Mehmet Y. Yılmaz

F.Bahçe için yol çok uzun

21 Ağustos 2017
FALCI değilim ama doğrusunu isterseniz Fenerbahçe’nin maça yenik başlayacağını düşünüyordum.

Çünkü bu artık bir tür gelenek oldu. İki sezondur, maçların başında oyuna bir türlü kendilerini veremiyorlar ve beklenmedik goller yiyorlar. Burak’ın attığı golde de aynısı oldu, top uzaklaştırılmıştı ki herkes seyrederken bir tek top pozisyon yarattı ve Burak da cezayı kesti.

Trabzonspor öyle görünüyor ki bu sezon son beş yılını unutturacak bir kapasiteye sahip. Yine fal açmadan söyleyeyim ki bu kapasite yukarıyı zorlamayı sağlayabilir ama şampiyonluk için çok daha fazlası lazım. Teknik direktör Ersun Yanal da Fenerbahçe’nin zaaflarını teşhis etmiş, ona göre bir düzen kurmuş. Nitekim Trabzonlu oyuncular ilk yarıda golle sonuçlanabilecek beş atak yaptılar, Skrtel’in rolünü de kabul etmek lazım ama yeni bir takım oldukları için bu pozisyonları gole çeviremediler.

F.Bahçe’nin kadrosunun hala eksik olduğunu kabul etmek gerek. Giuliano, Soldado ve Ekici, sağlam ve hazır olduklarında bu ilk onbirde olacaklar ki bu da takımın dörtte birine tekabül edecek. Tabii şu anda takım oyunu içinde nasıl bir performans gösterecekleri meçhul ama geçmiş istatistiklerine bakarsak bazı şeyleri değiştirebilecek oyuncular.

BİREYSEL PARLAMALAR

Şu andaki oyun düzeni ile şunu söyleyebilirim ki Fenerbahçe’nin gol atabilmesi bireysel parlamalarla mümkün: Alper’in devrenin sonunda attığı gol gibi. Penaltının kazanılması da aynı şey. Trabzonlu oyuncu koluyla müdahale etmese arkasındaki oyuncu çıkartabilecek durumdaydı. Evet basıyorlar, ortalar geliyor filan ama son hareketi yapabilecek oyuncu yok. Ceza sahasına yapılan ortaların yarısından fazlasının rakip kalecinin kucağına gitmesi de bir başka sorun. Valbuena bu takımın bir şeyleri değiştirmek için çabalayan tek oyuncusu. Ama bizimki gibi hakemlerin desteğiyle oynanan çok faullü bir ligde onun da yapabileceklerinin bir sınırı var. Sezonun başında oyuncuların ve yeni bir hocanın zamana ihtiyaçları olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak Fenerbahçe’nin sorunu zamandan daha çok oyuncu yapısı. Aykut Kocaman zamana ihtiyaç duyduğunu söylüyor.

Ben sadece şunu sormak isterim: Zamanı ne yapabilecekleri zaten bilinen, kapasiteleri sınırlı oyuncular için mi kullanmalı, yoksa geleceği kurtarmak için daha genç bir takım için mi kullanmak gerekli?

Fenerbahçe taraftarının yüreğini soğutacak tek şey şu: Bu takım, son iki sezondakinden farklı olarak yenilmeyi kabul etmek istemiyor, çabalıyor, arıyor. Ama Mabut vermeyince, Mahmut ne yapsın?

Yazının Devamını Oku

Orta yol partisi!

19 Ağustos 2017
GEÇEN akşam Ertuğrul Özkök ile sohbet ederken bir şey fark ettik.

Birbirimizi aşağı yukarı 40 yıldır tanıyoruz.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ikinci sınıfında öğrenciyken Yankı dergisinde gazeteciliğe başladım. Bu meslekte öğrendiğim birçok şeyi de o dönemde Mehmet Ali Kışlalı’dan öğrendim.

Ertuğrul da genç bir üniversite hocası olarak dergiye çeviriler yapar, dergide hazırladığımız ve önemli bölümü gazete kupürlerinden oluşan haber dosyalarını okur ve yeniden yazardı.

O günden beri de arkadaşız, Hürriyet’e Genel Yayın Müdürü olduğu ilk yıllarda da ben de Genel Yayın Müdürü Yardımcısı idim, birlikte çalıştık.

Sohbet sırasında fark ettiğimiz şey şu oldu: Bunca yıldır birlikte yemek yedik, oturup sohbet ettik, yolculuklarda uzun zaman geçirdik ama hiç politika konuşmadık.

