Bülent Boğ

Saatli bomba

28 Mayıs 2003
18 yaşındaki liseli, NBA'de beklenen verimi sağlayamaz veya sakatlanırsa, hem takımını, hem de sponsorunu ateşe atacak. Ama ABD'de sponsorlar bunu göze alıp, marka yaratıyor. Bizdeki sponsorluk kavramı ise ışığı gördüğün yıldızı parlatmak değil, parlayanı cilalamak. NBA'de Play-off kadar gözlerin odaklandığı diğer konu 26 Haziran'daki draft. Draftın ilk sırasında Amerikalıların yeni Michael Jordan gözüyle baktığı ve Cleveland'ın tercih hakkını kullanacağı LeBron James var. İkinci sıra Sırp Darko Milicic (Detroit), üçüncü sıra ise Carmelo Anthony'nin (Denver). Bu üçlü draftın gözdeleri. Onlar aslında drafttan önce sponsorlar arasında bir yarışa yol açıp, kapışıldılar. Milicic AND 1, Anthony, Nike ile anlaştı. Son bombayı ise profesyonelliğe geçiş aşamasındayken en yüksek anlaşmaya imza atan basketbolcu unvanını alan James patlattı. Reebok, Adidas ile çekişen Nike, 7 yıllık sponsorluk anlaşmasıyla James'e 90 milyon dolar (135 trilyon lira) verdi.

Peki, 18 yaşında bir gence 7 yıl için 135 trilyon lira verilir mi? NBA'de veriliyor. Aslında verilmesi de gerekiyor. Eğer sporcuya destek olunacak ve bir yıldız yaratılacaksa bu yapılıyor, yapılmalı da. James, NBA'in yeni markası olacak. O, sezonluk biletleri, formaları sattıracak, TV anlaşmaları yaptıracak. Yani kendisi kazanırken, takımına saha dışında da kazandıracak.

Endişeli bekleyiş

Bunları kazandıracak, ama kaybettirebilecekleri de var. Takımların Genel Menajerlerinin en büyük endişesi, James'in yerine getirilemeyecek isteklerde bulunması. Çok akıl hocasının ve uzlaşılması zor bir ailesinin olması tedirginlik yaratıyor. Ama korkularının en büyüğü, daha NBA vitrinine çıkmadan, büyük bir şöhretin kucağına atılan James'in koçu tarafından disipline edilememe ihtimali.

Yani aslında James bir anlamda piminin çekilmesini bekleyen bir bomba. Olur da istenmedik şekilde bu pim yerinden oynarsa, yaşanacak patlama büyük bir yıkıma yok açabilir. Belki, umulan başarı elde edilemeyecek, takımı ondan yararlanamayacak. Belki, James'in yaşayacağı şanssız sakatlıkla, sponsoru Nike milyonlarca doları ateşe atmış olacak. Ama onlar bunu göze alıyor. Çünkü bir marka yaratılacaksa, bu yıldızı aslında onlar yaratıyor. 2-3 yıldır bir çok menajerin takip ettiği James'i onlar da uzun süredir izliyor. Bu iş için ekipleri var, yatırımı boşuna yapmıyorlar.

Yıldızı cilalamak

Türkiye'de ise durum Amerika'dan çok çok farklı. Bizdeki sponsorluk kavramının altında yatan, ışığı gördüğün yıldızı parlatmak değil, parlayanın üstüne yatırım yaparak cilalamak.

Örneğin Milli Takımımız. 2000 yılında Milli Takımımız'ın, Sport International, GMC, Wrangler, Cacharel, Pınar Su gibi sponsorları vardı. Ama hepsi ürün ve malzeme sponsoru. Ev sahipliği yaptığımız Avrupa Şampiyonası öncesi, 2001'e girerken, Wrangler ve GMC'ye Garanti, AND 1, Altınyıldız dahil oldu.

Bu sponsorlar arasında ikisinin önemi farklı. Garanti, maddi anlamda sponsor. AND 1 ise yaptığı araştırma ve incelemeler sonrası ‘‘Türkiye Avrupa Şampiyonası'nda ilk dörde girer’’ diyor ve 4 yıllık bir anlaşma yapıyor. Neticede, AND 1 tahmininde yanılmadı ve Avrupa ikincisi olduk. Başarının ardından 2002 Dünya Şampiyonası öncesi ise bu sponsorlara Mercedes ve Turkcell eklendi. Turkcell'le Milli Takımımız ikinci bir maddi sponsor kazandı.

