Olmak ya da Olmamak.. Beyrut

Dünya bir taraftan koronavirüs salgını ile uğraşa dursun, gündem hafta başında bir anda Lübnan’ın başkenti Beyrut’un liman bölgesinde yaşanan korkunç patlama ile sarsıldı.

Haberin Devamı

Beyrut 7 bin yıllık tarihinde belki bin kez yıkılıp iki bin kez yeniden kuruldu. Kadim ve bilge şehrin hala diri bir ruhu, dünyaca ünlü mutfağı, Akdeniz’in büyülü mavisi ve Feyruz’un kalbinize dokunan şarkıları vardı... Yine olacak.. Bu şehir yaşadığı son patlamanın ardından tekrar ayağa kalacak; ama neden hep bu şehir?

Olmak ya da Olmamak.. Beyrut
Beyrut hayatınızda gördüğünüz hiçbir şehre benzemez, “Dünyayı gördüm” diyenler Beyrut’a ayak basmadıysa halen eksikler bu dünya üzerinde.. Beyrut haritadaki yerine tekrar döndü, mutlu ve huzurlu yazacakken, klavyemde geri gidip, satırı siliyorum.. Şehirde bu günlerde konuşulan tek şey liman bölgesini ve şehri harap eden patlama.. Bu hafta sizi birkaç yıl önce ziyaret etme şansı bulduğum ve beni çok etkileyen Beyrut’a götüreceğim..

Haberin Devamı

Bekaa vadisinden gelip Baalbeck üzerinden, Beyrut’a ulaşmak için önce yüksek bir tepeyi ağır ağır tırmanıyorsunuz. Tepenin arkasında, deniz kenarında kurulmuş Beyrut’u kafanızda canlandırmaya çalışırken inişe başlıyorsunuz. Yeni Beyrut’un genellikle dağ yamaçlarına kurulduğunu anlıyorsunuz. Akdeniz manzaralı lüks evler, önlerinde park etmiş son model arabalar merakınızı daha da artırıyor. Halbuki tepenin diğer tarafında çadırlarda, döküntü evlerde yaşayan, eski püskü arabalar kullanan bir halk var. Bol virajlı muhteşem Akdeniz manzaralı yol sizi yavaş yavaş Beyrut merkezine ulaştırıyor. Savaşın izlerini taşıyan hüzünlü binalar yerini lüks ve ışıklı binalara terk etmeye başlamış. Pırıl pırıl parlayan Akdeniz Beyrut’a göz kırpıyor, sürprizlerle dolu ve uyumayan bir kent size “Hoş geldin” diyor. Balkonlarını bez ve brandalarla kapatmış bir evden müzik sesi geliyor... Fairouz (Feyruz)... İçim ısınıyor... Biraz tuhaf hissediyorum.

YIKINTILAR VE LÜKS YAN YANA

Olmak ya da Olmamak.. Beyrut
Olmak ya da Olmamak.. Beyrut
Beyrut için en sıkıntılı dönem, Lübnan’da 1975 ile 1990 arasında yaşanan iç savaş. 15 yıl süren, 230 bin insanın ölümüne, 350 bin insanın yaralanmasına, 1 milyondan fazla insanın da ülkesini terk etmesine neden olan iç savaşın izlerini Beyrut’un tüm sokaklarında görüyor, hissediyorsunuz. Duvarlar bu acıları resmeden grafitilerle dolu.
Beyrut şehir merkezinde galiba özellikle bırakılmış yüksek bir bina, (eski Holiday Inn Oteli) üzerindeki tüm şarapnel parçaları, kurşun izleri ve acılar ile orada öyle dikiliyor. Yürek burkan bir iç savaş anıtı gibi. Lübnanlılar baktıkça birbirlerine neler yaptıklarını hatırlasınlar diye..

Haberin Devamı

GÖZÜNÜZ KAMAŞIYOR

Olmak ya da Olmamak.. Beyrut
Şehri dolaşırken sokakların sakin, trafiğin akıcı olduğunu görüyorum. Hatta tam “Bu insanlar nerede” diye düşünecekken sessizlik bir başka sokakta yerini bir anda kalabalık ve gürültüye bırakıyor. Narin yüzüyle her sokağın ayrı bir öyküsü var. Çok kez yıkıldı, bir kısmını deniz yuttu; ama her defasında yeniden uyandı. Kelimenin tam anlamıyla “Güneş Beyrut’ta hep yeniden doğuyor”.
Batı ve Doğu arasındaki karışımı şehre özel bir ışıltı vermiş, gözünüz kamaşıyor. Bir sokakta seyyar satıcılar yakıcı güneş altında arabalarını iterken, diğer sokakta vitrinlerde dünyanın en meşhur markalarını satan lüks mağazalarına bakan bakımlı, güzel kadınlar boy gösteriyor. Bir yanda savaşın gri örtüsü binaları örtmüş, yıkık, terk edilmiş binalar diğer yanda kafeler ve gece kulüpleriyle lüks tüm ihtişamıyla sizi karşılıyor. Toplu taşıma bulunmayan şehirde herkesin arabası var ve caddelerdeki, lüks arabalar başınızı döndürüyor