Filmlerden, okuduğumuz kitaplardan ya da yazılardan söz ettik. Seyahatlerimizi anlattık. Fenerbahçe’yi kurtardık.

Konuştuğumuz memleket meseleleri ise genellikle mimari estetik yoksunluğu, köylülüğün ve lümpenleşmenin Türkiye’yi esir alması gibi konular.

İçtiğimiz içkiler üzerine konuştuk, güzel kadınlardan söz ettik ama hiç politika konuşmamışız.

Yazının Devamını Oku

Artık ‘tarafsız cumhurbaşkanı’ olmayacak

18 Ağustos 2017
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat’a, genel başkanların cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiği şeklindeki görüşünün devam ettiğini söyledi.

“İlke olarak cumhurbaşkanlarının tarafsız olması lazım. Partili cumhurbaşkanı olmaz, doğru bulmuyoruz” dedi.

Kılıçdaroğlu, parlamenter sistemin cumhurbaşkanından söz ediyor olmalı.

Ama referandumda Anayasa değişti, başkanlık sistemine geçiyoruz ve artık cumhurbaşkanları, “yürütmenin başı” olacak.

İcraat yapacak, belli bir programı uygulayacak, ekonomik kararları alacak, yüksek bürokratları atayacak, ülkeyi yürütme alanına ilişkin konularda kanun çıkarılmasına gerek kalmaksızın kararnamelerle yönetebilecek.

Yargı da zaten Anayasa değişikliğiyle yürütme karşısındaki bağımsızlığını kaybetti.

Onun için “tarafsız bir cumhurbaşkanı” bu sistemde olamayacak.

Adaylar, seçim vakti geldiğinde halkın karşısına çıkıp, bu programlarını anlatıp oy isteyecekler.

CHP, parti olarak bu sistemin yanlışlığını savundu. Onun için gelecek parlamento seçimi için parlamenter sisteme uygun bir anayasa vaadiyle halkın karşısına çıkıp oy isteyebilir, yeterli çoğunluğu bulursa da Anayasa’yı değiştirebilir.

Yazının Devamını Oku

Savcıların suç işlediği ülke

17 Ağustos 2017
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Partimizin çatısı altında FETÖ ile iltisaklı olanları barındırmayız” dedi. “İltisak”, “ilişkili” anlamına geliyor.

Şimdi bu FETÖ ile “iltisak” durumu biraz karışık aslında.

İddia ediyorum ki bu partinin aktif üyelerinden olan ya da ilçe, il yöneticisi konumunda olan herkes hayatının bir döneminde bu örgüt ile “iltisaklı” oldu.

Düşünün ki partinin en tepesindeki şahıs bile onlara “ne istedilerse veriyordu”.

Sonra günün birinde vermekten vazgeçti, onlar da istemekten vazgeçtiler ve bir iktidar mücadelesine girişip darbe yapmaya kalkıştılar ve kaybettiler.

Cumhurbaşkanı bunun tarihi olarak 17–25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarını belirlemiş.

Bu tarihten sonraki “iltisak” halini, FETÖ’cü ihanette, örgütün yanında olmak olarak kabul ediyor.

Bu tarihten önceki iltisakları saymıyor çünkü sayacak olsa dedim ya kendisi dahil iltisakı olmayan AKP’li neredeyse yok gibi.

Bu bir parti yönetimi için belirleyici bir durum olabilir.

Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanı haklı ‘parlamenter demokrasi bitti’

16 Ağustos 2017
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Parlamenter demokrasi bitti” dedi.

Anayasa değişikliğinin, YSK’nın kendisini kanun koyucu zannedip tartışmalı hale getirdiği referandumla kabul edilmesinden sonraki durumu tarif etmek için söylenmiş bir söz.

Aslında “Parlamenter sistem bitti” demesi gerekirdi, muhtemelen onu söylemek istedi.

Çünkü Cumhurbaşkanı da biliyor ki artık Türkiye demokrasiden giderek uzaklaşıyor. Demokrasi demek, her şeyden önce güçler ayrılığı demek, sistemlerden bağımsız olarak.

İster parlamenter sistem olsun, ister başkanlık, ister yarı başkanlık sistemi, bir rejimin demokrat olup olmadığını belirleyecek şey bu: Güçler ayrılığı var mı, güçler birbirini denetleyip dengeleyebiliyor mu?

Ve Anayasa değişikliğinden sonra Türkiye buna veda etti. HSK üyelerini Cumhurbaşkanı ve onun kontrolündeki TBMM seçti.

Yargı siyasallaştı, Türkiye yıllar sonra yine partili yargı düzenine döndü.

TBMM’nin yürütme üzerindeki kontrol yetkileri neredeyse yok düzeyine indirgendi.