Atletizmde Süreyya Ayhan örneği var. Tüm dünya gözünü üzerine çevirene dek sponsor bulamamış, zorluklarla mücadele etmişti. Başarı gelince de hemen sponsoru buldu.

Pırıl pırıl gençler

Basketbol Yıldız Milli Takımımız'da geleceğin 12 Dev Adam'ı olarak görülen Ersan, Cenk, Oğuz, Emre, Yasin gibi gençler var. Geçtiğimiz haftalarda sayın Doğan Hakyemez, çeşitli vaadlerle bu gençlerimiz üzerinden rant sağlamak isteyen menajerleri gündeme getirmişti. Oysa bu gençlerimiz şimdiden kendilerine gerçek anlamda destek elini uzatacak sponsor bulsalar, bundan en kazançlı çıkacak olan Türk basketbolu ve firmalar olur.

Sponsor ile başarının mutlaka doğru orantısı var. Ama gelecek vaadeden büyük yıldızları sponsor desteğiyle yaratmak daha kolay.


Sponsorluğa bizden iki örnek


Süreyya Ayhan

Bayanlar 1500 metredeki atletimiz, geçen yıl Avrupa şampiyonluğu ve iki Golden League birinciliğiyle dikkatleri üzerine çekti. Bunun sonucunda da sponsor buldu.


12 Dev Adam

A Milli Basketbol Takımımızın, 2001 Avrupa Şampiyonası öncesi sponsorları sınırlıydı. Evsahipliği yaptığı bu şampiyonadaki ikincilik sonrası sponsor akınına uğradı.


FIBA kuralları değiştirdi


FIBA, geçen hafta sonu Porto Riko'da yaptığı toplantısı sonucu, 1 Ekim'den geçerli olmak üzere oyun kurallarında 3 önemli değişiklik yaptı. 2006 Dünya Şampiyonası'na katılacak takım sayısını 16'dan 24'e çıkaran FIBA, bu yıl test amacıyla başlayacak kulüpler için Bayanlar Dünya Ligi organizasyonunu düzenlenmesini kararlaştırdı. FIBA'nın kural değişiklikleri şöyle:

24 saniye kuralı: Top havadayken 24 saniyenin dolduğunu belirten uyarı sesi duyulduğunda, top çembere değerse, oyun durdurulmayacak ve devam edecek.

Mola: 5 mola hakkına sahip olan her takım, bunların ikisini ilk yarıda, 3'ünü de ikinci yarıda periyot gözekmeksizin kullanabilecek. Uzatmada ise 1 mola hakkında değişiklik yapılmadı.

Hava atışı: 1 ve 3. periyotlar ile uzatma bölümü hava atışı ile başlayacak. Ancak yeniden hava atışı gerektiren pozisyonlarda bu atış yapılmayacak. Top dönüşümlü olarak el değiştirecek.



Ribaund ve fast-break


MEHMET Okur'un da formasını giydiği Detroit Pistons, NBA'in derin kadrolarından birine sahip olması ve güçlü savunma anlayışıyla Play-off'ta umut veriyordu. Ancak, New Jersey karşısında derin kadro da, takım oyunu anlayışı da çaresiz kaldı. New Jersey Nets'e, Doğu Konferansı finalinde 4-0'lık seriyle NBA finali yolunu açan ribaundlardaki ve fast-breaklerdeki ezici üstünlüğü oldu.

Çemberden dönen topu alamadığınızda rakibe ya hücum, ya da ikinci bir sayı şansı tanıyorsunuz. Detroit'in alamadığı her top, potasında yeni bir sayı şansına dönüştü. New Jersey, hızlı hücumlarla rakibi gafil avladı. İki takım arasındaki serinin ilk maçında ribaundda 48-43 üstünlük sağlayan New Jersey, fast-breakte 28-4'lük bir sayı farkı yakaladı. Yani maç boyu ürettiği 76 sayının yaklaşık yüzde 30'u fast-breaklerden geldi.

San Antonio farklı

İkinci maçta New Jersey'in 51-36 ribaund üstünlüğüne rağmen fast-break sayılarını 15-7'ye çekerek Detroit bir nebze olsun direndi. Ama ilk maçta olduğu gibi son hücum kurbanı oldu. Son iki maçta 50-39 ve 51-27'lik ribaund, 32-4 ve 19-0'lık fast-break sayıları New Jersey'in farklı galibiyetinin anahtarları oldu.

