Yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir üretim yapılmalı

Sürdürülebilirlik günümüzde her alanda konuşulan popüler kelimelerden... Bu konuda hamle yapan kuruluşların başında ise Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) geliyor. Sürdürülebilir Kampüs Projesi ile farkındalık çalışmaları yapıyor, toplumu bilinçlendiriyor. İşbirliği ve ortaklıklarla bu gönüllü oluşumun büyümesi hedefleniyor. Dünyada büyümeye güzellemeler yapmak yerine dengelenmenin olması gerektiğinin altını çizen BUÜ Sürdürülebilirlik Kampüs Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu, “Artık dengelenelim. Zenginler daha çok büyüyeceğiz diye hedef koymak yerine ‘Ben daha çevre dostu üretim yapacağım. Büyümeyeceğim’ demeli. Büyümemenin yüceltilmesi lazım” dedi.

Haberin Devamı

Yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir üretim yapılmalı

Sürdürülebilirlik konusunda hamle yapmak isteyen BUÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz ve üniversite üst yönetimi, Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güray Salihoğlu ile görüştü. Salihoğlu’nun önceden farklı kurumlarda sürdürülebilirlikle ilgili çalışmaları da bulunuyordu. Rektör Kılavuz, sürdürülebilirliğe işaret ederek, Salihoğlu’na ‘Hocam üniversite bünyesinde ne yapabiliriz?’ diye sordu. Ardından Prof. Dr. Salihoğlu, dünya üniversitelerinin konuyla ilgili neler yaptıklarını araştırdı. Çalışmalardan sonra “Sürdürülebilir Kampüs Projesi’ni başlatabiliriz” önerisini sundu. 2021 yılının Mart ayında Sürdürülebilirlik Kampüs Koordinatörlüğü kuruldu. Prof. Dr. Salihoğlu ile Tarım Ekonomisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şule Turhan ve Çevre Mühendisi İrem Sevgi Yorgancı da bu oluşumun içerisinde yer aldı. Gönüllülük esasına göre kurulan bu yapının amacı, çalışmaları ve geleceğe yönelik vizyonu ile ilgili konuştuk.

17 AMACI VAR

Haberin Devamı

Yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir üretim yapılmalı

BUÜ Sürdürülebilirlik Kampüs Koordinatörü Prof. Dr. Güray Salihoğlu, sürdürülebilir kalkınmanın 17 amacının bulunduğunu belirterek, bunlardan birisinin işbirliği, ortaklık olduğunu kaydetti. Ortaklıklar olmadan sorunların çözümünün olamayacağını söyleyen Salihoğlu, iklim ve atık probleminin tek başına halledilemeyeceğini kaydetti. Burada yerel, bölgesel, ulusal ve global ortaklıkların olabileceğini ifade eden Salihoğlu, “Niyetimiz iş birlikleri yapmak. Bu iş, sosyal kalkınma olmadan başarılamaz. Üniversitemizin pek çok bölümünün desteğini alarak ilerliyoruz” dedi.

BİLMEK DEĞİL, YAŞAMAK ÖNEMLİ

Türkiye nüfusunun yüzde 10’unun üniversite öğrencisi olduğuna işaret eden Salihoğlu, yapacakları çalışmaların doğrudan Türkiye’nin yüzde 10’una etki edeceğini söyledi. Bu kesimin evinde, çevresinde örnek olduklarını dile getiren Salihoğlu, “Sürdürülebilirliği anlatıyorlar. Bilmek değil, yaşamak önemli. ‘Ben üniversitede böyle bir şey görmüştüm. Bu olabilir’ diyerek bunu yayıyor. Dolayısıyla kampüste yapmış olduğunuz her şey topluma dokunmak anlamına geliyor. Biz, bu düşünce ile ilerliyoruz. Üniversitenin 70 bin nüfusluk bir öğrenci potansiyeli var. Bu öğrencilerin bir kısmına bile ulaşabilirsek, topluma ulaşmış oluruz” diye konuştu.

