Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Bizim insanlarımız

Kaderimizi önce genetik yapımız, sonra içine doğduğumuz ev, aile ve ülke tarihimiz, üzerinde yaşadığımız coğrafya ve toplumun benimsediği kültürel yapı yazar. Kültürel yapı her toplumda birbirinden farklı özellikler taşır ve o toplumda bir düzen sağlamaya çalışır.

Haberin Devamı

Zamanla o düzenin bazı kuralları toplum tarafından benimsenir, bazıları zaman içinde dışlanır ve böylece bir düzen kurulur.

‘İDEAL’ DUYGULARIMIZ

Toplumlarda kültürün değerli bulduğu duygular teşvik edilir, değersiz olanlar solar, körelir, bastırılır. Kültür denen kolektif yazılım sosyal düzenin devamı için hangi duyguların sağlıklı ve yararlı, hangilerinin sağlıksız ve zararlı olduğunu belirler. Kültürümüzde değerli olan duygular, zamanla bizim kendimizi iyi hissetmemiz için aradığımız ideal duygular haline gelir.

Ne hissetmem gerekiyor sorusunun cevabını kültür verir. Özellikle çocuk yetiştirmede bunlar çok önemlidir. “Ayıp” diyerek utanç duygusu harekete geçirilir ve çocuğun toplum normlarına uyması sağlanır. “Cıss” diyerek merak ettiği her şeye yaklaşması engellenmeye çalışılır, çocuğa şüphe aşılanır. “Babana söylerim” diyerek korkutulan çocukların zihninde bu söz gelecekte polise söylerime doğru dönüşür ve otorite karşısında korku aşılanır. Erkek çocuklara “Bir tane de sen vursaydın, sakın altta kalma” diyerek hakkını savunması gerektiği, kızgınlığı saldırganlıkla ortaya koymanın doğal olduğu mesajı verilir. Kız çocuklara da bunun tam tersi mesajlar verilerek otoriteye boyun eğmek, başkaları için fedakârlık yapmak, öfkesini olabildiğince bastırmak öğretilir.

Haberin Devamı

‘AYIPLANMAZ, KINANMAZ’

Bizim kültürümüzde namus önemlidir. Namus kadınlar için bir utanç vesilesi olurken, erkekler için bir şeref, bir onur meselesidir. Belki de bu yüzden namus meselesi diyerek eşini, sevgilisini, kızını ya da kardeşini öldüren katillerin çoğu teslim olur. O, aslında toplumun ondan beklediğini yapmış, onurunu kurtarmış, namusunu temizlemiş biri olarak görür kendini. Azılı bir katil olmasına rağmen bu kişiler cezaevlerinde itibar görürken aileleri de yaşadıkları çevrede ayıplanmaz, kınanmazlar.

Bizim insanlarımız

ONUR KÜLTÜRÜ

SOSYAL normlar, değerler ve beklentiler sadece nasıl davranmamız gerektiğini değil, nasıl hissetmemiz gerektiğini de öğretir bize. Örneğin vefa bizim kültürümüzde olumlu bir davranış biçimi olarak kabul edilirken Amerikan kültüründe kendi ihtiyaçlarını geri plana atma olarak algılanır ve hoş karşılanmaz. Onlar bireysel mutluluk peşindeyken bizim insanımız sevilen, takdir edilen biri olmayı her zaman tercih eder. Bizler için üzüntü, utanç gibi olumsuz duygular değerlidir. Çünkü yardımlaşmayı arttırır, merhamet ve şefkat uyandırır, insanları yakınlaştırır.

Haberin Devamı

Yine bizim kültürümüzde “kötü gün dostu” çok değerlidir. İyi gün dostları ise pek sevilmez. Bizden daha mutlu olanı değil, mutsuz olanı anlamak, ona üzülmek ya da yardım etmek isteriz.

BİREYSEL MUTLULUK

Türk toplumunda yapılan korku araştırmalarında, özellikle çocuk ve gençlerde “Anneme babama bir şey olursa, ölürlerse...” korkusu ilk sırayı alırken İngiliz çocukların en çok korktuğu şey “Ya bana bir şey olursa, ya ölürsem” korkusudur. Yani onlar önceliği kendilerine verirken bizler ebeveynlerimize veririz.

Amerikan toplumu bireysel mutluluğu her zaman ilk sıraya alır ancak son yapılan araştırmalar orada bile iyi giden uzun vadeli ilişkilerin mutlulukta önemli olduğunu vurgulamaya başladı. Demek ki bireysel mutluluk arayışı o kadar da işe yaramıyormuş. Mutluluğu ilişkilerde arayan bizim gibi kültürler demek ki mutluluğu doğru yerde arıyor.

Haberin Devamı

Batı toplumları daha gürültücü ve hareketli, Doğulular ise daha sakin jest, mimikler ve ses tonuyla iletişim kurar. Amerikalılar daha enerjik ve hareketli bir doktoru, Asyalılar ise daha ciddi, oturaklı doktoru güvenilir bulur. Yani Batı’da çökkünlük, Doğu’da taşkınlık olumsuz hatta anormal bulunur.

UTANCIMIZ VE ÖFKEMİZ

Türk kültürü bir onur kültürüdür. Onur kültüründe utanç ve öfke, öne çıkan iki duygudur. Utanma, yaşanan olayda bizim rolümüz olduğunu, öfke ise başkasının rolü olduğunu düşündüğümüzde ortaya çıkar. Utancı daha çok kadınlar, öfkeyi erkekler sahiplenir.