Şimdi 4 Haziran'da başlayacak final serisinde New Jersey, büyük olasılıkla San Antonio Spurs ile karşılaşacak. Dallas karşısında seride 3-1 önde olan San Antonio, hem pota altındaki ribaund yarışında, hem de fast-breaklerde Detroit gibi etkisiz kalacak bir rakip değil.
Yazının Devamını Oku

Kader anları

20 Mayıs 2003
<B>DETROİT</B> önünde bitime 1.4 saniye kala attığı basketle New Jersey'e 76-74'lük galibiyeti getiren Jason Kidd'e maçtan sonraki röportajlarda en çok sorulan soru, ‘‘Kariyerinin en büyük atışı mıydı?’’ oldu. ‘‘Hayatım boyunca hedefim hep kazandıran basketi atmak’’ diyen Kidd'in ilk iki röportajdaki yanıtı ‘‘Hayır.’’ Üçüncüde ise ‘‘Neden olmasın?’’ Jason bu atışla maçın yıldızı oldu, hem de 19'da 13 atışı kaçırmasına rağmen.

Basketbolda oyunun kader anları vardır. 30 yaşındaki Kidd, kendine güven duygusunun ve kararlılığın eseriyle bu anı çok iyi kullandı ve kendisinden yaklaşık 20 cm uzun Mehmet Okur'un üzerinden müthiş bir atış yaptı. Aslında iki tip yıldız var. Birincisi, onlara sürekli yıldız (Michael Jordan, Shaquille O'Neal gibi) dersiniz. Gözünüz, hep onun üzerindedir. Sayılarıyla, smaçlarıyla oyunun itici gücü olur, maçı yönlendirir. Bir de kader anlarındaki becerileriyle oyuna ağırlıklarını hissettiren anlık yıldızlar vardır. Kidd her zaman yıldız. Detroit'i yıkan Kidd'in son saniye basketi kadar, onun ateşlediği fast-breaklerde New Jersey'in 28-4'lük sayı üstünlüğü önemli bir faktördü.

Şans ellerine geldi

Detroit'te yıldız olma şansı Mehmet'in de ellerine geldi. Maçın üç kader anı ve üçünde de Mehmet vardı. İlk periyotun son 2.5 dakikasına oyuna girdiğinde takımı 18-6 gerideydi. Ardarda bir üç sayı attı, 2 serbest atış ve yine üçlükle bir anda fast-breaklerden, o ana kadar 10 sayı yiyen takımı için büyük bir itici güç oldu. Mehmet'in gayretiyle Detroit skoru 22-16'ya getirip farkın açılmasını ve belki de oyunun kopmasını engelledi.

Oyunun diğer iki kader anı son 1.4 saniyeye sıkıştı. Mehmet, önce Kidd'in o kendisini kahraman yapan son sayısını kesemedi. Ardından Detroit'in 1.4 saniyede sonuçlandırmak zorunda kaldığı ve kenardan oyuna soktuğu topta son hücumu iki kez değerlendiremedi. Mehmet'in son topta yaşadığı başarısızlık, şanssızlık da, tecrübesizlik de olabilir. Ancak, Mehmet'in yerine o pozisyonda daha güçlü biri, bir Shaq veya Tim Duncan olsa, o top ilk tipte sayıya dönüşebilirdi.

Fizik gücü yetmedi

Yıldız olmak için kader anında yeteneklerini konuşturmak kadar atletik bir yapıya da sahip olmak gerekiyor. Mehmet, henüz NBA temposunu tam anlamıyla kaldıracak fizik güçte değil. Ancak onun gelecekte Detroit'in en büyük yıldızı olacağı kesin. Rick Carlisle de bunun farkında ki, oyunun en kritik anlarında çaylak olmasına rağmen Mehmet oyundaydı.

Peki, Kidd zoru başarırken, 3 kader anındaki Mehmet niye New Jersey'in yıldızının yaptığını yapamadı. İşte iki ustanın bu konudaki yorumları:

YALÇIN GRANİT

Mehmet, Detroit için büyük şans

New Jersey'de Jason Kidd'in kendisine aşırı güven hissetmesi için herşey mevcut. İki takım arasındaki fast-break farkı önemli. Her topu Kidd'e veriyorlar. O takımın lideri, kralı. Onda müthiş bir özgüven var. Son attığı çok güç bir sayıydı, ama özgüven sayesinde sayıya çevirebildi ve bunda şans faktörü de onun lehineydi.

