Köşem Sultan

Sevgi Evleri’nde Bir Gün

1 Haziran 2012
Geçtiğimiz Cumartesi günü HSBC’nin “Tomurcuk Eller” projesi için Ankara’daki Sevgi Evleri’ndeydim. Yani, 3-14 yaş aralığında kimsesiz veya korumaya muhtaç çocukların yuvalarında...

“Tomurcuk Eller” projesi, HSBC’nin Ankara Sevgi Evleri ile birlikte yapacağı çalışmaların ilki. Çalışmanın amacı ise çocuklara çevre bilinci kazandırmak. Bu çalışmanın beraberinde HSBC Ankara bölge ve şubeler çalışanları, organizasyon öncesi çocukların ihtiyaçlarını tespit ederek onları ufak hediyelerle karşıladı.
HSBC çalışanları ile sabah erken saatlerde Sevgi Evleri’nde buluştuk. Kampüs oldukça geniş ve içerisinde, altmış adet villa var. Ortalama 6-7 çocuk, başlarında bir bakıcı anneleri ile birlikte bir evde kalıyor.
Kampüs içerisine girdiğimde bir sevinç kapladı içimi. Çocuklar güzel, konforlu evlerde kaldıkları için rahatladım sanki…
Bir çocuk “Öğretmenim, annem gelmiş!” diye bağırarak coşkuyla geçti yanımdan. Annesini tanıdığı için, belli aralıklarla da olsa annesini görebildiği için, oradaki bazı çocuklardan daha şanslı olduğunu düşünerek konferans salonuna geçtim.
Program dahilinde önce Ankara Sevgi Evleri Müdürü Mehmet Karabacak, ardından İl Müdürü Lale Öcal, bizlere yapıyı, ihtiyaçları ve yaşanan zorlukları anlattı. Çocukların ne kadar hassas olduğundan, kuruma gelmeden önce neler yaşamış olabileceklerinden, öz ailelerinin yanına gönderildiklerinde bazı çocukların yaşadıkları son derece olumsuz şeylerden bahsettiler. Son olarak da, koruyucu ailelerin, çocukların sayısına göre oldukça yetersiz kaldığını söylediler. Koruyucu aile, çocuğun velayetini almıyor ancak, maddi anlamda kurumun desteğini alarak çocukların aile ortamında büyümesini sağlıyor. Belli şartları sağlayabiliyorsanız kişi olarak da koruyucu aile olabiliyorsunuz. Böylece çocuklar, çocukluklarını sıcak bir ev ortamında geçirme imkanı bulabiliyorlar.
Büyüklerin konferansından sonra, HSBC gönüllülerinin hazırladıkları sunumu dinlemek üzere, minik kahramanlar girdi içeri. Eğlenceli ve öğretici sunumun ardından sıra çocukların iple çektiği duvar boyama faslına geldi. Bahçede HSBC çalışanları ve çocuklarla birlikte mangal partisi eşliğinde duvar boyadık, sohbet ettik.
Beni tüm öğretmenleriyle tanıştıran, tüm etüdü gezdiren Süleyman... Tırnaklarına oje sürmemizi isteyen üç dört yaşlarındaki Aysel... Herkesi Trabzonsporlu yapmaya çalışan Ahmet... Geçirdiği suçiçeğinden yorgun düşmüş Muhammed... ‘Okuyacaksın değil mi?’ sorusuna “Benim başka çarem yok abla” diyen Menekşe... Sizlerin başarısı, sizlerin mutluluğu hepimize çok iyi gelecek.

Yazının Devamını Oku

ANGİAD’la Gençlik Balosu

25 Mayıs 2012
Geçtiğimiz hafta Ankara Rixos Otel’de düzenlenen ANGİAD Gençlik Balosu’na katıldım. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın coşkusu ve harika düşünülmüş bir organizasyon birleşince gece son derece keyifli oldu.

