Siyasi tansiyon ilk yarıda düşerse, ikinci yarıda büyürüz

EKONOMİK büyüme tahminlerin ötesinde düşme eğilimi göstermektedir. Yılın ilk yarısındaki siyasi riskler de hesaba katıldığında, belirsizlikler belli ölçüde ortadan kalkana kadar yatırım ve tüketim kararlarının ertelenmesi söz konusudur.

Geçen yılın ilk yarısındaki hızlı büyüme eğilimi karşısında bu yıl aynı dönemde ekonomik büyümenin eksi çıkma olasılığı oldukça fazladır. Siyasi tansiyonu düşürecek adımların yılın başında atılması durumunda, ekonomik büyümede gözlenen hakim eğilimin olumlu yönde değişmesi mümkün olabilir.

Siyasi tansiyonun yılın ilk yarısında düşürülmesi durumunda, uluslararası sermaye hareketlerinde bir kesinti olmayacağı varsayımıyla, yılın ikinci yarısında ekonomik büyümede bir hızlanma olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Tüm yıl için ekonomik büyümenin yüzde 5 civarında olması başarıdır.
Yazarın Tüm Yazıları