Mehmet'e gelince... Önü çok açık. Neden mi? Maçı seyrederken fark etmiyorsun ama, sonra sonra algılıyorsun ki, herkes siyah. Sahada ondan başka beyaz olarak sadece dansçı kızlar var. Detroit, NBA takımlarının bulamadığı bir şansı yakaladı. Mehmet'le NBA'deki siyah tabloya beyazla renk katacak.

Ne var ki, Detroit Mehmet'e ilk senesinde, kendisine özgüven sağlayacak imkanı tanımıyor. Takım oyunu oynuyoruz diyorlar, ama herkesi durdurup, çaylak Tayshaun Prince ile Corliss Williamson'a abartılı birebir oynama şansını tanıyorlar. Mehmet'in ise yetkisi yok. Bu takımda Mehmet'e göre hazırlanmış oyun yok. Mehmet oradaki gücünü kendi gayretiyle elde ediyor. Bu gücü yavaş yavaş alıyor. Üç sayılık atışları, Amerikalılar içinde bile en iyisi. Onun gibi üç sayı atan Dirk Nowitzki var. Dallas'ta bütün oyun Nowitzki'nin üzerine kurulmuş. Mehmet'in üzerindeki kısıtlama kalkmalı, ona insiyatif verilmeli. Bu gerçeği gelecek sezon teknik kadronun görmesi ve yerine getirmesi çok muhtemel.

Nowitzki örneği

Maçın son saniyesine gelirsek. Kenar yönetimin her saniyeye göre hazırlanmış oyun planları vardır. Bitime 4-5 saniye olsa, o son oyunu yapmayacaklardı. Ancak son 1 saniyede pas yapmadan sayı şansı gerekiyordu.

Guarda verseler topu sürecek ve büyük ihtimalle şut atmaya vakit kalmayacaktı. Son çare olarak kenar oyununu alley-hoopla tamamlama girişimine yöneldiler. Mehmet topa daha eline dokunur dokunmaz sayı şansı oldu. Bu oyun onların iyi hazırlandıklarını gösteriyor, ancak Detroit bu fırsatı değerlendiremedi. Kidd için ne söylediysek Mehmet için aksini söylemek lazım. Şansı da yoktu, özgüveni de. Seneye oyun onun üzerine kurulursa, bu pozisyonlarda topu çemberin içine vurur. Mehmet'in önünde Nowitzki örneği var. Nowitzki'nin yolunda gitme ve star olma şansı çok fazla.

ESAT YILMAER

Hücumda etkin rol almalı

Maçın kader anlarında birbirinden farklı iki isim vardı. Bunlardan birincisi kurt ve lider oyuncu tipi diyebileceğimiz Jason Kidd. Kidd, tipik bir tecrübeli oyuncu gibi son topu son derece yürekli ve kararlılıkla kullandı. Bu anlarda deneyimli oyuncunun sorumluluk almasının ne demek olduğunu herkese gösterdi.

Mehmet ise NBA'de ilk yılı olmasına karşın maçın önemli bölümlerinde sahneye çıktı. Detroit'in sıkıntı çektiği anlarda oyuna girip peşpeşe bulduğu sayılarla takımını yeniden maça ortak eden Mehmet'e şans kader topunu da getirdi. Belki o pozisyon Mehmet için hazırlanmış bir oyun sonucunda o noktaya gelmedi. Ancak Detroit'li oyuncular 1.4 saniye kala çaresizlikle bir alley-hoop pas denediler. Topu biraz dengesiz alan Mehmet'in tiplemesi sayıya dönüşmeyince, Detroit ilk maçı yitirdi.

Şans faktörü

Şimdi burada Mehmet'in çaylaklığı değil biraz şanssızlığı vardı. Çünkü o topu son derece dengesiz yakaladı. Haliyle de iki tiplemesi de istediği gibi olmadı. Ancak Detroit takımında Mehmet'e olan güven, onun önünün çok açık olduğunun kanıtı. Yeter ki, Mehmet tüm çaylakların çektiği figüran oyuncu pozisyonundan daha fazla sorumluluk alan oyuncu statüsüne geçsin. Gün geçtikce gelişen Mehmet fizik direncini artırıp, hücumda daha etkin rol aldıkca Detroit'in gücü de artacaktır.
Yazının Devamını Oku

