Sıtkı Şükürer

Göçmenler de insandır

16 Temmuz 2023
GÖÇMEN meselesi bir türlü zihinlerde bir yerlere oturtulamıyor. Hümanistik açıdan yaklaşmak, göçmenlere göre daha batıda olan ülkelere çok zor geliyor. Bu sebeple bunlara net tavır koyan aşırı sağcılar toplumdan destek buluyor ve iktidar oluyorlar. Sol ve sosyal demokratlar suskun çaresiz ve çelişkili tutumlar içerisindeler.

 


Dünya demografik trendleri açık. Batı ülkelerinin en fazla 100 yıl içerisinde bu soruna uygarlık birikiminin gerektirdiği doğru ve kabul edilebilir çözümleri önerme imkanı bile ortadan kalkacak. “Bana ne çoğalmasınlar” yaklaşımı sorunu ötelemekten ve başını kuma gömmekten başka bir yaramıyor.
Çözüm geliştirmek beklenir ki bu noktada solculardan gelsin. “Doğmamış çocukların hakkı” diyerek kürtajı savunan muhafazakâr anlayışlar, konu göçmenler olunca onların insan varlığını kolaylıkla reddediyorlar. Yakın zamanlarda Ege’de, Akdeniz’de, Teksas’ta bunun örnekleri yaşanıyor. Bugün dünya genelinde hak arayışlarını sadece göçmenler ve ezilenler yapabiliyorlar. Türkiye’de bu tavırları sol vicdanlar sahiplenebilirdi, ama heyhat! Acaba bir özeleştiri yapıyorlar mı?
Bu arada bir hususa dikkat etmek gerekiyor. Göçmenlerin çığlıkları aşırı sağın desteğiyle sanki köpürtülüyor.
Kendilerini iktidara taşıyacak provakatif duruşları son derece açık. Bu oyunu Türkiye ve özellikle Fransa’nın iyi düşünmesi gerekiyor. İskandinav ülkeleri zaten aşırı sağ teslim oldular. Bu olgu “ama ancak” aşamasını çoktan geçti. Göç baskısında olan ülkeler için insan odaklı net yaklaşımların zamanı, savsaklanmaya tahammül gösterilemeyecek şekilde gelmiştir. Gelişmiş ülkelerin, özellikle de bazı şirketlerin sermaye birikimleri göçmenlerin taleplerini kendi memleketlerinde çözmeye muktedirdir. Batı, artık sürdürülemez hale gelmiş “servet dokunulmazlığını” bir kenara bırakıp, imkanlarının bir kısmını, “lütfederek” bu insanlar için seferber etmelidir.

Yazının Devamını Oku

Gevşek kur politikası bilinçli mi?

9 Temmuz 2023
Yeni bir ekonomik modele geçiş yaptık.

 

Döviz kurları yönünü yukarıya doğru çevirdi.
Kamu kuruluşları büyük ölçüde bir kontrol ve baskı uygulamıyorlar
Mehmet Şimşek ve ekibi, anladığımız kadarıyla bir “ehem- mühim” analizi yaptılar.
Ülkenin “enflasyon, bütçe, büyüme”.. sorunları ortadayken, tüm bunların üstünde bir öncelik belirlediler.
O da; akut boyutlara sürüklenen ”döviz” ihtiyacı.
TCMB gösterge faizi bu esasa uygun olarak, beklentilerin oldukça altında açıklandı.

Yazının Devamını Oku

Yeni muhalefet anlayışı gerek

2 Temmuz 2023
İSTER siyasetin rasyonel gerekleri deyin, ister halk ya da daha da daraltarak seküler seçmen beklentileri. İnsanlar önce tutarlık, sonra sahicilik, ilave olarak sarsılmaz bir özgüven, kendi gücüne inanma, ‘mış’ gibi değil, mizansenlerle değil, halka değebilen siyasetçi profiline teveccüh gösterir.Bu çerçevede muhalefetin yanlışları şöyle sıralanabilir:


