’Yemekteyiz!’

GÖREVİMİZ gereği her gün halkın arasındayız. İnsanlarımız dert küpü halinde.

Son aylarda kepenk kapatan işyerlerinin sayısı binlerle ifade ediliyor.

Senetler ödenmiyor, çekler tahsil edilemiyor, borçlular kaçıyor.

Kredi kartlarından dili yanan vatandaşlar "Yandım Allah" diyor.

Bunun sonu ne olacak?

İşsiz sayısı hızla artıyor. En büyük firmalar bile işçi çıkarmakta. Borçlar nedeniyle canlarına kıyanlar bile var.

Yazık değil mi bu millete?

Dünya mali kriz içinde ama aslında, dünyada kriz başlamadan önce bizde kriz vardı. Üretmeden tüketen, dışarıdan aldığı borçla geçinen bir toplumun iki yakası bir araya gelir mi?

TV’lerde cep telefonu şirketlerinin "Bol bol konuşun!" şeklindeki reklamlarını görünce gülmek mi, ağlamak mı lazım, anlayamıyorum. Sanki cep telefonuyla konuşunca üretim artacak, gökten para yağacak!

Karanlık tablolardan hiç hoşlanmam ama aklı başında ekonomistler bu yıl için şöyle diyor:

"Hamdolsun hep beraber karanlık bir tünele giriyoruz! Allah yardımcımız ola!"

* * *

Geçmişin hesabını yapmak ve geleceği yeniden planlamak için yılların değişmesine ne gerek var? Bu, her zaman, her gün, her an yapılabilir. Yeter ki yapılmak istensin, akılcı politikalar izlensin!

Ülkemizi yönetenlerin, "Geçmişteki kötü siyasetin yarattığı olumsuz sonuçların tekrar yaşanmaması için ne yapılmalı?" diye bir dertleri yok!

Başbakan, "Muhalefet öneri getirmiyor, sadece eleştiriyor" diye rakip partileri halka şikáyet ediyor. Aslında, öneri getirildiği vakit de dinlediği yok! Yaptığı en önemli iş "sosyal yardım" adı altında "sadaka" dağıtmak! Sadaka kültürüyle bu ülke bir yere varamaz ki!

* * *

Bir televizyonda "Yemekteyiz" adlı programın izlenme rekorlarını kırdığını eşim Emel’den öğrendim. TV’deki hiçbir programı kaçırmayan Emel, "Yemekteyiz" adlı programa katılan beş yarışmacının birbirlerini sırayla yemeğe alıp, yaptıkları yemekleri ikram ettiklerini anlattı. Yarışmacılar yemekleri hem yiyor, hem şiddetle eleştiriyor, bu arada birbirlerinin arkasından konuşup alabildiğine dedikodu yapıyorlarmış.

Bu program bana ülkemizin hazin durumunu hatırlattı. Hem siyasilerimiz, hem sözde aydınlarımız, hepimiz birbirimizi yiyip duruyoruz. Günün birinde başka ülkeler de gelip bizi yiyecek! Birliğin ve bütünlüğün bozulduğu ülkeleri bekleyen tehlike budur. Ayrıca, borç batağı içinde yüzen bir ülkenin geleceği parlak olamaz. Rakamların dili bunu gösteriyor.

* * *

Rakamların dili deyince aklıma yine İlhan Kesici geldi. Konuştuk.

"Türkiye’de kriz zaten vardı. Global kriz, bizim krizin üstüne tuz-biber ekti" dedi.

2002’den 2008’e kadar 6 yılda devletin iç ve dış borçları 148 milyar dolardan 295 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde özel sektörün dış borçları 44 milyar dolardan 190 milyar dolara yükseldi. Özel sektörün borçlarını da hesaba kattığımız zaman Türkiye’nin toplam borcu 485 milyar dolar oldu.

Hane halkının (yani kişilerin) borcu 4 milyar dolardan yirmi kat artarak 80 milyar dolara yükseldi. İşte bu borç batağıdır. Küresel kriz olmasa bile bunlar ekonomimizin başında bela idi. Henüz ilk dalgalarını gördüğümüz "küresel kriz" ülkemize tam olarak geldiği vakit yandı gülüm keten helva!

Yine de biz bıkmadan, usanmadan halkımıza gerçekleri daha çok anlatmaya çalışacağız. Geç de olsa bir gün anlayacaklar. Ülkemizin geleceği için bu da bir kárdır.
Yazarın Tüm Yazıları