Partili Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi yönetmek için TBMM’ye ihtiyacı yok, istediği kararnameyi çıkarıp memleketi idare edebilir.

Yazının Devamını Oku

FETÖ’cü ‘tilki subay’ tipi

15 Ağustos 2017
DARBE girişiminden sonraki yargılamalarda dikkatimi en çok çeken konulardan biri, darbe girişimine katıldığı iddiasıyla yargılanan subayların “inkârcı” tavırları oldu.

Adam bütün geceyi darbe karargâhında geçirmiş, görüntüleri koridorlarda, odalarda kaydedilmiş, kimisinin ses kaydı bile var ama darbeci olduğunu kabul eden de yok.

Görüntüler reddediliyor, sesler inkâr ediliyor.

Bambaşka kentte, bambaşka bir görevdeyken tesadüfen gittiği karargâhta darbeye tanık olduğunu iddia ediyor vs.

Belli ki bu bir savunma stratejisinin parçası olarak sergilenen davranış biçimi.

Bunlar küçük yaşlardan itibaren askeri disipline girmiş tipler.

Önce askeri lise, sonra harp okulu, üzerine sınıf okulu ve aktif askerlik görevleri.

Onun için her şeyden önce “subay ve centilmen” olmayı öğrenmiş olmalılar.

Çünkü bu da askeri disiplini içselleştirmenin bir sonucu. Yalan söylemeyeceksin, mesafeli olacaksın, dürüst olacaksın, kendine ve meslektaşlarına saygı duyacaksın vs.

Yazının Devamını Oku

İçimizdeki Asgardiyalılar

12 Ağustos 2017
ADINI İskandinav mitolojik tanrısı Odin’in hüküm sürdüğü Asgard’dan alan, “ilk uzay ülkesi” Asgardiya’ya yerleşmek için sıraya girenlerin içinde Türklerin çoğunlukta olduğu ortaya çıktı.

Asgardiya, Dünya yörüngesine yerleştirilecek bir tür uzay gemisine benzeyen bir “yapay gezegende” kurulacak. Kendi yasalarıyla yönetilecek ve bu arada biz Dünya’da kalanlara da iyilik yapıp bu mavi boncuğu meteor fırtınalarından ve uzay çöplerinden de koruyacak.

Almanya’nın Sesi’nden Başak Sezen’in haberine göre Asgardiya’da yaşamak için müracaat edenler arasında Türkiye’den yapılan müracaatlar birinci sırada.

Birleşmiş Milletler’de “devlet statüsü” alabilmek için 100 bin “vatandaş” gerekiyormuş, Asgardiya şimdiden 300 bini bulmuş.

Başvuruda bulunanlar 226 ülkeye yayılmış durumdalar.

43 bin başvuru ile Türkiye zirvede!

Bizi, 39 bin 716 kişi ile Çin ve 34 bin 433 kişiyle ABD izliyor.

Sırasıyla Endonezya, Brezilya, İtalya, İngiltere, Meksika, Hindistan ve İspanya ilk 10’da yer alan diğer ülkeler.

Asgardiya’nın CEO’su (bir tür devlet başkanı sayılabilir)

Yazının Devamını Oku

Eğitim sisteminin amacı belki de bu

11 Ağustos 2017
ÜNİVERSİTE yerleştirme sonuçları açıklandı ve ortaya çıkan tablo son derece vahim:

Anadolu Liseleri geriliyor. Bu okullardan mezun olan çocukların yüzde 44’ü bir eğitim programına yerleştirilebildi. İki yıl önce bu oran yüzde 56 idi.

Genel liselerden mezun olanların yüzde 24’ü bir lisans ya da ön lisans programına yerleştirilebildi.

AKP hükümetlerinin en çok önem verdikleri okullardan imam hatip liseleri mezunlarının durumu da hiç parlak değil. Beş mezundan ancak biri bir üniversite programına girmiş bulunuyor.

En çok bütçe imam hatiplere ayrıldı, genel liseler bakımsızlıktan dökülürken en iyi binalar imam hatiplere tahsis edildi, ama sonuç ortada.

Yüz binlerce lise mezunu mesleksiz, işsiz sokakları, kahvehaneleri dolduracak.

Bu okullarda bu çocuklara hiçbir beceri kazandırılamadı. Ne doğru dürüst dil öğrenebildiler, ne de bir meslek.

Ve şimdi üniversite kapısından da döndüklerine göre ne yapacaklar? Ne yapmalarını bekliyoruz?

Gerçi üniversiteye girenler açısından da sorun sadece dört yıl ertelenmiş oluyor.

Yazının Devamını Oku