Gecede ilk olarak, sahneye çıkan Antakya Medeniyetler Korosu, birkaç yıl önce Antakya’ya gittiğimde neden bu kadar büyülendiğimi, bir kere daha hatırlattı bana. Antakya, yüzyıllardır farklı kültür yapılarının bir arada yaşadıkları ve hoşgörünün eksik olmadığı harika bir yer. Koronun amacı da, insanlığı doğruya ve güzelliğe evrensel bir dil olan müzikle çekip, medeniyetler arasında köprü oluşturmak. Tabi ki bunu yaparken de özelde Antakya’nın, genelde Türkiye’nin tanıtımına katkı sağlamak. Koro, Antakya’da yaşayan üç ayrı semavi dine mensup kişilerden oluşuyor. Yüz yirmi kişiden oluşan koro içerisinde imamdan rahibe, kuyumcudan öğretmene çok çeşitli meslek guruplarından kişiler var. Koronun, Bahar Korçan’ın tasarladığı kostümleri, muhteşem müzikleri ve parça aralarında anlatılan küçük hikayeleriyle geceye çok farklı bir renk kattıklarını düşünüyorum. Unutmadan, koro 2012 Nobel Barış Ödülü adayları arasında. Bence ne kadar gurur duysak az…
Antakya Medeniyetler Korosu’nun harika performansından sonra, yılların eskitemediği hatta gitgide yenilediği bir isim olan Nükhet Duru sahne aldı. Söylemeden geçemeyeceğim, oldukça zayıflamıştı ve kırmızı elbisesinin içerisinde muhteşem görünüyordu. Neşesi, enerjisi deseniz yine her zaman olduğu gibi kıpır kıpırdı sahnede. İzleyenlerin coşkusuna coşku, geceye harika bir enerji kattı…
ANGİAD’a bu güzel 19 Mayıs kutlaması ve bu başarılı organizasyon için teşekkürler…

‘Yaşamak O Kadar Güzel ki’

Hafta içi arabada gidiyorum... Bir şeylere sıkılmışım, mutsuzum, gerginim.
Yağmur yağıyor, mutsuzluğum için havayı suçluyorum...
Arabanın silecekleri çok ses yapıyor, silecekleri suçluyorum...

Yazının Devamını Oku

Rakibe saygı futbola sevgi

19 Mayıs 2012
KIRK yıl düşünsem size futbolla ilgili bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Ama malum, son bir kaç gün futbolla yatıp futbolla kalktık... Hafta içi, Ziraat Türkiye Kupası için oynanan Fenerbahçe-Bursaspor finali ve geçtiğimiz Cumartesi Spor Toto Süper Lig final maçında Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşması...

Malum, memlektte GS-FB maçı olunca hayat duruyor. Hele ki bu maç şampiyonu belirleyecekse. Bu seferki mücadele de, tam da bu nedenle Türkiye’de hayatın birkaç gün için durmasına neden oldu. Durmasa bile Dünya, Güneş’in etrafında değil de sanki bu maçın etrafında dönmeye başladı.

Enteresan değerler

Aslında ben bir BJK taraftarıyım, ancak bana “Beşiktaş ile ilgili birkaç cümle kur” deseniz “siyah-beyaz” dan öteye gidemem. Yalnız, geçen haftayı yaşarken uzun süredir kafama takılan bir soruya cevap almak için küçük çaplı bir araştırmaya giriştim. İnsanları bu kadar kendinden geçiren takım sevgisi nasıl bir şey ve bu sevgi neden uç noktalarda yaşanıyor merak ettim.
Üç büyük kulüpten yola çıkarak sevginin enteresan değerler üzerine kurulu olduğunu gördüm.
Mesela, Galatasaraylı arkadaşlarıma sorduğumda istisnasız herkes ilk önce ‘Metin Oktay’ diyor. ‘Taçsız Kral’ ı biraz okuyunca da arkadaşlarıma hak vermedim değil. Duruşu ve rakibine duyduğu saygı, kendisinin de önünde bir ömür saygı ile durulmasını sağlayacak boyutta.
Fenerbahçeliler’in ise ilk söyledikleri isim geçen sene kaybettiğimiz ‘Ordinaryüs’ lakaplı ‘Lefter Küçükandonyadis’ oluyor. Lefter deyince Fenerli arkadaşlarım seslerinde bir titreme, boğazlarında bir yumru ile yutkunuyorlar.