Muhteşem ikili

13 Mayıs 2003
Yapılan bir ankette konferans yarı finallerine kalan takımlar arasında kimin şampiyon olacağı soruluyor. Kobe-Shaq ikilisine güvenden yüzde 29 oyla Lakers yanıtı çıkıyor. REAL Madrid bugün dünyanın en pahalı ve en gözde futbolcularını kadrosunda bulunduruyor. Bir Ronaldo, bir Zidane, bir Figo, bir Roberto Carlos, her takımın kadrosunda görmek isteyeceği, dünya futbolunun en gözde yıldızları. Hangi takım bu futbolcular elinde olsa kendini banko şampiyon gibi görmez. Real yabancılar ve yıldızlar üzerine kurulu bir takım, ama beklenen uyum ve açık ara başarı yok. NBA'de ise durum farklı. Özellikle Los Angeles Lakers için söylenecek tek şey var; onların yaptığının benzeri yok. Çünkü sadece Kobe Bryant ve Shaquille O'Neal üzerine kurulu bu takım, ‘‘Başarı takım oyunuyla gelir’’ olgusunu çürütüyor. Lakers'ın San Antonio'yu 99-95 yendiği önceki geceki serinin 4. maçında yaklaşık 18 dakika takımlarında bu ikiliden başka kimse sayı üretemedi. Ama Lakers Kobe-Shaq ikilisiyle oyundan kopmadı. Sonuçta bu ikili 99 sayının yaklaşık yüzde 64'üne imza attıkları bu maçı Lakers'a kazandırıp, konferans finali yolunda umutları taze tuttular.

Başarının garantileri

İnternette yapılan bir ankette konferans yarı finaline kalan takımlar arasında kimin şampiyon olacağı soruluyor. Sonuçta, seride önce 2-0 yenik duruma düşmesine rağmen oyların yüzde 29'unu alan Lakers, yine en büyük favori. İkinci sırada yüzde 20 ile Sacramento, üçüncü sırada da yüzde 19'la San Antonio yer alıyor. Yani, şu anda skoru 2-2 yapan Lakers gerideyken bile herkesin bu takıma, daha doğrusu Kobe-Shaq ikilisine olan güveni yüksek. NBA'de geçen hafta Kobe'nin Minnesota'nın yıldızı Kevin Garnett'a Şubat ayındaki All-Star maçı sırasında Lakers'a gelmesi önerisinde bulunduğu gündeme geldi. Ancak gelecek sezon sonuna kadar Minnesota ile sözleşmesi olan All-Star'ın MVP'si ünlü forvet bu teklifi kabul etmemiş. Bir de kabul etmiş olsa, herhalde Lakers'ın karşısında kimse duramaz.

Sırp istilası

NBA,
son yıllarda yabancı oyunculara yöneldi. Bu sezon 34 ülkeden 65 yabancı forma giydi. Ağırlık 8 basketbolcu ile Sırbistan-Karadağ'lılardaydı (Eski adıyla Yugoslavya). Amerika basketbolda ekol olan bu ülkenin sporcularını birer birer NBA'e getiriyor. Sırbistan-Karadağ Milli Takımı'nın da yıldızları olan Vlade Divac, Predrag Drobnjak, Marko Jaric, Zeljko Rebraca, Peja Stojakovic gibi isimler NBA takımlarının kadrosunda.

NBA'de bir yanda Play-off heyecanı yaşanırken, gözlerin çevrildiği diğer nokta da 26 Haziran'daki 2003 Draftı. Drafttaki listesindeki aday 58 basketbolcunun, 14'ü Avrupa, 3'ü Güney Amerika'dan. Avrupalılar için de yine çoğunluk 5 basketbolcuyla Sırbistan-Karadağlılar’da. Slavko Vranes, Blagoto Sekulic, Aleksander Pavlovic, Zarko Cabarkapa ve en önemlisi Darko Milicic drafttaki Sırplar. Ancak bu adaylar arasında birisi var ki, o da Milicic, hepsinin önüne geçiyor. O, ABD'lilerin bu sezon hayranlık duyduğu ve merakla beklediği LeBron James'in ardından draft listesinde 2. sırada. Henüz 17 yaşında. NBA, bu basketbolcuyu öyle istiyor ki, draft için geçerli olan yabancı oyuncunun yaşının 18 olması şartı bile masaya yatırıldı. Drafttan 6 gün önce 18'ine girecek Hemofarm Vrsac'ta oynayan Milicic, 2.13 boyunda ve takımında pivot olarak oynatılıyor. Ancak o, NBA için mükemmel bir power forvet ve small forvet olarak görülüyor.