Haberin Devamı

FARKINDALIK BAŞLIYOR

Yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir üretim yapılmalı

Hedef kitlenin sadece öğrenciler olmadığının altını çizen Salihoğlu, yaptıkları etkinliklere toplumun tüm kesimlerini davet ettiklerini açıkladı. İlkokul, ortaokul, lise öğrencilerinin çıkıp gelebildiklerini anlatan Salihoğlu, “Onlar okullarına dönüp diyorlar ki ‘Üniversitede eski kıyafetleri verdim. Bana bir teşekkür belgesi verdiler. Çıkan amca, teyze, ağabey, ablalar bunları anlattılar. Üniversite böyle bir yermiş.’ Bunları söylemesi ile farkındalığı başlıyor. O çocuk, büyüdükçe onu anacak, daha çok kulak kabartacak. Belki de anasına, babasına ‘Bunu neden çöpe atıyorsun? Üniversiteye götürelim, oradaki kutuya atalım’ diyecek. Ya da ‘Anne bu elektronik atığın içinde gümüş, bakır varmış. Bunlar değerli varlıklarmış. Bunlardan gelir elde edilebilirmiş. Bu gelirle üniversitenin böyle bir projesi varmış. Bununla köy okullarına bilgisayar alınıyormuş’ gibi bir farkındalık. Maalesef çocuklara ve gençlere ‘Biz bugünün yetişkinleri olarak çevreyi bu hale getirdik. Kaynakları tükettik. Çevre dostu davranmayı başaramadık. Bari siz farkına varın da kendinizi kurtarın’ demek istiyoruz. Bu anlayışla yola çıktık” dedi.

Haberin Devamı

BİR ÇEKİRDEK BİR AĞAÇ OLUYOR

Geçen yıl yaptıkları bir etkinlikten örnek veren Salihoğlu, ‘Yediğiniz meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın. Onları biriktirin. Üniversiteye gönderin. Biz onlarla tohum topu yapacağız ve bunları boş alanlara atacağız’ dediklerini anlattı. Bu konunun altyapısını da Ziraat Fakültesindeki öğretim üyeleri ile çalıştıklarını belirten Salihoğlu, “Bir tohum topu nasıl yapılır? Nerelerde yeşillenir? Amaçlarını konuştuk. Toplumdan şunu bekledik: O meyve çekirdeğini çıkardığında bir kere daha düşünsün. Bir baktık Bursa’nın farklı ilçelerinden bize paket paket çekirdek geldi. Bizi o kadar mutlu etti ki... Limon, hurma çekirdeği... Etiketlenmiş, özenmişler. O çekirdeklerin hepsi belki ağaca dönüşmeyecek ama çöpe gitmemiş oldu. Ben o günden sonra meyve çekirdeğini atamıyorum zaten. Eminim bazıları da atamıyordur. Tohum toplarını killi toprak ile buluşturarak, atölye çalışmaları yaptık. Sosyal medyada da paylaştık. İnsanları düşündürdük” dedi.

Haberin Devamı

DEĞİŞİKLİK İÇİN 3 FAKTÖR

Çevrede bir değişiklik yapmak istiyorsanız, 3 temel faktöre ihtiyacın olduğunu söyleyen Salihoğlu, bunları eğitim, yasal ve ekonomik enstrümanlar olarak sıraladı. Eğitimin bilinçlendirici enstrüman olduğunu ifade eden Salihoğlu, “Ancak bunun yasalarla, politikalarla desteklemeniz gerekiyor. Bunu da devlet yapacak. Ekonomik enstrümanlarda da bunun bir teşviği olacak. Çevre dostu olanla olmayan bir olmayacak. Biz, üniversite olarak eğitim ayağındayız. Elimizden geldiğince hem kendi öğrencilerimiz, hem toplum için nefesimiz yettiğince koordine edip, yapmak istiyoruz. Rolümüzü burada görmek istiyorum” diye konuştu.