Haberin Devamı

ORTADOĞU’NUN PARİSİ

Olmak ya da Olmamak.. Beyrut
Boşuna Ortadoğunun Paris’i dememişler Beyrut’a. Gösterişli eğlence hayatı, Avrupa’yı aratmayan lüks otelleri, ünlü markaların boy gösterdiği ışıltılı vitrinleri, çoğu üç dil konuşabilen halkıyla gerçekten Ortadoğu’nun Paris’i burası... Geçmiş ve gelecek iç içe, halk hiç bir şey olmamış gibi hayata devam ediyor ve bu karışım onu muhteşem kılıyor.
Oteller genelde Solitaire diye adlandırılan şehir merkezinde. Bu bölge kafe, restoranları, gece kulüpleri, ünlü Fransız ve İtalyan markaları satan mağazalarıyla meşhur... Nargile kafeler, geç saatlere kadar açık. Gece hayatı hareketli. Taksiler şehrin tek ulaşım aracı. Rafic Hariri Camii, kiliseler, 1992’de bulunan ve geçmişi bronz çağına kadar giden tarihi kalıntılar görmeye değer.
Dünyanın her ülkesi ile yarışabilecek derecede güzel, bakımlı, şık kadınları Beyrut’ta görmek mümkün. Bu arada Lübnan’ın bankalarında estetik ve güzellik harcamaları için kredi verilen tek yerin Beyrut olduğunu daha önce duymuş muydunuz?
Beyrut’un sahil boyu halkın özellikle serinleyen akşamüzeri saatlerinde buluşma ve spor yeri. Yüzlerce insan balık tutuyor, spor yapıyor, uzun yürüyüşlere çıkıyor hatta nargile keyfi yapanlara bile rastlamak mümkün.

Haberin Devamı

GÜVERCİN KAYALIKLARI

Olmak ya da Olmamak.. Beyrut
Gerçekten tabiat harikası ama efsaneler, kayaları bir trajedinin kahramanına dönüştürmüş. Efsaneye göre; Farklı dinlere mensup Beyrutlu sevgililer, ailelerinden onay alamayınca bu kayalıklardan el ele ölüme atlarmış, onların anısını yaşatmak isteyenler, güvercinlerin eşlerini terk etmemesinden yola çıkarak buraya Güvercin Kayalıkları ismini vermiş.
Şehrin alışveriş merkezi Hamra her zaman kalabalık. Bu cadde bir zamanlar sanatçı ve yazarların da rağbetiyle Beyrut’un havalı yerlerinden biriymiş. Günümüzde eskisi kadar parlak değil ama sıra sıra butiklerin, kafe ve restoranların bolluğu dikkat çekiyor, fiyatların yüksekliği de… Tam göbekte duran mavi kubbeli Muhammed El-Emîn Camii, mimarisi ve süslemeleriyle harika görünüyor. Caminin içindeki muhteşem avize, Türkiye Cumhuriyeti’nin hediyesi. Caminin yanındaki alanın adı Şehitler Meydanı. I. Dünya Savaşı’nda hayatlarını kaybeden Lübnanlılara adanmış bronz anıtın üzerinde iç savaştan kalma mermi izleri savaşın acı sonuçları unutulmasın diye kapatılmıyor.

Haberin Devamı

KOZMOPOLİT KELİMESİ ANLAM BULUYOR

Beyrut’ta ezan ile iç içe çan sesi sizi şaşırtmasın. 18 farklı inanç grubuna ev sahipliği yapan şehirde, çok dinliliğin bir göstergesi bu. Muhammed El-Emîn Camii’nin arkasında şehrin en eski katedrali St.George, onun arkasında ise Roma hamamı bulunuyor. 400 yıl Lübnan’da hüküm süren Osmanlı’nın eserleri capcanlı. 1853’te Sultan Abdülmecid’in emriyle kışla olarak yapılıp Fransız döneminde yönetim binası olarak kullanılan Grand Serail şu anda hükümet binası. Grand Serail’in devamındaki Osmanlı yapıları arasında ise parlamento ve bakanlıklar yer alıyor. Yıldız Meydanı’nda yine bir Osmanlı dönemi anıtı olan saat kulesi, Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 20’nci yılı onuruna yaptırılmış. Beyrut Ulusal Müzesine de vakit ayırmak gerek. Müzede Balbek ve Byblos’tan getirilen eşsiz kral lahitlerini görmek gerçekten harika.

