Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Kalpten konuşmak

Geçtiğimiz cuma günü, PERYÖN tarafından organize edilen 16. Dünya İnsan Yönetimi Kongresi’nde “Kalpten Konuşanlar” panelinde, Speaker Agency’nin konuşmacısı olarak katılımcıydım.

Haberin Devamı

Haliç Kongre Merkezi’nin o kocaman sahnesinde, sağımda Ediz Hun oturuyordu, solumda da moderatörlüğümüzü yapan Metro Toptancı Market Genel Müdürü Kubilay Özerkan.
Tüm dünyaya tek anlatmak istediğim şey aslında hep; kalbinin sesini dinlemek, çünkü sadece aklımızı dinlemekten kafayı yedik!
O kalp orada boşuna atmıyor arkadaşlar. Ve dahası, elimden gelse, kalp kelimesi yerine “gönül” veya “yürek” koyarım her yerde.
Gönül aşk ve sevgi gücü, yürek de cesaret anlatıyor bana çünkü.
Nitekim biz de, odağın “insan” olduğu o kongrede, umudu anlatmak için oradaydık.
Hani dünyaya uzaktan bakınca aslında koca evrende ne kadar küçük olduğumuzu anlarız ya, bizler de o koca sahnede tam da öyleydik o gün.
Dünya, evrendeki minicik haliyle ne kadar çok hayat barındırıyorsa, biz her birimiz de kendi içimizde koca bir dünya barındırıyoruz şu küçücük bedenlerimizde.
Kubilay Bey bana en son bitirdiğim 256 km’lik Likya Yolu Ultra için “Zor değil miydi?” deyince, o salonda çocukları olan anne-babaları, o işe çok ihtiyacı olan bir çalışanını işten çıkarırken, benim koştuğum 256 km’den daha zorlanmış olabileceğini söyledim.
Sonra aklıma arkadaşım Demet geldi. Dördüncü kez meme kanseri yüzünden üç çocuğundan uzak kalıp onlarca kemo alırken, eminim benim yaşadığım zorluklardan bin kere daha zor şeyler yaşadı.
İnsan hep içinde olmadığı şeyi çok daha zor görüyor. Ve oturduğun yerden her şey zor. Kalk git gir o işin içine, bitiyor, geçiyor, oluyor.
Sonra tam Gloria Ironman 70.3 öncesi nihayet tanışabildiğim müthiş adam Mert Şişman var.
Mert omurilik kanseri ve Gloria Ironman’e gelmeden 7 gün önce en son kemoterapisini aldı. Basın toplantısında “Yorgunum ama finişi görmeyi istiyorum. Spor beni bu süreçte ayakta tuttu” derken, zorluk dediğimiz şeyin ne kadar göreceli olduğunu düşündüm yine.
Hayatı sevmekle, bir şeyi sevmekle, neyi sevdiğini bilmekle ve onun için bir adım atmakla başlıyor her umut veren hikaye.
Sevdiğin adam için, sevdiğin kedin için, arı için, çiçek için, ağaç için, spor için, iş için her şeyi yaparsın.
Önce gönlünden geçen o şeyi bulman gerek. Kalbine bir sorman gerek, “Seni en çok çarptıran şey ne?” diye.
Buldun mu, yüreğin zaten seni ona götürmek için inan bana her şeyi yapar. Zorluk morluk tanımaz. Tüm engeller karşına gelsin hele, çözümleri bulmak için kafa yormak çok kolay.
Size yine bir yarış öncesi gece yazıyorum bunları.
Müthiş bir ortamdayım yine. Sağım solum Ironman. Zorluğa kafa tutan insanlar diyarındayım. Sırf sevdiği için bu işe gönül veren, spor yapan insanlar diyarındayım Antalya’da. Bu yazı okunurken, biz Kuzenbirlik olarak değil sadece, her katılan finişi sağlıkla görmüş olacak inanıyorum.
Eğer şu küçücük ben, Yonca, eğer 1 kişiye bile 1 tanecik umutçuk verebiliyorsam, çok şükür!
Umudu gördüğüm, ektiğim, büyüttüğüm ortamların içindeyim, size de anlatıyorum ki umut var bilin.
Kongre boyunca, bizden geriye ne kalır diye düşünüyordum, yani ne bırakmak isterim benden geriye diye... Sürekli sağda solda kullandığım “Umut besliyorum, hayat ekiyorum” cümleleri geldi aklıma. Evet ya! Bu işte! Bunları bırakmak istiyorum benden geriye.
“Hayata baktığı her yerde umut görüyordu, göremediği yere de ekiyordu” desinler benim için isterim.
O yüzden belki de adımın rengi olan yeşile olan bunca sevgim.
Yonca
“gönüllü”

 

Yazarın Tüm Yazıları