Siyaset, başkasının koltuğunun altına sığınmayı kaldırmıyor. MHP yüzde 10’lara ayrı liste çıkartma basiretiyle ulaştı. Millet İttifakı’nın küçük partileri ise CHP listesi altında adeta yok oldu. Yine siyaset, son anda telaşla rakiplerin argümanlarına sarılmaya veya ölçüsüz vaatlere karşılık vermiyor. Ümit Özdağ’ın aşırı uçlarda gezinen söylemlerine dahil olmanın halkta beklendiği ölçüde bir karşılığını bulmak zordu. Siyaset, ‘seçmen gözünde “deve misin, kuş musun” zikzaklarını aklı karıştığı için cezalandırıyor. Makul seçmen; sosyal demokrat mısın, özgürlükçü müsün, insan odaklı mısın? O halde göçmen düşmanı mısın, LGBT’yi neden savunmuyorsun... gibi çelişkilere ikna edici yanıt arıyor.
Siyaset öykünmeci tavırları anlıyor, samimi bulmuyor, yakıştıramıyor. Elini masaya vurmak mutedil kişiliklere oturmuyor. “Bay Kemal” imajı ile bu nevi söylemler, Kılıçdaroğlu’na yakışmıyor.
Siyaset başarısızlık halinde koltuğa tutunanları anlayamıyor. Kaybedenin “bırakma takvimini” açıklamasını bekliyor. Siyaset, kazanmak için “gerekirse demokratik değerlere mesafeli kalınır” diyerek kimliğini inkar edenleri affetmiyor. “Sarı öküz” zaten HDP’nin dokunulmazlıklarına “evet” denmesiyle kaybedilmişti. Siyaset, halkın aklına inanmayı gerektiriyor. Din üzerinden ya da etnisik söylemlerle halk kandırılır diye hesap yapmamayı icabettiriyor. Siyaset, insanların günün sonunda zihin karışıklıklarının biteceği inancına göre omurgalı politik tutum istiyor. Güncelin dayattığı yanlışlara esir düşmemeyi, evrensel doğruları her koşulda savunmayı gerektiriyor. Siyaset, sosyolojik ve ekonomik kaygılarla bulanmış zihinlere popülist söylemler yerine doğrulardan taviz vermemeyi, bu uğurda gerekirse kaybetmenin insani onurunu özlüyor. Galileo Galilei gibi ‘dünya yine dönüyor’ demenin kararlılığını, duruşunu, gururunu özlüyor. Her seçimde demokratik değerleri savunmayı ertelemenin ülke geleceğini karartma anlamına geldiğinin bilincine varmalarını haykırıyor.
Özetle, bu ülke yeni bir muhalefet anlayışını özlüyor. Öncelikli olarak kapsamlı bir özeleştiriye ihtiyaç duyuyor. Toplumun tüm münevver dinamiklerinin birikimlerini ortaya koymalarını bekliyor. Siyasete gençlerin ilgi duymasının teminini şart olarak koşuyor. Neticede CHP’nin sosyal demokrat ilkelere göre yeniden yapılandırılması tek çıkış olarak duruyor.

Yazının Devamını Oku

Faiz değil riba haram

25 Haziran 2023
SAYIN Cumhurbaşkanı’nın “faiz enflasyona sebep olur” yaklaşımını benimsediği biliniyor. Bu anlayışa paralel TCMB gösterge faizleri yüzde 8,5’e kadar düşürülmüştü. Bu politikayı eleştirenlere karşı faizin düşürülme gerekçesinin dinsel bir temele dayandığını defalarca ifade etmişti.Ancak işler umulduğu gibi gitmedi. Bunun üzerine ekonomide yeni bir ekip oluşturuldu. Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı, Hafize Gaye Erkan ise Merkez Bankası Başkanlığı’na getirildi. Yeni Bakan ekonomide “rasyonaliteye dönüyoruz” dedi. Hafize Gaye Erkan da ilk icraat olarak TCMB faizini seviyesini yükseltti.


İşte bu noktada faizin hangi koşullarda bir “Nas” olduğu ve “haram” sayılacağı tartışmaları tekrar gündeme gelecek.
Bazı İslami otoritelere göre Kuran’da yasaklananın faiz değil “riba” olduğu ifade ediliyor. Onlara göre, bir borç-alacak ilişkisi olmadan faizden söz edilemez. Böylesi ilişkide, verdiğinden fazlasını almak “haram” olarak ifade ediliyor. Kuran “artan fazlalığın” bırakılmasını emrediyor. Artan fazlalık ise elde eden nezdinde oluşan reel getiridir diye değerlendiriliyor. Bu manada, “kâğıt paranın” bir mal olmadığı, değer kaybının faiz adı altında telafi edilmesinin haram addedilmeyeceği, ifade ediliyor.
Ancak, yasak olanın “katlamalı (bileşik) faiz” olduğu, bu halde değer kaybını aşan fazlalığın haksız bir “sömürme” yarattığı, bunun da “riba” sayılacağını belirtiliyor. Riba’nın “tümsek” anlamında “rabbe”den geldiğini bir ek bilgi olarak belirtelim.
Özetle; yüzde 15 olarak açıklanan TCMB gösterge faizi enflasyonun altındadır, bu haliyle alacaklıyı mağdur edebilecek bir seviyedir ve ribaya hayli mesafelidir.

Yazının Devamını Oku

İzmir gecekonduları

18 Haziran 2023
İZMİR ekonomik geri kalmışlığın ve merkezi yönetimler tarafından ihmal edilmişliğinin en bariz işaretlerini giderek eskiyen yapı stoğunda gösterir. Çamdibi’nin içlerine gidiyorsunuz 1980’lerde, Gürçeşme, Toros’a doğru bakıyorsunuz 1970’lerde donmuş gibiler. Yeşildere’den hele hiç söz etmeyelim. Bayraklı’nın körfeze bakan yüzü, hemen arka tarafları, sözünü ettiğimiz yılların doğal film platosu gibi. Sahil bandındaki apartmanlara yaklaşınca, tek tük yenilenenlerin dışında pek çoğu, hani kepçe bile gerektirmeden, zamanın meşhur karatecisi İsmet Iraz’ın tekmeleriyle bile yıkılacak vaziyette. Bayraklı yeni kent merkezi, hemen dibindeki gecekondularla bir “oksimoron” tablo çiziyor.


Esasında gecekondu ve eskimiş yapılar daha ziyade büyük kentlerin sorunudur. İstanbul, toprağın aşırı kıymetlenmesine paralel kentsel yenilenmede daha hızlı mesafe alabildi. Sultanbeyli, Başakşehir, Beylikdüzü, Zeytinburnu... bambaşka çehreye bürünüyor. Ankara bile gecekondularını hızla tasfiye ediyor. Pursaklar bizim Yeşildere’den farksızdı. Çukurambar’ın bu hali inanılmaz.
Deprem gerçeği İzmir ve İstanbul’un başında demokrasi kılıcı gibi sallanıyor. Bu noktada mevzuat hazretlerinin kısıtlayıcı koşulları mutlaka kolaylaştırılmalı. Eğer insanların binaları dönüştürecek yeterli birikimi yoksa, ki ana sebep budur, imalat maliyetini yüklenecek müteahhitlere cazibe yaratılması tek çözümdür.
Paylaştığımız fotoğraf aynı karede iki ayrı dünyayı resmediyor.

---------------

KEMAL ZORLU

BU yıl mart ayının sonlarında kaybettiğimiz Kemal Zorlu sürekli dostları arasında anılmaya devam ediyor. Hemen her gün çok hoş bir Kemal Zorlu anektodu duyuyoruz.

Yazının Devamını Oku

Rasyoneliteye mecburuz

11 Haziran 2023
MEHMET Şimşek’e ekonomi yönetiminde yeniden etkin bir rol verilmesi nasıl yorumlanabilir? Esasında “Kabine”de teknisyen niteliği olan “Bakan” sayısı hayli fazla. Galiba topyekun bir “rasyonelleşme” yaklaşımı oluşmuş.


Cumhurbaşkanı seçildikten sonra bile “düşük faiz” politikasına devam edileceğini söylemişti. Hiç şüphesiz uzun vadede her ülke faizlerin düşürülmesini planlar. Cumhurbaşkanı herhalde böyle bir “hedefi” vurguladı. Aksi durum, ortodoks iktisat politika anlayışını temsil eden Mehmet Şimşek’in atamasını anlamsız kılar. Nitekim Şimşek de mevcut uygulamalardan vazgeçileceğini açıklamıştı.
Bakan Şimşek’in ilk icraatı herhalde Merkez Bankası, TÜİK, SPK ve benzeri kurumların yönetici kadrolarında değişiklikler yapılması olacaktır. Heterodoks yönetim anlayışı acil ihtiyaçları yama formüllerle çözme üzerineydi. Alışılmadık ve ekonomi literatüründe duyulmamış yöntemlerle, “yanlış, başka bir yanlışla tedavi edilmeye” çalışılıyordu. Ülke risk primini gösteren CDS’ler 700 puanlar seviyesine ulaşmıştı. Halen; krediye erişim yine çok sorunlu, döviz sıkıntısı had safhada, net rezervler ekside, faiz ve dövizde çift fiyat oluşmuş, kamunun açıkladığı faiz ve enflasyon oranları gerçeklikten kopmuş, dış yatırım hatta sıcak para ülkeden kaçıyor, bütçe muazzam açık veriyor... Özetle Sayın Şimşek çok zor bir noktadan görevi aldı.
Atanmasını piyasalar çok iyi karşıladı. CDS’ler bile 500’ler seviyesine geriledi. Bakan dengeleri hassasiyetle gözeterek uygulama yapma durumunda. Örneğin Kur Korumalı Mevduat 120 milyar doları hayli aştı. TCMB’nin net rezervlerinin (-)75 milyar dolarlara ulaştığı bir ortamda KKM’nin tasfiyesi fiili imkansızlık içeriyor.
Mehmet Şimşek’ten beklenen öncelikli olarak güveni tesis etmesi ve beklentileri karamsarlıktan olumlu hale dönüştürmesi. Bazı çözüm uygulamaları belki iki- üç yıla yayılarak alınmalı. Süreci kuyumcu titizliği ile yönetememek o hep korkulan büyük tahribatlara neden olabilir. Neticede Mehmet Şimşek tecrübeli ve liyakatli bir kaptan. Tehlike sinyalleri veren gemiyi tekrar sakin sahillere getirebilecek bir kişi. Onun ve ekibinin kararlılıkla işe girişmesi beraberinde “acı reçete” leri de kaçınılmaz olarak gündeme getirecektir.
Umarız siyasi irade de yeni ekonomik programların arkasında kararlılıkla durur.

Yazının Devamını Oku

Moris Bencuya

4 Haziran 2023
GEÇEN hafta cuma günü ana gündemimiz, herkes gibi Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Derken gece vakti bir telefon geldi. Bir dostun çok ötesinde yakın hisettiğim Moris Bencuya’nın ani vefat haberini verdiler. Bu acı gelişme bir anda her şeyin önüne geçti. Kentimizin düzgünlük sembolü bir rol modelini kaybetmiştik.İzmir’de yaşayan pek çok Yahudi vatandaşımız gibi yüzlerce yıl önce Ege’ye yerleşmiş bir ailenin mensubuydu.

 
O, bu toprakların aşığıydı. Türkiye pasaportu övünç kaynağıydı. Tam manasıyla bir Türk vatandaşıydı. Aynı zamanda ait kimliklerini gururla taşımasını bilirdi. İzmir Yahudi Cemaati’nin onur başkanıydı. Tüm bahse konu değerlerden beslenen “insan” kimliği, onu, ülkenin şu kutuplaşmış ortamında dahi herkesin sevdiği bir örnek birey konumuna taşımıştı. Dostları arasında her daim çok sevilir ve saygı duyulurdu. Konu; kültür, sanat, eğitim, sağlık, spor ise bir destek ihtiyacı söz konusu olduğunda ilk müracaat edilen Moris Bencuya olurdu.
Hiç kimseyi geri çevirmezdi.
Moris beyin hayran olduğum diğer bir kişilik özelliği, bulunduğu ortamı anında keyiflendirmesiydi. O anlarda içindeki “haşarı çocuk” ortaya çıkar, etrafındaki herkesi mutluluk büyüsüne dahil ederdi. Cenaze töreni tam ona yakıştığı şekilde geçekleşti. Altındağ’da, vaktiyle yeniden düzenlenmesinde çok ciddi katkı yaptığı Yahudi Mezarlığı ve Sinagogu’nda çok kalabalık bir katılımla uğurlandı. Törende sevgili Tunç Soyer başta olmak üzere çok sayıda İzmirli hazır bulundu. Başkan Soyer yaptığı kısa konuşmada Moris Bencuya’nın adının İzmir’de bir cadde veya benzeri bir yere verileceğini ifade etti. Yanı sıra; Hahambaşı’lıktan gelen mesaj, Moris beyin iki kız torununun konuşmaları ve ailenin tarafıma verdiği büyük onurla benim de kısa bir hitabım söz konusu oldu.
Müsaadenizle benim yaptığım konuşmayı burada da paylaşmak istiyorum.
“Çok kültürlü kent kimliğimizin yaşayan simge ismiydi Moris Bencuya. Otistik çocukların Moris amcasıydı. Erişilmez yardımseverliği ve her daim iyilik ışıkları yayan müthiş enerjisi ile gönlünün uzanabildiği her yeri aydınlatırdı. Moris bey bilindiği üzere çok başarılı bir iş insanıydı. Ama onu farklı kılan, tanıyan herkesin hemen hissettiği, doğasından gelen ‘kalbi’ özellikleriydi. Mutluluğun paylaşmaktan geçtiğini Moris Bey kadar içselleştirmiş insan çok azdır. Hayattan her daim keyif almaya çalışırdı. Moris beyle beraber olmak, onun ‘paşam’ diye başlayan hitabıyla özel çekim alanına dâhil olmak demekti. Orada; insani duyarlılık, zarafet, nezaket, neşe ve mutluluk vardı. Sevgili Bencuya aynı zamanda bir sanatsever, sivil toplumcu, Altay ve Beşiktaş aşığı, muhteşem bir aile babası, gerçek bir İzmir ve Osmanlı beyefendisiydi. Kendisini katıksız bir sevgi ve özlemle anıyoruz.”
İyi ki vardınız Bay İzmir, çok sevdiğiniz bu kenti varlığınızla zenginleştirdiniz. Huzur içinde dinlenin, hemşehrileriniz sizi unutmayacak.