DAĞDAKİ MERYEM HEYKELİ ve TELEFERİK

Olmak ya da Olmamak.. BeyrutBeyrut alışveriş merkezleriyle de çok meşhur, ünlü markalar her yerde, şehrin en büyük alısveriş merkezleri ABS, CİTY MALL, BHV, Boulevard içinde bütün markaları barındırıyor. Achrafieh bölgesi gerek mimarisi gerekse küçük Fransız kafeleriyle ilginizi çekebilir. Şehri denizle buluşturan Korniş çok rağbet görüyor. Kafeler, restoranlarla çevrili. Rawshe (intihar kayalıkları) Kayası’nı buradan görebilirsiniz; Bu kayalıkları kuş bakışı gören kafe akşamları canlı müzik yapılan bir kulübe dönüyor.
Beyrut merkezine 16 kilometre uzaklıktaki Jounieh şehrin en güzel manzarasını barındırıyor. Dağların eteklerinden denizi gören bu bölge akşam yat kulubü ve restoranlardan gelen ışıklarla aydınlanıyor... Bölgedeki tek kumarhane Casino De Liban’a giderken Jouniehin Tepesi’ndeki ünlü Harissa Meryem Ana heykelini görüyorsunuz. Her dine mensup insalar teleferikle de çıkılabilen bu tepeye çıkarak hem manzaranın keyfini çıkarıyor hem adak adıyor.
Lübnan küçük bir ülke, şehirler birbirine çok yakın. Başkent yakınındaki Byblos, dünyadaki en eski yerleşimlerden biri. Antik şehir, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde. Size biraz Ege havası yaşatabilecek küçük bir sahil kasabası. Balık restoranlarıyla ünlü. Çarşısı, St.Johana Kilisesi ve kalesi muhakkak görülmeli. Byblos şehrini ziyaret etmeyen bir turist Lübnan’ı görmemiş demektir. Gezilerde mağaralarda çok vakit kaybetme taraftarı biri değilim ama Beyrut yakınlarındaki Jeita mağaraları ilginç bir yer. Tavanı dağ gibi tabanı ise saf sudan oluşan bu büyülü güzellikte sessizce dolaşırken nefesler tutuluyor. Mağarada fotoğraf ve video çekmek yasak.

LÜBNAN TATLARI

Aslında Suriye’de tattığımız lezzetlerin devamı burası. Mezeler hem çok çeşitli hem leziz. Salata, özellikle de nane çok tüketiliyor. Semsek (labneli börek), humus, tabuli (ince bulgurlu maydanoz salatası), nar ekşili zahter salatası, çiğ köfte (bulgurlu veya bulgursuz), patlıcan ezme (közlenmiş), zeytin, deniz ürünleri kibbe (içli köfte), bin bir meze çeşidinden sadece birkaçı. Beyrut mutfağının bir başka başrol oyuncusu zahter. Kekik türünden, ancak aroması daha keskin. Tazesi, salatada, kurutulmuşu susam unu ve zeytinyağıyla karıştırılıp kahvaltıda yeniyor. Ekşili yaprak dolması baştan çıkaran lezzetler arasında. Zeytinyağı, sabah, öğlen, akşam değişik karaf ve kâselerde mutlaka sofrada da ayrıca sunuluyor. Yemeklerden sonra ağır tatlılar ve kakuleli Türk kahvesi pek makbul. Arak bizim rakının biraz daha şekerlisi ve çabuk çarpanı. Lübnan şarapları da kesinlikle tadılmalı.

FEYRUZ

Mardin’de 1915’te sürgün edilmiş bir baba ile Lübnanlı bir annenin kızı olarak 1935’te Jabal Alarz’da dünyaya gelen Nouhad Haddad ( Feyruz ) çocukluğundan itibaren hüzünlü sesi ile dikkatleri üzerine çekti ve hayatının yönünü de sesiyle belirledi. Adının anlamı “Turkuaz’ın “ hüznünü verdi Arapça’ya ve bu gün Lübnan ve Filistin’in toprağı biraz da Feyruz’un sesinden aldığı ruhun kokusunu taşır. Lübnan’da iç savaş tam 16 yıl sürdü ve bu on altı yıl boyunca Feyruz Beyrut’ta yaşamaya ve bir şehir için yazılabilecek en güzel şarkıları söylemeye devam etti, savaşın ardından ilk defa Eylül 1994’te Şehitler Meydanı’nda sahneye çıkması pek çok kişi için savaşın sona erdiğinin asıl işareti oldu.

Feyruz’un ruhunu en çok kattığı şarkılardan biri belki de ‘Li Beirut’tu. Bir kadının bir şehre aşkını anlattığı şarkının sözleri en iyi anlatır Feyruz’u: Bu yazıyı hazırlarken onun “Le Beirut” şarkısını dinledim.

“Ey Beyrut” diye başlayan Rodrigo’nun o şahane gitar konçertosunun Arapça uyarlaması...

“Selam sana yüreğimin derinliklerinden
Kabul edin selamımı ey denizler, evler
Ve eski denizlerin yeni yüzü çöller
Yaşlı bir denizcinin yüzü kadar
Eski ve onurlu bir selam sana
Beyrut halkının kokusu yasemindi...
Şimdi her taraf ateş ve duman oldu...”

Feyruz , Hıristiyan’ı Müslüman’ı ile, Arap’ı Yunan’ı, Ermenisi, Yahudisi ile Doğu Akdeniz’in limon bahçelerinin altındaki yasemin kokulu kayıp şehrine sesleniyor... Ve Beyrut olmak ya da olmamak arasında mücadelesine devam ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları