Dr.Başak Demiriz

Deliriyor muyum?

14 Ocak 2016
“Acaba ben de şizofren miyim? Ya ben de şizofren olursam? Ya şizofren olduğumu anlamazsam?” Akıldan bir türlü atılamayan bu gibi sorular, şizofreniden ziyade başka bir hastalığın habercisi: Obsesif Kompulsif Bozukluk...

Danışan: Bir arkadaşımın kardeşine şizofreni teşhisi kondu. O günden beri uykularım kaçtı. Bütün gün aklımda hep aynı sorular var: “Acaba ben de şizofren miyim? Ya ben de şizofren olursam? Ya şizofren olduğumu anlamazsam?” Sürekli internete giriyorum, araştırıyorum, şizofren olduğuma dair hiçbir belirti yok ama aklımdan atamıyorum.

 

Dr. Başak: İnternetten neler öğrendiniz?

 

Danışan: Şizofren hastaları hayaller görürmüş ama onları gerçek sanırmış, olmayan kişilerle konuşurmuş, sesler duyarmış. Aslında beni en çok rahatlatan şeylerden biri de; şizofren olanlar asla hasta olduklarını kabul etmezlermiş. Hatta gördüklerine, duyduklarına inanırlarmış. Bir de çok tuhaf bir şey okudum internette; keşke okumaz olsaydım. Şizofreni hastaları kendilerini gıdıklayamazmış. Çünkü insan kendi yapacağı şeyi önceden bilirmiş ama şizofreni hastalarında böyle olmuyormuş. Bunu tam anlamadım ama şimdi bende takıntı oldu, sürekli kendimi gıdıklamaya çalışıyorum. Ortaya çok saçma bir görüntü çıkıyor. Çaktırmadan yapmaya çalışıyorum ama bazen yakınlarım görüyor. Bu sefer daha da çok korkuyorum, “Böyle acayip şeyler yaptığıma göre deliriyorum” diye düşünmeye başlıyorum. Çok fena bir duygu, bu duygudan bir türlü kurtulamıyorum.

 

Dr. Başak: Nasıl bir duygu yaşıyorsunuz?

 

Yazının Devamını Oku

2015’in psikoloji almanağı

24 Aralık 2015
En sık karşılaşılan psikolojik sorunlar neler?

En sık karşılaşılan psikolojik sorunlar neler? 2015’te bu köşede en çok hangi sıkıntıları masaya yatırdık? Bunların gelecekte de tekrar etmemesi için neler yapılması, nelere dikkat edilmesi gerekiyor? İşte yanıtları... Şimdiden herkese mutlu yıllar...

1 Günlük aktivitelerinizin içine günde sadece 1 tane iyi hissettiren, sağlıklı bir aktivite eklediğinizde her şey değişir. Kendisine zaman ayırmayan insanlar stresini azaltamaz. Stresli ve yorgun olunca da kendisine zaman ayırmak istemez ve bu kısır döngü günler, hatta yıllarca devam edebilir.
Oysa seçtiğiniz sağlıklı aktivite, sizi mutsuz eden günlük kısır döngü içinden çıkışınızın anahtarıdır.
Hayatınızda anlamlı bir değişime yol açar. 2015’te bunu yapabildiniz mi? 2016’da tekrar denemeye ne dersiniz?
2 Aybaşı Öncesi Disfori (sıkıntı, gerginlik, stres) Bozukluğu; adet döneminde kadınların yaşadığı ruhsal sıkıntıların bilimsel adı.
Buna göre, kadınların çoğu adet döneminden önceki hafta belirgin duygusal değişkenlik, öfke, kişiler arası çatışma problemleri, umutsuzluk, gerginlik, olağan etkinliklere karşı ilgide azalma, odaklanmakta güçlük, uyuşukluk, kolay yorulma, uyku düzeninde değişiklik, bedende şişkinlik, yeme isteğinde değişiklik gibi şikayetler yaşarlar.
Adet döneminde olan kadınlara bu dönemlerde hoşgörülü olun.

Yazının Devamını Oku

Dayak yasak!

17 Aralık 2015
2015 yılının son günlerinde katıldığım bir toplantı sayesinde “2016 yılında yapmak istediklerim, hayallerim, hedeflerim” listemin en başında yer alacak maddeyi belirledim: Çocuklara dayak yasak olmak zorunda! Daha da geç olmadan, hemen ve elbirliği ile bu yasağın 2016’da yürürlüğe girmesi için çalışmak şart...