Garnett gibi

Uzun kollarıyla Garnett'ın bir benzeri. O da zaten kendisinin Garnett ile kıyaslanmasından hoşlanıyor. Small forvetlere göre güçlü ve uzun, power forvetlere göre ise uzun ve hızlı. Potaya yüzü dönük oyunda oldukça etkili. Sol elini kullanıyor, ama sağ eli de aynı verimlilikte. Fast-breaklerde, driblinglerde göz kamaştırıyor ve mükemmel smaç yapıyor. 10 yaşındayken basketbola başlayan Milicic, 15'inde Hemofarm ile sözleşme imzalamış. Milicic'in bu yıl 100 bin dolar kazandığı söyleniyor, ancak draftta 3 yıllık garantiyle 11 milyon dolarlık sözleşme yapması bekleniyor.

Draftta birinci sıradaki James Denver, Milicic Cleveland, üçüncü sıradaki, NCAA'de Syracuse'u şampiyonluğa taşıyan Carmelo Anthony 3. sırada Toronto için öngörülüyor. Ancak üç takım arasındaki sıralama bugün değişebilir.

NBA'de bir maç sırasında nabız yoklamışlar ve ‘‘Darko Milicic kim?’’ diye sormuşlar. Herkesten farklı yanıt çıkmış. 25 kişiden ancak biri basketbolcu diyebilmiş. Ancak hepsi LeBron James'i tanımış. Gelecek sezon herkes Milicic ismini daha yakından tanıyacak.
Yazının Devamını Oku

Sevimli hırsız

6 Mayıs 2003
O hiçbir zaman bir Michael Jordan, bir Karl Malone, bir Shaquille O'Neal gibi popüler olmadı. 41 yaşında, 19 yıl formasını giydiği Utah'taki kariyerini asist ve top çalma istatistiklerinde rekorlarla noktaladı. Her maçta yıldız yaratan özverisiyle kraldı. NBA Play-off'unda ilk turun ardından konferans yarı finallerindeki tabloya baktığımızda geçen sezondan çok farklı olmadığını görüyoruz. Hele Batı Konferansı'nda, takımlar yanında yarı final eşleşmeleri bile aynı. Doğu Konferansı'ndaki iki fark ise, yarı final eşleşmeleri ile geçen sezonki New Orleans Hornets (Charlotte Hornets) yerine Philadelphia'nın New Jersey, Boston ve Detroit ile birlikte turu geçmesi.

Doğu ile devam edelim. Geçen yıl konferans finalinde eşleşen Boston ile New Jersey bu kez yarı finalde kozlarını paylaşacak. New Jersey geçen yıl konferans finalinde 4-2 ile geçtiği Boston'a bu sezon da lig maratonunda yaptıkları 4 maçta, 3-1 üstünlük sağladı. Jason Kidd, Kenyon Martin gibi önemli silahları olan New Jersey, karşısında Boston Paul Pierce, Antoine Walker ve Tony Delk'e güveniyor. Bu oyuncuların yarı finaldeki performansları eşleşmenin kaderini belirleyecek.

Iverson durdurulursa

Geçen yıl Boston'a yarı finalde elenen Detroit ise bu kez Philadelphia karşısında final yolunu açmaya çalışacak. İlk turda Orlando karşısında Tracy McGrady gibi bir yıldızı susturarak, Play-off'ta 3-1 geriden gelip turu geçen 7. takım olan Detroit, Philadelphia'nın büyük kozu Allen Iverson'ın da hızını kesebilirse, amacına ulaşmada önemli bir avantaj sağlayacak. Başarılı savunma anlayışıyla dikkat çeken, normal sezondaki 4 maçta 2-2'lik skor elde eden iki takım arasındaki çarpıcı bir özellik de Play-off'ta ilk kez karşı karşıya gelmeleri.

Batı Konferansı'nda ise geçen yıl yarı finalde 4-1'le geçtiği Dallas karşısında bu sezon ligde de rakibine 3-1 üstünlük sağlayan Sacramento tura yakın takım olarak görülüyor. Özellikle Portland karşısında çok yıpranan ve 3-0'dan turu kaybetme tehlikesiyle yüzyüze gelen Dallas'ın kaderi Alman yıldızı Dirk Nowitzki ile Steve Nash'in performanslarına bağlı. Hidayet Türkoğlu'nun fazla şans bulamadığı Sacramento'nun kilit isimleri ise Chris Webber ile Peja Stojakovic.