 

Çevre dostu ürünü ulaşabilir yapacaksınız

Haberin Devamı

Yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir üretim yapılmalı

Farklı bir örnek ile konuşmasını sürdüren Salihoğlu, “Örneğin markete gittiniz ve önünüzde iki ürün var. Birisi sürdürülebilir çevre dostu ürün, diğeri çevre dostu olmayan ürün. Vatandaş ekonomi ile mücadele ediyor ve çevre dostu ürün çok pahalıysa vatandaş bunu nasıl alsın? Ama asıl vergiyi siz, öbürüne koyacaksınız ve diğerini ulaşılabilir hale getireceksiniz. Diğerinin üretimini teşvik edeceksiniz. Sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik edeceksiniz. Siz teşvik ettikçe onun fiyatı azalacak ve talep artacak. Bütün sorumluluğu vatandaşa yüklemek biraz haksızlık diye düşünüyorum” dedi.

PARANIN NE ANLAMI VAR

Çevrenin; unutulan, lüks, ütopik bir yerde bırakıldığını ifade eden Salihoğlu, mesleklerinin de bu şekilde algılandığından yakındı. Çevrenin yaşamın kendisi olduğunu vurgulayan Salihoğlu, “Varlığımızı çevreye borçluyuz. Yaşamadıktan sonra paranın ne anlamı var? Sosyalleşemezsiniz. Her şeyin temelinde çevresel kalkınma var. O nedenle bu sürdürülebilir kalkınma halkalarını eşitmiş gibi gösteriyorlar. Çevresel, ekonomik, sosyal kalkınma ama bunların temeli çevresel kalkınma. İçecek suyunuz, yiyecek gıdanız olmazsa sağlıklı nefes almanızı sağlayacak temiz bir atmosferiniz olmazsa siz yaşayamazsınız. Yaşayamazsanız ekonomiyi de üretemezsiniz” diye konuştu.

PLASTİK YİYORUZ

Sürdürülebilirlik ve çevre dostu olmanın çok fazla suistimal edilebilen bir alan olduğunun altını çizen Salihoğlu, ‘Yeşille Aklamak’, ‘Yeşil Boyama’ gibi farklı uygulamalarla karşılaşılabileceğini kaydetti. Örnek veren Salihoğlu, “Bir tekstil ürününün içine plastik kattığınız zaman polyester oranını artırdığınızda petrol türevli malzemeyi vücudumuza yaklaştırmış oluyorsunuz. O, ‘Geri dönüşümlü yaptım’ diyor. Ama aslında şunu yapmış oluyor. O kıyafet her yıkandığı zaman oluşan mikro plastikler onlardan ayrılıyor. Denizlerde ve deniz canlılarında son buluyor. Soframıza geliyor. Biz plastik yemeye başlıyoruz. Anne sütünde bile mikro plastik bulunmuş. Bebeğimize geçiyor” dedi.

 

İçme suyuma dokunulmasını istemiyorum

Sanayinin bazı uygulamaları lütuf gibi dillendirdiğini ifade eden Salihoğlu, ‘Bakın biz arıtma tesisi yapıyoruz’ şeklinde yaklaşım sergilediklerini belirterek, “Ama sen bizim içme suyumuzu alıyorsun. Sanayide kullanıyorsun. Kirletiyorsun. Biraz arıtıp, gönderiyorsun. Sen onu tekrar içme suyu haline getirmiyorsun ki. Arıtma tesisini hiç yapmayanlar olduğu için kötünün iyisi olarak söylüyor. Arıttığın su kanalizasyona, arıtma tesisine oradan da Marmara Denizi’ne ulaşıyor. Marmara Denizi’ne ulaşan su benim içme suyum değil. Hidrolojik çevrim ile biraz buharlaşacak... Çok uzun süreçler. Ben içme suyuma dokunulmasını istemiyorum. Sanayi su almasın demiyorum ama bir kere su çektikten sonra kendi içinde geri kazanarak, aynı suyu kullansın. Deşarj da yapmasın. Bu, su geri kazanımı işte. Artık sanayinin kendi içinde sürdürülebilir çözümler bulması lazım” diye konuştu.