2015 yılının son günlerinde katıldığım bir toplantı sayesinde “2016 yılında yapmak istediklerim, hayallerim, hedeflerim” listemin en başında yer alacak maddeyi belirledim: Çocuklara dayak yasak olmak zorunda! Daha da geç olmadan, hemen ve elbirliği ile bu yasağın 2016’da yürürlüğe girmesi için çalışmak şart...

Geçen hafta Ankara’da, fiziksel cezanın yasaklanması için bir yol haritası hazırlamak amacıyla, Yüksek Öğretimde Rehberliği Tanıtma ve Rehber Yetiştirme Vakfı (YORET), Uluslararası Çocuk Merkezi (ICC), İsveç Konsolosluğu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi işbirliğiyle bir yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Çocuğa Bedensel Cezalandırmayı Sonlandırmak için Küresel İnisiyatif Koordinatörü Peter Newell ve Stockholm Üniversitesi Çocuk Hakları Merkezi’nden Doç. Dr. Pernilla Leviner, toplantıda çarpıcı bilgiler aktardı.
Bedensel ceza üzerine yapılan 200’ü aşkın bilimsel araştırma, dayağın zararlarını yıllardır ortaya koymakta: Bedensel cezanın saldırganlık, suça yönelme, zihinsel sağlık sorunları, yetersiz bilişsel gelişim ve aile içi şiddet gibi durumlarla güçlü bir bağlantısı var.
Bedensel cezaya karşı yasağı ilk uygulayan ülke, 1979 yılında İsveç.

DAYAĞIN YASAKLANMASI ANAYASAL BİR ZORUNLULUK

Yazının Devamını Oku

Sağlıklı boşanma

10 Aralık 2015
Boşanma vakaları her geçen yıl artıyor. Ve bu sancılı süreç, çoğu ailede ciddi travmalara sebep oluyor. Peki sağlıklı boşanmanın yolu var mı?

Boşanma vakaları her geçen yıl artıyor. Ve bu sancılı süreç, çoğu ailede ciddi travmalara sebep oluyor. Peki sağlıklı boşanmanın yolu var mı? Boşanma psikolojisi üzerine çalışan psikologlar, boşanma sürecinin çeşitli aşamaları olduğunu ve her aşamanın insan üzerinde değişik etkiler yarattığını söylüyor. Bu aşamaları bilirseniz, neyi neden yaşadığınız sizin için daha anlamalı olabilir. Belki de böyle daha kolay baş edebilirsiniz.

Danışan: Eşimle boşanma kararı aldık. Bu uzun yıllardır üstünde düşündüğüm ama bir türlü adım atmaya cesaret edemediğim bir konuydu. Özellikle bu yıl kafamın içinde uzun uzun evirip çevirdim ama artık çıkış yolu bulamadım ve eşime boşanmak istediğimi söyledim. Çok kavga ediyoruz, çok ayrı düşünüyoruz, birbirimizi dinlemiyoruz, yıpratıyoruz. Hem kendi ruh sağlığımız için hem de çocuklarımızın huzuru için böylesinin daha hayırlı olacağını düşünüyorum. O nedenle size danışma nedenim eşimle barışmak veya evliliğimi kurtarmak değil. Ben medeni insanlar gibi boşanmak, ayrılığın ardından iletişim içinde kalabilmek, çocuklarımız hakkında konuşabilmek istiyorum. Belki “Evliyken iletişim kuramıyordunuz, boşandıktan sonra nasıl kuracaksınız” diyebilirsiniz. Haklısınız, bunun ne kadar mümkün olabileceğini bilmiyorum, çünkü şu anda kedi köpek gibi sürekli kavga ediyoruz. Yine de belki bir yolunu öğrenebiliriz diye umut ediyorum. Sağlıklı boşanmanın yolu var mı?
- Dr. Başak: Boşanma psikolojisi üzerine çalışan psikologlar, boşanma sürecinin çeşitli aşamaları olduğunu ve her aşamanın insan üzerinde değişik etkiler yarattığını söylüyor. Bu aşamaları bilirseniz, neyi neden yaşadığınız sizin için daha anlamlı olabilir. Belki de böyle daha kolay baş edebilirsiniz. Siz şu an karar aşamasındasınız ve kararınızı eşinize bildirdiniz. Bu bildirim aşamasında genellikle herkes eteğindeki taşları döker, bugüne kadar konuşulmayanlar konuşulur, hesaplaşmalar başlar.
Danışan: Gerçekten öyle oluyor. Hesaplaşma bitmiyor ve sürekli suçlamalar var.
- Dr. Başak: Konuyu ailenize söylediniz mi?
Danışan: Evet, çekirdek ailemiz yani anne-babalar ve kardeşler biliyor.