Yazının Devamını Oku

Birlikten ‘Proje’ Doğar

4 Mayıs 2012
Projemefon.com’u belki duymuşsunuzdur. Henüz duymamış olanlar için kısaca bahsedeyim...

Site, belli bir konuda bir fikri, bir projesi olan ancak bu projeyi hayata geçirmek için yeterli miktarda parası bulunmayanlara bir fırsat yaratıyor. Projenizin konusu modadan teknolojiye, danstan filme, tasarımdan yayıncılığa her alanda olabiliyor. Destekçilerse, ilgilerini çeken ve fon sağlamaya değer buldukları projeye en az 10 TL olmak üzere çeşitli miktarlarla destek olabiliyorlar.
‘Neden hiç tanımadığım birinin projesine destek olayım?’ diye düşünürseniz; ilk olarak, destek miktarınıza göre projeyle ilgili hediyeler kazanabiliyorsunuz. İkincisi ve daha da önemlisi güzel bir hikayede gizli veya adı geçen bir kahraman,  heyecanla bir şeyler yapmak isteyen insanların umut ışığında bir huzme de siz oluyorsunuz. Kısacası sitede birlikten önce kuvvet, sonra da proje doğuyor.
Proje sahibinin ilk aşamada belirlediği süre sonunda, talep ettiği miktar toplanamazsa, destekçilerin destek miktarları hesaplarına iade ediliyor. Sonuçta da, proje sahiplerinden Orhan Kara’nın da tanıtım videosunda dediği gibi ‘projeme fon’ olmazsa,‘projeme son’ oluyor malesef...
Orhan Kara’nın projesi benim için iki kere değerli. Hem Ankara’dan çıkan bir proje olduğu için, hem de çekmeyi planladığı kısa filmde kadına şiddet gösteren erkeğin vicdanını sorgulayacağı için. Kadınların gördüğü şiddet ne eğitim düzeyiyle, ne de sosyo-ekonomik durumla birebir bağlantılı. Sözlü ya da fiziksel saldırının belli bir kalıbı, belli bir zümreye aitliği yok. Ancak, can sıkıcı bir genelleme var. Bu tip şiddet olaylarında ne yazık ki, genelde kadının bu şiddeti hak etmek için ne yaptığı, ne yapmış olabileceği sorgulanıyor. Bana kalırsa asıl ve tek sorgulanması gereken şey, Orhan Kara’nın sorgusunu yaptığı konu... Yani bunu yapan erkeğin vicdanı... İşte bu yüzden, bu proje çok değerli.
Bir de muhteşem tanıtım videosunu da unutmamak lazım... İzlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Gerekli destek sağlanabilirse harika bir iş çıkacağına ve bu emeğin yerini bulacağına eminim.

Yazının Devamını Oku

Mezuniyet günü için tüyolar

27 Nisan 2012
ÜNİVERSITELERDE final dönemi stresi daha yeni yeni başlasa da, bu yıl mezun olacak olan bir çok genç kız için “Mezuniyette ne giysem?” heyecanının çoktan başlamış olduğunu tahmin edebiliyorum.

Seçimlerinize yardımcı olabilmek için sezonun haute couture’larından sizin için birkaç küçük ip ucu topladım.
İlk olarak, bu gün için çok çalıştınız, çok emek harcadınız ve bu nedenle içerisinde rahatsız hissetmeden, eğlenebileceğiniz bir kıyafet seçimi yapmak önemli.
Şimdi gelelim stil detaylarına. Siyahtan uzak durmanız gerektiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hem bu güzel günün enerjisini siyahla örtmek anlamsız olacağı için, hem de bu sezon siyah renk, gece elbiselerinde en az kullanılan renk olduğu için. Genç kızlara anne öğüdü verir gibi yazmak istemiyorum ama, ilerde siyahı gerek iş hayatında, gerek davetlerde sık sık kullanacaksınız zaten. Ama bugün değil, bu sezon hiç değil.