Büyük eşleşme

Batı'da, daha doğrusu NBA'de herkesin üzerine odaklandığı eşleşme ise LA Lakers ile San Antonio arasında. Kobe Bryant ve Shaquille O'Neal'in eşleşmedeki ağırlıklarını hissettirmeleriyle Minnesota engelini önce zorlansa da geçen Lakers, geçen yıl yarı finalde San Antonio'ya 4-1'lik üstünlük sağlamıştı. Bir önceki sezon da konferans finalinde rakibini 4-0'la geçmişti. Her ne kadar, Lakers bu sezon ligde rakibine 4 maçta da yenilse de, bu maçlardan ikisinde Shaq'ın olmadığı gözönüne alınırsa, herşeyin farklı olacağı kesin.

San Antonio-Lakers eşleşmesinin bir çarpıcı özelliği de San Antoino'da David Robinson'ın normal sezonun ‘‘En Değerli Oyuncu’’su seçilen Tim Duncan ile birlikte NBA'in en iyi pivoti Shaq'a karşı son kez mücadele edecek olması. Bu eşleşme, NBA'e veda edecek 39 yaşındaki ‘‘Amiral’’ lakaplı Robinson'ın belki de son Play-off maçları olacak.

40'lık efsaneler

Amiral'in vedası aslında NBA'de bir devrin sonu. Çünkü kariyeri MVP, En Değerli Savunma oyuncusu gibi ödüllerle süslü ünlü pivot, hasta olan ancak basketbola dönme çabalarındaki Hakeem Olajuwon dışında NBA'in 50 En Büyük Oyuncusu listesindeki, kariyeri noktalanmak üzere olan son yıldızı. 50 en büyüğün, NBA'deki son temsilcileri Michael Jordan, Karl Malone ve John Stockton, geçtiğimiz günlerde basketbola veda etti veya bu kararlarını açıkladılar.

Onlar 40 yaşına ulaşmış olmalarına rağmen NBA'deki son sezonlarında performanslarıyla takımlarını başarılara sürükleyen yıldızlardı. Özellikle Stockton, hani ismi fazla ön planda olmayan gözükmeyen, sadece jeneriklerde geçen kahramanlar vardır ya, işte onlardan biriydi. O, 50 büyük arasında yer alsa da hiçbir zaman, bir Jordan, bir Shaq, bir Malone gibi popüler olamadı. Sıra dışı bir yaşamı yoktu. Adı skandallara karışmadı. Saç stili hep aynıydı. Ama o, görev adamıydı. Asistleriyle arkadaşlarını sayı için besler, çaldığı toplarla rakibini yıpratırdı. 41 yaşında NBA'in en yaşlı basketbolcusu olmasına rağmen, bu sezon Malone ile birlikte Utah'ı Play-Off ilk turuna kadar taşıdı.

Rekorlara imza

Stockton geçen hafta Sacramento serisi sonrası basketbola veda kararını birden açıkladığında takım arkadaşları başta herkes şoke oldu. Ancak en büyük şoku yaşayan 18 yıldır asist yaptığı Malone'du. Malone'un, kararını kendisinden bile saklayan Stockton için yaptığı ‘‘Her maçta, arkadaşlarını yıldız yapan bir yıldıza alışmıştım. Artık salonlarda onun gibi biri olmayacak’’ açıklaması Stockton'ın gerçek kimliğinin en büyük belgesi.

Stockton, 15.806 asist, 3.265 top çalma ile NBA tarihinin bu istatistik dallarındaki 1 numarası. Bundan sonra da bu rekorların kolay kolay kırılamayacağı görüşü hakim. O, NBA'e adım attığı Utah'ta 19 yıl forma giyerek -ki 17 sezon her maçta sahaya çıktı- bir takımda en uzun süre forma giyen basketbolcu olarak tarihin sayfaları arasına girdi.

Stockton'ın özverisi

Yetenek yanında basketbolda önemli bir faktör de fiziki gücü kullanabilmek. Jordan, Malone, Stockton ve Robinson gibi yıldızlar NBA'de fizik gücün dengeli kullanılmasıyla 40'lı yaşlarda bile büyük işlerin yapılabileceğini belgelediler.