Yazının Devamını Oku

Dikkat bozukluğu ve hiperaktivite hakkında bilinmesi gerekenler...

26 Kasım 2015
En yaygın çocuk problemlerinden biri olan dikkat bozukluğu ve hiperaktivite (ADHD: Attention Deficit Hyperactivity Disorder), çocukluk çağında ortaya çıkmakla beraber ergenlikte ve yetişkin çağda da devam edebiliyor. Araştırmalar, dünya üzerinde çocuk ve ergenlerin yüzde 5’inde, yetişkinlerin ise yüzde 2.4’ünde bu bozukluğun olduğunu gösteriyor. 

* Çocuklarda ortaya çıkma yaşı ortalama olarak 7’dir.* Gün geçtikçe, teşhis konulan kişilerin sayısının arttığı gözleniyor fakat bunun nedenleri net olarak bilinmiyor. 

* Tedavi edilmediğinde kişinin hayatını zorlaştırıyor. Depresyon, kaygı bozukluğu, özgüven eksikliği, agresyon gibi psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkma riskini artırıyor, ayrıca kişinin akademik, sosyal ve iş hayatında çeşitli problemler yaşamasına yol açabiliyor.

 * Nedenleri kesin olarak bilinmiyor. Bununla beraber, son araştırmalar, ailesinde dikkat bozukluğu ve hiperaktivite olan çocukların bu rahatsızlığı yaşama riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. 

* Dikkat bozukluğunu teşhis etmek için özel bir test yok. Fakat kişinin dikkat bozukluğu ve hiperaktivite sıkıntısı yaşadığını ortaya çıkarabilecek standart kriterler var.

* Teşhis koyabilmek için bütün şikayetlerin 12 yaşından önce de var olması ve şikayetlerin değişik ortamlarda kendini göstermesi gerekiyor.

SIKLIKLA GÖRÜLENŞİKAYETLER NELERDİR

Yazının Devamını Oku

TEOG sınavına girecekler, size bir mesajım var!

20 Kasım 2015
Önümüzdeki hafta yapılacak TEOG sınavları, arkadaşlarının ve senin kaygı, heyecan, korku, stres gibi olumsuz duygular yaşamanıza neden olabilir.

Ama unutma, aslında kaygını bu kadar artıran, senin kendi düşüncelerinden başka bir şey değil. Öncelikle “TEOG sınavında başarılı olamayacağım” tarzında olumsuz düşünceleri, felaket öngörülerini aklından çıkarmalısın.

Önümüzdeki hafta yapılacak TEOG sınavları, arkadaşlarının ve senin, doğal olarak kaygı, heyecan, korku, stres gibi duygular yaşamanıza neden olabilir. Bütün bu duyguların yoğunluğu ise kişiden kişiye değişir; kimi 10 üzerinden 4-5 kaygı yaşarken, kimi 10 üzerinden 9-10’lara çıkabilir.Eğer sen de 9-10 kaygı yaşıyorsan, kaygını azaltmanın yollarını deneyebilirsin. Çünkü kaygı bu kadar yoğun yaşandığında oldukça rahatsız edici bir duygudur. Sadece zihnini yormakla ve dikkatini dağıtmakla kalmaz, bedeninde de çeşitli etkilerini yaşayabilirsin; miden bulanabilir, bağırsakların bozulabilir, kalbin çok hızlı çarpabilir, ellerin terleyebilir. Bazı öğrenciler bu tepkileri yaşadıklarında daha da heyecanlanır. Oysa bu yaşadıklarının hepsi yoğun kaygı yaşandığında bedeninin verdiği normal tepkilerdir.

