103 yıllık bir hayattan renkli hatıralar

Türk edebiyatının yurtdışında tanıtılması için akademisyen ve çevirmen olarak yıllarca emek vermiş bir isim Güzin Dino (İstanbul 1910 - Paris, 30 Mayıs 2013). İstanbul’da tanıştığı ve 1941 yılında Adana’ya sürülen Abidin Dino ile evlenebilmek için İstanbul Üniversitesi’ndeki akademisyenliğini yarım bırakıyor ve Anadolu’yu dolaşıyorlar. 1954 yılında yerleştikleri Paris’te Türk dili ve edebiyatı üzerine çalışmalarına devam ederek bir tür merkez görevini üstleniyor. Yunus Emre, Nâzım Hikmet ve Yaşar Kemal’den Fransızcaya çeviriler yapıyor, antolojiler hazırlıyor.

Haberin Devamı

Paris’teki evleri Türk edebiyatçılarının ve sanatçılarının dünyaya açılan kapısı oluyor. Kimler geçmiyor ki o kapıdan...

Daha önce anılarını ‘Gel Zaman Git Zaman’ kitabında kaleme alan Güzin Dino’nun Bahriye Çeri ile 2003-2011 yılları arasında yaptığı söyleşisi ‘Böyle Bir Hayat’ adıyla kitap olarak yayımlandı.

103 yıllık bir hayattan renkli hatıralar

Kitapta, Nâzım Hikmet’ten Yaşar Kemal’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Orhan Pamuk’a, Erich Auerbach’tan Picasso’ya, Chagall’a kültür, sanat ve edebiyatta yer etmiş pek çok yazar ve sanatçı çok özel tanıklıklarla anlatılıyor.

‘PİCASSO’NUN ATÖLYESİ’NDE BİR İSPANYOL, BİR TÜRK, BİR RUS

PARİS’e gittiği ilk yıllarda Abidin Dino bir süre ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso’nun seramik atölyesinde çalışır. Picasso’nun seramiklerinin röprodüksiyonunu yapar orada. Picasso kendi objelerini fırınladıktan sonra Abidin Dino’ya da kendi işlerini yapabilmesi için izin verir. Bir altı ay kadar aynı atölyeyi ünlü Rus ressam Marc Chagall da kullanır.

Haberin Devamı

Atölye ortamını şöyle anlatıyor Güzin Dino:

Chagall müthiş bir ressam tabii, beğeniyor Picasso’yu fakat hep de kavga ediyorlar. İkisi de huysuz, ağız kavgaları ediyorlar şakayla karışık.

103 yıllık bir hayattan renkli hatıralar

Bir gün Picasso diyor ki, üçümüz de aynı şeyi yapacağız. Bir eser yapıyorlar, aynı zamanda fırına koyuyorlar hepsi, sonra çıkıyor. Unuttum vallahi vazo muydu, kâse mi, tabak mı unuttum.

103 yıllık bir hayattan renkli hatıralar

Aynı objeyi yapacaklar. Ertesi gün geliyorlar. Picasso diyor ki, ‘Bak aynı tabak, biri Türk, biri İspanyol, öteki de Rus’ diyor. Bağırıyor tabaklar ben Rus’um, Türk’üm, İspanyol’um diye...”

Picasso’nun seramik atölyesinde çok iyi para kazansa da bir süre sonra ayrılmaya karar veriyor Abidin Dino, “Ben burada kalırsam ezileceğim bu ikisinin arasında. Benim resim de yapmaya zaten vaktim yok” diyerek.

Haberin Devamı

FUZÛLİ’Yİ KURTARALIM

NÂZIM Hikmet’in Paris ziyareti Güzin Dino’nun anılarında önemli bir yer tutuyor. Kurtuluş Savaşı Destanı’nın şairi Nâzım’ın Paris’te trenden iner inmez söylediği ilk cümle ve sonrasında yaşadıkları bir olay, onun Türk kültürüne büyük bir önem verdiğini gösteriyor: 

“Telaşla bekliyoruz, gelemedi bir türlü, her neyse, yıl 58 oldu. Gar du Nord’da fotoğrafçı, dergici, gazeteciler grup, bekliyoruz. Gecikme oldu, kafede oturduk hatta hep beraber. Neyse tren geldi, ben göz gezdiriyorum vagonlara. Bir baktım Nâzım, yarı beline kadar sarkmış, kasketini de hafifçe kaldırmış, hep öyle yapardı. El sallıyor, ‘Güzin!’ diye sesleniyor. ‘Fuzûlî’yi kurtaralım’ diye bağırıyor. İndi, sarıldık, gazeteci soruyor heyecanla: Ne diyordu? Ben de söyledim: “Fuzûlî 16. yüzyıldan bir şair.” Neden kurtaracak? Anlattı: ‘Azeriler millî şair olarak kabul ediyorlarmış, heykeli dikilecekmiş, aman kurtaralım, bizim şairimiz’ diye, öyle milliyetçi yönleri vardı. Diğer hikâyeyi kendi anlattı: Gittiği her otelde Türk bayrağı astırıyor.

Haberin Devamı

POLİS DE OLSA SARILIR ÖPÜŞÜRÜM

Nâzım’la çok tatlı ilişkilerimiz vardı. İlk gelişinde, çekiniyoruz da. Akşam ayrılıyoruz. Burada Türk polisleri de etrafta dolaşıyor, biliyoruz. Tedirgin oluyoruz. Abidin dedi ki, ‘Aman, seni denemek için bir Türk boynuna sarılırsa falan ilgi gösterme, polis olabilir...’ Nâzım kızdı, ‘Deli misin’, dedi, ‘bir Türk bana sarılacak da ben onu iteceğim, polis de olsa öpüşürüm onunla...’

FRANSA’DA YAŞAMIYORSUN BU KADAR AHKÂM KESEMEZSİN

1958 yılında Paris’e giden Nâzım Hikmet’in sağlığı pek iyi değildir. Buna rağmen o dönem Fransa’daki grevleri, işçi hareketlerini yakından takip eder. Hatta Dino çiftinin bütün uyarılarına rağmen çocukça bir inatla Paris’teki gösterilere katılmak ister. Bir tanıdıklarının balkonundan gösterileri izlerler. Ertesi gün komünist Fransız gazetelerin yazdıkları karşısında hayal kırıklığına uğrar. Citroen fabrikasına grevi desteklemek için gider. Orada tartıştığı kişilerden biri onun hapisten çıkartılması için başlatılan imza kampanyasını dünyaya duyuran ünlü şair Louis Aragon’dur:

Haberin Devamı

103 yıllık bir hayattan renkli hatıralar

“Kahvelerden birine gittik, saygıyla karşıladılar sendikacılar. Oturduk, Nâzım hemen başladı tartışmaya. Çok iyi Fransızca konuşurdu, hele politik tartışmada kelimeleri çok iyi bilirdi. ‘De Gaulle protestosu nasıl oldu?’ dedi. ‘Eh, pek kalabalık toplanmadı’ dediler. ‘Peki gazeteyi okudunuz mu?’ Ses çıkaramadılar. Nâzım bir kıyameti kopardı, siz neden tepki vermiyorsunuz diye. Pierre ile bakışıyoruz, nasıl çıkacağız bu işten... Adamlar haklı da buluyorlar bir taraftan. Sonra Aragon ile tartıştılar, epeyce sert, o herkesin aklında kaldı zaten. Aragon, ‘Sen Fransa’da yaşamıyorsun, bilemezsin, bu kadar ahkâm kesemezsin’ deyince Nâzım çok kızdı.”

Yazarın Tüm Yazıları