Romantik tuvaletler

Elie Saab gece elbiselerinde bol bol kullandığı pastel tonlarıyla, bu sezon pastelin geri dönüşünde öncü oldu. Özellikle kabartma çiçeklerle süslü tuvaletler romantikliğiyle büyülüyor. Bu tip tuvaletlerin yaşınıza çok yakışacağından eminim. Elie Saab ve Valentino’nun bu sezon gece elbiselerinde ortak noktaları kabartma veya renkli çiçek desenleri ve belde kalan zarif fiyonklar. Her iki markanın da tasarımlarına bayıldım ve bir mezuniyet tuvaleti için bu tip detayların çok şık duracağını düşünüyorum.

Vücuda oturan çizgiler

Vücut tipinize göre hatlarını ortaya çıkaran bir tuvalet veya kabarık etek tercih edebilirsiniz. Bu sezon Elie Saab’da kabarık ve romantik tuvaletler varken, Versace’ın büyüleyici kreasyonundaysa vücuda oturan çizgiler hakim. Tabi ki yine kabartma çiçekler ve Valentino’nun da kullanmaktan hiç çekinmediği dantel detaylarla birlikte. Versace’nin ve Stephane Rolland’ın bu sezon sık kullanarak, gece elbiselerine hareket kattığı düz hatlı metal aksesuarları da unutmamak gerekir. Seçtiğiniz tuvalette metal detaylar yoksa da, büyük ve yine düz hatlı aksesuarlarla elbisenizi tamamlamaktan çekinmeyin.

Yazının Devamını Oku

Gerçek engel ne?

13 Nisan 2012
PEMBE yanaklı, sevimli oyuncak bebekler, mükemmel vücut ölçülerine sahip Barbie’ler veya son yılların en çok tartışılan oyuncaklarından biri olan Bratz’ler... Küçük kız çocuklarının vazgeçilmez oyuncakları. Bunlar ve benzeri oyuncakların çocuklar üzerindeki etkileri hep tartışılır. Son yıllarda bir tartışma konusu da engelli oyuncak bebekler üzerine. 2007 yılında İngiltere’de tasarlanan Down Sendromlu, tekerlekli sandalyeli veya kör bebekler olumlu tepkiler kadar, olumsuz eleştiriler de aldı. 1997 yılında üretilen Becky ise bambaşka bir tartışma konusu yaratmıştı. Becky, Barbie’nin yakın arkadaşı ve tekerlekli sandalyede. Tartışma konusu şu ki, Becky’nin tekerlekli sandalyesi Barbie’nin evinin asansörüne sığmıyor. Şikayet üzerine üretici firma Mattel, evi yeniden tasarlayacağını açıklıyor...
Bu oyuncaklarla ilgili haberleri ve çeşitli forumlarda engelli oyuncak bebekler için yapılmış olan yorumları okuduğumda farklı görüşlerle karşılaştım. Bazıları, bu tip oyuncakların engelli olmayan çocukların engellilere bakışlarını olumlu yönde değiştireceği görüşünde. Ayrıca engelli çocuklar için de bu bebeklerin durumu kabullenmede yardımcı olacağını düşünüyorlar. Ancak bu oyuncakların, engelli çocukları mutsuz edeceği ve daha agresif yapacağı görüşü de var.
Geçtiğimiz haftalarda Ankara Genç İşadamları Derneği’nin düzenlediği Angiad Kadın Platformu Ödül Töreni’ne katıldığımdan bahsetmiştim. Gecede, ödül alan değerli isimlerden biri olan Prof. Dr. Kalbiye Yalaz’la konuşma fırsatım oldu. Prof. Dr. Kalbiye Yalaz, çocuk nöroloğu ve aynı zamanda Gelişimsel Çocuk Nörolojisi Derneği kurucu üyelerinden. Kendisine engelli oyuncak bebeklerle ilgili ne düşündüğünü sorduğumda faydası olabileceğini ancak bu tip bir kararın mutlaka pedagogların ve çocuk psikologlarının görüşü alınarak verilmesi gerektiğini söyledi. Ve ekledi: ‘En gerekli ve etkili olansa engelli ve engelsiz çocukların bir arada eğitim görmesi.’ Bir arada eğitim görmenin, engelli çocukların kendilerini farklı hissetmemelerine yardımcı olurken, engeli olmayan çocuklar için de hayatları boyunca karşılaşacakları engellilerin ihtiyaçlarını anlamada öğretici olacağı kesin.
Oyuncaklar, eğitim veya engelsiz şehirler için gerekli düzenlemeler… Amaç, ne şekilde olursa olsun, engelli ve engelsizleri sosyal ortamlarda uyum içinde daha fazla bir araya getirmek olmalı. Asıl engel olan, uyumsuz şehirler ve önyargılar ortadan kalkmalı.
Ufak bir not
Bu hafta içi bir okuyucumdan geçen haftaki yazımla ilgili bir mail aldım. Mail genel hatlarıyla, neden Hürriyet Ankara ekinde İstanbul’da bulunan bir mekandan bahsettiğimle ilgiliydi.
Bildiğiniz gibi Hürriyet Ankara ekine internet üzerinden tüm Türkiye’den ulaşılabiliyor. Fakat Ankara ekinin yalnızca Ankara’lılar tarafından okunduğunu varsaysak dahi, Ankaralılar’ın Ankara dışına çıkmadıklarını düşünmek büyük haksızlık olurdu. Yirmisekiz yıldır Ankara’da yaşayan ve şehrini, şehrinin insanlarını çok seven bir Ankaralı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Ankaralılar gezmeyi, farklı yerler görmeyi sever. Çoğu gezisi iş için olsa bile araya keyifli bir yemek, kısa bir mola sıkıştırmayı ihmal etmez. Gittiği şehrin dokusunu, kültürünü merak eder. Kadınların kendi şehirlerinde bulunmayan alışveriş imkanlarına olan tutkularındansa hiç bahsetmiyorum...
Kısacası Ankara’da yaşamak, Ankara ekinde yazmak yalnızca Ankara’nın güzellikleri ile yetinmeyi gerektirmiyor bence. Bu görüşle, bundan sonraki yazılarımda da gittiğim gördüğüm her şehirdeki, her yerdeki güzellikleri, farklılıkları yazacağım size. Belki bir gün yolunuz düşer, tavsiyelerimi denersiniz ve beni anarsınız diye.
Yazının Devamını Oku