KAYGIYA NEDEN OLAN TEK ŞEY SENİN DÜŞÜNCELERİN

Sana bunun nedenlerini kısaca anlatacağım: Olaylarla ilgili düşüncelerin, örneğin ‘TEOG sınavında istediğim gibi yapamayacağım’ şeklinde bir düşünce, sende yoğun kaygı duygusu yaratabilir. Böyle yoğun bir kaygı ortaya çıkar çıkmaz beynin bedenine otomatik sinyaller yollar: “Ortada bir tehlike var, bu tehlikeyle ya savaşacak ya da kaçacaksın.”Bedenine gelen bu sinyaller seni otomatik olarak kaçmaya ya da savaşmaya hazırlar, kasların harekete geçer, kaslarına daha fazla kan gidebilmesi için kalbinin daha hızlı kan pompalaması gerekir ve bunun için kalbin daha hızlı çalışır, sen de kalbinin daha hızlı attığını fark edersin. Bütün bunlar olurken daha sık nefes alırsın, daha gergin olursun ve bedenin çok çalışıp ısındığında bu sefer bedenini soğutmak için ter bezlerin devreye girer ve terlersin. Bedeninde ortaya çıkan bu tepkiler seni daha da fazla kaygıya sürükleyebilir. Şimdi dur!Önce düşüncelerinden başlayalım. Çünkü fark ettiysen kaygına neden olan tek şey aklından geçenler, yani senin düşüncelerin. Kendine ne dedin? “TEOG sınavında istediğim gibi yapamayacağım.” Arkadaşına böyle bir cümle söyler miydin? Söyleseydin o ne hissederdi? Bunun yerine ona ne derdin? Ona “Hiç merak etme, bütün soruları doğru yapacaksın” gibi gerçekçi olmayan bir şey söyleyerek kandırmanı istemiyorum tabii... Ama bir falcı bilmişliğiyle “Sınavda istediğin gibi yapamayacaksın” tarzında moralini yerle bir eden bir cümle de çok gerçekçi değil. Hiçbirimiz sınavda neler olacağını bilemeyiz. Falcılar da dahil! Bu ikisi yerine daha doğru, gerçekleri anlatan bir cümle bulman gerek. Örneğin... “Bugüne kadar çok çalıştın, elinden geleni yaptın, sınavda da elinden geleni yapacaksın ve sonuç ne olursa olsun dünyanın sonu değil.” 

ÇOK YOĞUN KAYGI YAŞIYORSAN BÜYÜKLERİNDEN YARDIM İSTE!

Yazının Devamını Oku

Zorbalığa sıfır tolerans gösterin

6 Kasım 2015
Kötü niyetle yapılan bir davranış veya zorbalık insanlarda psikolojik yaralara neden olabilir.

Çocuğunuz zorbalık ile karşı karşıya gelmiş olabilir. Böyle bir durumda da çocuğunuza zorbalık karşısında nasıl davranması gerektiğini öğretmelisiniz.

 

Patavatsızlık, kabalık, kötülük ve zorbalık... Hepimiz sosyal ilişkilerimizde bu dört davranıştan birine mutlaka maruz kalmışızdır ve farklı derecelerde kızgınlık, çaresizlik ve mutsuzluk gibi duygular yaşamışızdır.

Bazı insanlar bu tip davranışlar karşısında kendisini koruyabilir bazıları ise koruyamaz. Çok kibar biri patavatsız, kaba biri karşısında ne yapacağını bilemeyebilir, donup kalabilir. ‘Çok kilo almışsın, sen ne yaptın?’ diyen bir kişiye ne cevap verirdiniz? Ya da ‘sizin yaşadığınız yerde hayatta yaşayamam’ şeklinde bir yorum karşısında ne yapardınız? Bu tip basit bir kabalığı, patavatsızlığı ‘sinir’ olsanız da unutmak kolaydır.
Diğer yandan kötü niyetle yapılan bir davranış veya zorbalık insanlarda çok daha kalıcı etkiler yaratır, psikolojik yaralara neden olabilir.

HASSAS NOKTA ERKEN MÜDAHALE

Neden insan böyle davranır, kötü mü doğar, yapısı mıdır, karakteri midir, diye merak ediyor olabilirsiniz. Yapılan araştırmalara göre bu davranışlar, öğrenilmiş davranışlardır. Çocuklar bu davranışları, aile içinde, okulda, mahallede çok küçük yaştan itibaren gözleyerek, maruz kalarak öğrenirler. Bunun aslında umut verici olduğunu düşünebiliriz.