Yazının Devamını Oku

Piyasalar zorlanıyor

28 Mayıs 2023
HER şey “ekonomide heterodoks bir yönetim anlayışına geçiyoruz” söylemi ile başladı. Sayın Cumhurbaşkanı zaten öteden beri “faiz sebep, enflasyon sonuç” yaklaşımını benimsediğini ifade ediyor ve bu sebeple TCMB gösterge faizleri düşürülüyordu. Bahse konu faizlerin yüzde 8,5’lar seviyesine kadar çekilmesi, bekleneceği üzere dövize olan talebi tetiklemiş, akabinde kontrol önlemleri devreye alınmıştı. Böylelikle, diğerleri ile birlikte, “Kur Korumalı Mevduat” enstrümanı hayatımıza girdi. Sadece dövizi olan gerçek ve tüzel kişiler değil, Türk Lirası’nı dövize döndürme ihtimali olanlara da kur garantisi verilerek ticari ve vergisel cazibeler oluşturulmaya çalışıldı. Bu tercihin bir anlamda hastayı eroinle teskin etmeye benzediği söylenir.


Nitekim an itibari ile rakamlar büyüdükçe büyüyor. Artan döviz talebini bastırmak için bankalara TL cinsinden uzun vadeli ve düşük faizli hazine tahvili verme “ceza sopası” ile onların müşterilerini ikna etmeleri isteniyor. Pek çok banka yaptırımlara muhatap olmamak için müşterilerini KKM’ye geçişte dövizlerine yüzde 50’lere varan yıllık peşin faiz önermeye başladılar. Rakamlar 125 milyar dolar mertebesine ulaşmasına rağmen talebi düşürmeye kifayet etmiyor. Bu defa bankalar nezdinde bulunan Türk Lirası’nın dövize yönelmesini önlemek için kredi kısıtlamaları getirilmeye başlandı. Halen serbest piyasada döviz ve faizler resmi fiyatlarının hayli üstünde seyrediyor.
Hani yine “ortodoks” yöntemlere geri dönülmeye kalkılsa, TCMB rezervlerinin seviyesi KKM uygulamasından geri dönüşü kısa dönemde mümkün kılamayacağı açık. Şu anda, kişilerin kendi hesaplarında bulunan, bırakın dövizi, TL talep edildiğinde bile bankalar ciddi zorluk çıkartıyor. İş dünyası üretim ve satış planlamaları yaparken ihtiyacı olan ithalat dövizini temin edip edemeyeceği hususunda tedirgin olmaya başladı.
Pek çok ekonomist büyük bir kriz öngörüsünde bulunuyor. Üst yönetim, uygulanan politikaların doğru olduğunu, faizlerin düşürülmesinin enflasyonu aşağıya çekmeye başladığını ısrarla ifade ediyor. Ancak piyasaların genel görünümü; bu yönetim anlayışının “sürdürülemez” olduğunu gösteriyor. Piyasalar finansmana erişim konusunda çok büyük zorluk içinde.
Özetle; ekonomide derin bir “darboğaz” yaşanıyor. Analistler; bankacılık sisteminde döviz mevduat yükümlülüğünün 212 milyar dolar, yurtdışı borçlarının 95 milyar dolar olduğu bir ortamda nakit mevcudunun sadece 23 milyar dolar olduğunu belirtiliyor. TCMB’nin net döviz pozisyonunun (-) 75 milyar dolar olduğu biliniyor. Seçim sonrası kim kazanırsa kazansın ekonomi yönetiminde yeni yüzler ve yeni bir program elzem gözüküyor. Türkiye dinamik bir ülke, her şeye rağmen rasyonel kararlarla çabuk toparlar. Aksi halde ateşlenmiş fitilin üzerinde oturduğumuz dinamit fıçısına iştahla yaklaştığını belirtmek gerekiyor. Kanaatimiz odur ki seçim sonrasında siyasi gelişmelerden bağımsız, piyasa gerçeklerine uyumlu bir geçiş mutlaka beklenmelidir.

Yazının Devamını Oku