İstanbul’da bir cuma akşamı

7 Nisan 2012
GEÇTİĞİMİZ Cuma günü İstanbul’daydım. Yorucu ve stresli bir haftadan sonra, hafta sonunu karşılamak için, güzel bir Cuma akşamı yemeğinden daha doğru bir seçim olamaz sanırım.

Bu yüzden tavsiyeler üzerine Cuma akşam yemeği için Etiler’deki Kanzaq Restoran’a gittim. Kanzaq, son derece samimi ve keyifli bir mekan. Bu restoranda Cuma akşamlarını özel kılansa, yemekleri bizzat ünlü yönetmen Ezel Akay’ın yapıyor olması.
Açıkçası ilk önce, tavsiyelerin tümünün bir yönetmenin elinden yemek yemenin hoş olacağı fikriyle yapıldığını düşündüm. Tabi ki kimse bu fikrin hoş olmadığını söyleyemez. Fakat yemekler gelmeye başladıkça anladım ki, tavsiyenin asıl sebebi birbirinden farklı ve birbirinden güzel lezzetler. Öyle ki, menü, üzerinde oldukça düşünülerek hazırlanmış.
Uyum muhteşem
Bir önceki ve bir sonraki tatların uyumu muhteşem. Ayrıca, bir sonraki yemeğin tadını daha iyi almak için ara vermeniz gerektiği zaman yönetmeniniz pardon, aşçınız sizi uyarıyor. Tavsiyelere uyarsanız çok lezzetli ve keyifli bir akşam yemeği yiyeceğiniz garanti. Üstelik, daha önce hiç tatmadığınız birçok lezzetle burada tanışacağınıza eminim.
Bir Cuma akşamı İstanbul’a yolunuz düşerse, Kanzaq’ı mutlaka deneyin derim. Unutmadan, yemeklerin lezzeti biraz da cömertçe kullanılan baharatlardan geliyor. Bu yüzden Cuma günü akşam yemeğinden sonra ayrı bir programınız varsa, sorumluluk kabul etmiyorum.