Yazının Devamını Oku

Helikopter anne-babalar: Çocuklarınıza zarar veriyorsunuz!

30 Ekim 2015
Helikopter ebeveynlik kavramı 1990’larda ortaya çıktığında, üniversite çağındaki çocuğunun üstüne aşırı derecede eğilen, bir “helikopter” gibi tepesinde bekleyen anne-babayı tarif etmek için kullanılmıştı. Günümüzde bu terim, her yaştaki çocuğa aşırı ilgi ve müdahale gösteren ebeveynleri tarif etmek için kullanılıyor.


Çocuğunuzun odasını kaç yaşında olursa olsun siz mi topluyorsunuz?Ödevlerini yaptığınız oluyor mu?Düşük not aldığında “Üzülme bu kadar, ben yarın okula gider öğretmeninle konuşurum” diyerek onu avutur musunuz?Gün içinde onunla defalarca telefonla konuşur musunuz?Canı sıkılınca onu eğlendirmek için ne yapacağınızı şaşırır mısınız?Başkalarıyla yaptığı tartışmalarda onu korumaya çalışır mısınız?Okulda problem yaşadığında, öğretmeni de dahil, her zaman başkalarını mı suçlarsınız?Okulda kitabını, ödevini unuttuğunda hemen okula koşup alır mısınız?İsteklerine “hayır” diyebilir misiniz? Yoksa her istediğini yapabilmek için elinizden geleni yapar mısınız?Çocuğunuzun yerine cevap verip onun başarı hikayelerini anlatır mısınız?Çocuğunuzu evde babasıyla bile yalnız bırakmakta zorlanıyor musunuz?Oyunlarda, yarışlarda kaybetmesine ondan daha fazla üzülüyor musunuz?Çocuğunuz işyerinde haksızlığa uğradığında patronu ile konuşmaya çalışıyor musunuz?Aileniz, arkadaşlarınız dünyanın merkezine çocuğunuzu koyduğunuzu söylüyorlar mı?Çocuğunuzun hikayelerinden bahsederken onun adını kullanmak yerine “biz” diyor musunuz?Kendi kendine yemeğini ısıtabileceği yaşa geldiğini bildiğiniz halde aç kalmasından korkup eve koşuyor musunuz?Kendi programınızı onun programına göre sürekli değiştiriyor musunuz?Lise/üniversite çağındaki çocuğunuzu sabahları siz mi uyandırıyorsunuz?Bu soruların çoğuna olumlu cevap verdiyseniz siz de bir “helikopter” anne-babasınız. 

BİR YETİŞKİN NASIL YETİŞTİRİLİR
Helikopter ebeveynlik kavramı 1990’larda ortaya çıktığında, her işini kendi yapabilecek yaşa gelmiş, üniversite çağındaki çocuğunun üstüne aşırı derecede eğilen, bir “helikopter” gibi tepesinde bekleyen anne-babayı tarif etmek için kullanılmış. Günümüzde bu terim, her yaştaki çocuğa aşırı ilgi ve müdahale gösteren ebeveynleri tarif etmek için kullanılıyor.Dünyanın en prestijli üniversitelerinden Stanford Üniversitesi’nin dekanlığını yapmış olan Julie Lythcott-Haims, üniversitesine kabul edilen öğrencilerin zeki, başarılı ve kağıt üstünde her şeyiyle mükemmel gözüktüklerini fakat kendilerine bakmaktan aciz olduklarını anlatıyor.“Bir Yetişkin Nasıl Yetiştirilir” adlı bir kitap yazan Julie Lythcott-Haims, ailelerin gittikçe daha da fazla çocuklarının hayatlarının içinde olduğunu, gün boyu defalarca telefonla konuştuklarını, mesajlaştıklarını ve çocuklarının okullarda karşılaştıkları her zorluğu kişisel olarak çözdüklerini söylüyor. Teknoloji, özellikle akıllı telefonların da bu durumda önemli bir etken olduğunu söyleyen birçok uzman, artık çok küçük yaşlarda bile kullanılan bu telefonları anne ile çocuk arasında bir türlü kesilemeyen göbek bağına benzetiyor. 

Yazının Devamını Oku