Şeref daha çok erkeklerin sahip olduğu saygınlık, itibar, sadakat, cesaret ve ailesini geçindirebilme gücünü yansıtır. Namus ise genellikle kadınlara atfedilen cinsel saflığı, iffeti, derli toplu olmayı ifade ediyor. Yani onurun cinsiyete özgü kodları vardır.

Haberin Devamı

ONUR KÜLTÜRÜNÜN TEMELİ

Onur kültürü Türkçede tam olarak altta kalmamayı anlatır. Hem hakaretin hem de iyiliğin altında kalmamak... Kültür değerlerimizden olan “karşılıklılık” yani yapılan iyiliğe ya da kötülüğe bir an önce karşılık verme isteği, bizdeki onur kültürünün temelini oluşturur. Bu kültürün diğer bir yansıması dikkatimizin kendimize değil, dışarı dönük olmasıdır. Başkalarının gözündeki saygınlığımız bizim kendimize verdiğimiz değerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu saygınlığı kazanmak ya da kaybetmek rekabet etmeyi, hızla karşılık vermeyi gerektirir. Hızla verilen bu karşılığın uzun vadeli saygınlık sağlayacağı inancı, onur kültürünün temelini oluşturur. Bu kültür öfke, gurur ve utanç duygularıyla beslenir. Hakaret karşısında gözü dönen ya da yapılan bir iyiliğe, imkânlarının ötesinde karşılık vermeye çalışan kişinin davranışları, onur kültürüne hastır.

Haberin Devamı

İşte bu yüzden bizim ülkemizde namus cinayetlerinin sayısı giderek artarken bir yandan da kendimiz aç da gezsek bize yapılan bir daveti misliyle ödemeye çalışıyoruz.

TOPLUM BUNU FISILDAR

Buradan hareketle, son yıllarda giderek artan kadın cinayetlerine dönecek olursak bir kadının eşini ya da sevgilisini reddetmesi, ondan ayrılmaya kalkışması, erkeklerin onurunu kırar. Kadınlar da erkek tarafından reddedildiğinde, terk edildiğinde, aldatıldığında birçoğu buna çok üzülür, uzun süre acı çeker ancak onu terk eden ve acı çektiren erkeği öldürmek, bunu bir şeref meselesi haline getirmek aklına gelmez. Acısını içinde yaşar.

Erkeğin ise böyle durumlarda ilk aklına şey onu reddeden, terk eden, aldatan kadına zarar vermek olur çünkü içinde yaşadığı toplumun, belki de binlerce, on binlerce yıl önce koyduğu kurallar ona bunu fısıldar. Kendine güveni, işi gücü, hayatla kurduğu önemli bağlantıları olan, daha uygar erkekler bu fısıltıyı genelde duymazdan gelir. Öfkesine yenilmez ve acısını içinde yaşar ve ilk fırsatta onu mutlu edecek başka bağlantıların peşine düşer, kaldığı yerden hayatına devam eder. Daha çok kırsal kesimin, geleneksel yöntemlerle yetiştirilmiş erkek çocuklarının bir kısmı kolayca büyük şehirlere uyum sağlayıp çok başarılı olurken bazıları bunu yapamaz.

O ERKEK HEP ÖFKELİDİR

Yoksulluk, işsizlik, toplumun itibar ettiği bir mesleğe sahip olamama, maddi yetersizlik de bunda önemli rol oynar. İşi, gücü, itibarı, cebinde parası olmayan erkek her zaman hem içinde yaşadığı çevreye hem de kendine öfkelidir.

Hayata karşı yenildiğini hisseden erkek, öfke kontrolü konusunda yetersizdir. Hayat zaten onda ne onur bırakmıştır ne de şeref. Hayat ona arkasını dönmüş, elini attığı her yerden boş dönmüş, kendiyle gurur duyamamış, hem ailesi hem de toplum ona hiç itibar etmemiştir. Bir de namusu elden giderse, bir kadın bile onu terk etmeye, başka erkekleri tercih etmeye kalkarsa namusunu da yitirecektir. Bir kadın bile... Kadını hiç gözünü kırpmadan öldürür, başı dik cezaevine girer, hiç olmazsa namusunu temizlemiş biri olarak orada saygı görür. Çoğunun zaten kaybedecek bir şeyi kalmamıştır.

DAHA UYGAR, SEVECEN, MERHAMETLİ, EŞİTLİKÇİ BİR TOPLUM İÇİN...
ÖNCE KENDİMİZDEN BAŞLAMALIYIZ

EĞER içinde yaşadığımız toplumun kurallarını yeniden inşa etmek, daha uygar, daha sevecen, daha merhametli, daha eşitlikçi bir toplum olmak istiyorsak ki sanırım bunu hepimiz istiyoruz, işe kendimizden başlasak keşke. Kimseyi kendimizden ne aşağı ne de yukarı görmeden, en yakın çevremizden başlayarak, -buna çocuklar da dahil olmalı- birbirimize öncelikle saygı göstersek... Bize saygısız davrananlara benzer tepkileri biz de verirsek onlara yeni şeyler öğretemeyiz.

Bu ülkeyi hepimiz seviyoruz. Burası bizim evimiz, bizim yuvamız, yurdumuz. Onu daha güzel, daha yaşanır hale getirebilmek, sonraki kuşaklara doğru yolu göstermek, bizim görevimiz zaten.

Bu yazı hazırlanırken sevgili İdil Sevil’in “Türkün kalbi nasıl çarpar” adlı kitabından alıntılar yapılmıştır. Çok güzel bir kitap, herkese öneririm.

SEVGİYLE KALIN

HAFTAYA görüşmek üzere hoşça kalın...

Sizler de bana drgulserenb@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz. 

Yazarın Tüm Yazıları