Aysun Kaba ile stilini keşfet

MODA yazarı ve stil danışmanı Aysun Kaba’nın büyük bir heyecan ve istekle hazırladığı kitabı ‘Aysun Kaba ile Stilini Keşfet’ bu ay sonunda D&R mağazalarında satışa sunulacak.

Yazının Devamını Oku

Hoşgeldin bahar

31 Mart 2012
ÇOK uzun süren ve sert geçen bir kışın ardından sonunda baharı getirdik. Bu mevsimde güneşe pek aldanmamak lazım belki ama vitrinlerde baharlıkları görünce eminim siz de benim gibi aldanıyorsunuz bu yalancı bahara. Ama hiç merak etmeyin çok kısa bir süre sonra, siyah paltolarımızı uzun zaman için gözümüzün görmeyeceği yerlere kaldıracağız. Ve şimdi sıra bahar alışverişinde.
Son birkaç sezondur bizi neşelendiren neon renkleri çok sevdik. Gece mavileri, parlak sarılar, göz alıcı yeşiller. Fakat bu sezon pastel renkler öne çıkmış gibi görünüyor.
Özellikle Elie Saab’ın haute-couture’larında karşılaştığımız pastel tonlar, Calvin Klein, Fendi ve Lanvin kreasyonlarında ready to wear olarak da karşımıza çıkıyor. Neon renklerden pastel tonlara hızlı bir geçiş yapmak istemezseniz Burberry bu sezon size neon olmasa da pastelden daha canlı renkleriyle yardımcı olabilir.
Bu arada neon renkler de hala bizimle. Fakat biraz daha spor, biraz daha çocuksu halleriyle.
Kanto başlasın
Modanın, özellikle de kokteyl elbiselerinin vazgeçilmezi 20’ler bizleri davetlerde bu sezon da yalnız bırakmadı. Uzun inci kolyelerle kombin yapabileceğimiz 20’li yılların gece elbiseleri ile bu dönemin şıklığını ve zarafetini yakalayabiliriz. Etro, Gucci ve hatta Emprio Armani’de bu dönemin izlerini görebiliyoruz.
Kısacası püsküllü kanto elbiselerinizi hazırlayın.
Mavi, bu sezon pastel renklerin içinde en çok öne çıkan renk. Mavinin her tonu ve denizi, okyanusları hatırlatabilecek her türlü desen. Bu sezon üzerinde metalik renklerde pulları olan elbisenizle deniz canlılarını veya yosun desenleri olan eteğinizle denizin dibini hatırlatmaktan korkmayın. Akla, suyu ve içerisindeki tüm hayatla birlikte denizleri getirecek olan her türlü tasarım bu sezon bizimle. Alexander Mc Queen, Givenchy ve Chanel’de bu tonlarla ve su altı hikayeleriyle sık sık karşılaşabiliyoruz. O kadar ki, Givenchy’den Riccardo Tisci, tasarımlarını bir sörfçü ve denizkızının aşkını hayal ederek yapmış.
Deniz demişken, Marina modasını da hatırlamak gerek. Bu sezon yalnızca mavi yolculuk yapacaklar değil, hepimiz denizci ruhunu yaşatacağız.
En cesur trend
Kısacık bluzlar ve yüksek belli etekler veya pantolonlar bu sezonun değil belki ama yaz sezonunun en çok cesaret isteyen trendi olacak. Dolce&Gabbana’dan Emilio Pucci’ye, Nina Ricci’den Miu Miu’ya tüm markalarda bu kombinleri görüyoruz. Neden şimdiden yazdın derseniz, bir an önce spora başlamanız için. Unutmadan, buradaki püf nokta göbek deliğinin görünmemesi.
Son olarak bu sezonun olmazsa olmazları. İster pastel tonlarda, isterse neon renklerinde olsun bu sezon alacağınız bir ayakkabınız mutlaka en az iki renk içersin.
Kuru kafa detaylı herhangi bir aksesuar ya da giysi almayı da unutmayın. Alexander Mc Queen bu sezon da kuru kafa detayını bol bol kullanmış.
Yazının Devamını Oku