DÖNGÜSEL EKONOMİ

Yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir üretim yapılmalı

Döngüsel ekonomiden bahseden Salihoğlu, sanayicinin bunu yapması gerektiğini kaydetti. Madencilik yoluyla artık doğadan daha fazla madde çekilmemesi gerektiğini vurgulayan Salihoğlu, “Zaten sisteme girmiş olan madenleri döndürüp döndürüp kullanması lazım. Döngüsel ekonomi bu. Her yıl yeni cep telefonu üretiyorsun. Onun için nikel kullanıyorsun. Bu nikel, doğada sınırlı. Lityum, altın, gümüş neyse sen bu telefonu ergonomi açısından minicik yapıyorsun ama sonra onun içerisindeki malzemenin geri kazanımını zorlaştırıyorsun. O çöp oluyor. Sen sırf kendi ekonomik hedeflerine ulaşmak için hemen yeni bir model çıkartıyorsun” dedi.

 

8 sezon üretim ihtiyacı var mı

Benzer uygulamaların tekstil endüstrisinde de yaşandığını ifade eden Salihoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hızlı moda... Bana ne? Benim bu kadar kıyafete ihtiyacım var mı? Yok. Ben petrol türevli eşyalar da giymek istemiyorum. Ben içme suyumu istiyorum. 8 sezon üretim ihtiyacı var mı? Toplumun buna mı ihtiyacı var? Sürdürülebilir kalkınma amaçlarından 12 numaralı maddesi ‘Sorumlu üretim, sorumlu tüketim’ diyor. Sadece kıyafetlerimize polyester sokmak değil. Daha az ve kaliteli üretmek. Daha çevre dostu süreçler izleyerek üretmek.”

 

Kültür dönüşümüne ihtiyacımız var

Tekstilin sorumlu moda üretmesi gerektiğini vurgulayan Salihoğlu, ürünün dayanıklılığı ve doğallığına para verilebileceğini söyledi. Eskiden kıyafetlere yama yaptıklarını anımsatan Salihoğlu, “Terzilerin olduğu zamanlardı. Ayakkabılar tamire gidiyordu. Tamircilerin nesli tükendi çünkü yenisi daha ucuz oluyor. Yamalı giymenin yüceltilmesi lazım. Bizim bir kültür dönüşümüne ihtiyacımız var. Ben cebimde param varsa gidip bir kıyafet alabiliyorum. Ama aslında alamamalıyım. Bana demeli ki, ‘Eskisini getir bakalım. Giyilmeyecek durumda mı? Onaralım onu. Giymeye devam edin.’ Sırf istediğim için bunu yapmamalıyım. Kendimin ve dünyanın hayatından çalıyorum. Endüstri eskisi gibi satamamalı. Rekabet yapacaksa daha çevre dostu, sürdürülebilir dayanıklı olarak yapmalı” diye konuştu.

DİJİTAL ÜRÜN PASAPORTU

AB’nin dijital ürün pasaportu diye bir girişimi olduğunu belirten Salihoğlu, “Ben bu girişimi dört gözle bekliyorum. Bunu söyleyen bir girişimde karekod olacak. Bu ürün neden ve hangi malzemeden yapılmış? Geri kazanılabilir mi? Ne kadar dayanıklı? Tamir edilebilir mi? Bunları görebileceğiz” dedi.

DENGELENME OLSUN

Büyümeye güzellemeler yapmak yerine dengelenmenin olması gerektiğinin altını çizen Salihoğlu, büyük firmaların büyüme hedefi koyduklarını anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben onları obezlere benzetiyorum. Ne yapıyor? Daha çok büyüyeceğim ama bedeli gezegen ödüyor. Sınırlar var. Hammadde, su, enerji... Sen büyüyeceksin ama gezegen büyümüyor. Bu gezegen sadece senin değil. Diğer insanların hayatta kalma becerisini engelleyemezsiniz. Bunu ekonomik büyüme diye yazıyorlar. Sen obezsen bana ne? Bu ülkede yeteri kadar zengin var. Artık dengelenelim. O zenginler daha çok büyüyeceğiz diye hedef koymak yerine ‘Ben daha çevre dostu üretim yapacağım. Büyümeyeceğim’ demeli. Büyümemenin yüceltilmesi lazım. Hedef bu yönde olsun.”

Yazarın Tüm Yazıları