Utah'ın Stockton ve Malone'un boşluklarını doldurması çok zor. Özellikle Stockton tüm basketbolcular için örnek alınması gereken bir yıldızdı. O makinenin önemli bir dişlisiydi. Atmaktan çok, attırmayı düşünen, özveriyi ön planda tutan bir point-guarddı. NBA'de onun gibisi yok. Belki de kolay kolay gelmeyecek. Türk basketbolu da atmaktan çok attırmayı düşünüp, Stockton'ın topa sahip olma isteğini gösteren, ‘‘Arkadaşlarını yıldız yapan’’ özveride bir yıldıza sahip olduğunda başarı çizgisinin daha da yükseleceği bir gerçek.
Yazının Devamını Oku

Bataklıkta bir gül

29 Nisan 2003
Bir çocuk düşünün ki, 12 yaşında babasını kaybetmiş. Bir çocuk düşünün ki, annesi hırsızlık suçundan sık sık cezaevine girip çıkıyor. Bir çocuk düşünün ki, ağabeyi uyuşturucu ve tecavüz suçlarıyla hapiste. Ve o çocuk bugün NBA'de Yılın Çaylağı... NBA'de gözler, Minnesota Timberwolves ile Los Angeles Lakers arasındaki Play-off serisi üzerinde odaklandı. Ancak bu seri kadar çarpıcı diğer konu geçen hafta açıklanan ‘‘Yılın Çaylağı Ödülü’’ydü. Phoenix Suns'ın çaylağı Amare Stoudemire, 2002 Draftı'nda ilk sırada seçilen Houston Rockets'ın Çinli pivotu Yao Ming'i gölgede bıraktı. Geçen yıl 9. sırada draft edilen Stoudemire, yıllar sonra liseden doğrudan lige gelerek bu ödülü almayı başaran ilk çaylak oldu. Ancak onun bu başarısından çok, nasıl bir ortamdan bugüne geldiğinin öyküsü, ibret verici. Stoudemire, tam anlamıyla bir bataktan sıyrılıp, bugün 20 yaşında bir yıldız oldu.

Kimilerine göre onun Ming'i gölgede bırakmasının en önemli nedenlerinden biri (istatistiksel olarak hemen hemen aynı başarıyı gösterseler de) takımı Phoenix'in Play-off'a kalırken, Houston'ın bu başarıyı gösterememesi. Ama dedik ya, içinden çıktığı hayat ona bu ödülü zaten fazlasıyla hakettiriyor.

Suç batağında bir yaşam

Bir çocuk düşünün ki, 12 yaşında babasını kaybetmiş. Bir çocuk düşünün ki, annesi hırsızlık suçundan sık sık cezaevine girip çıkıyor. Bir çocuk düşünün ki, ağabeyi uyuşturucu ve tecavüz suçlarıyla hapiste. Bir çocuk düşünün ki, hayatının şekillendiği yıllar, tam bir kaos, belirsizlik ve suç batağında geçiyor.

Stoudemire, 14 yaşında basketbola başladığında yaşadıkları ise bu ortama benzer felaketler, olumsuzluklarla dolu. Florida Lise Aktiviteleri Birliği (FHSAA), 2 yılda 6 okul değiştirmek zorunda kalan Stoudemire'ın basketbol oynamasına izin vermiyor. Çünkü güvendiği insanlar başına bir sürü çorap örüyor.

100 dolarlık rüşvet

Stoudemire, kardeşinin arkadaşı Travis King'in koçluk yaptığı Adidas'ın kampına katılıyor. Ancak Orlando'da koçluk yapmak isteyen King, onu koz olarak kullanıyor. King ile ilişkisini kesip, bu işten sıyrılırken, Nike'ın temsilcisi George Raveling'in, Stoudemire'ın cezaevindeki annesine 100 dolar vermesi yeni bir skandalı gündeme getiriyor. Raveling, bu paranın Nike'ın olmadığını, kendisinin verdiğini belirtiyor, ama Stoudemire Adidas'tan Nike'ın yaz kampına geçiyor. Hele eski koçu John Atkins, annesi Carrie'nin 1.000 dolarlık kefaletini yatırınca, rüşvet iddiaları iyice alevleniyor. Hayatı, skandallarla gölgelenen Stoudemire, FHSAA'nın paraların genç basketbolcuya değil de, annesine verildiğine karar kılmasıyla, yeniden oynama imkanı buluyor. Aslında FHSAA, bu kararıyla bir yıldızın parlayış ve topluma kazandırılış örneğini veriyor.

Yetenekleriyle bir çok otorite tarafından ilk sırada draft edilmesi beklenirken, yaşadığı skandallar sonrası Stoudemire'a NBA yolunu Phoenix draftta ancak 9. sırada açıyor. Ancak o bu sene, Phoenix için bir çaylaktan beklenecekten fazlasını yaptı. Takımının en skorer 3. ismi ve Shawn Marion'dan sonra takımın en çok ribaund alan basketbolcusu oldu.

Büyük hedefler

İnsanın bir işe tam anlamıyla konsantre olması, yaşadığı tüm olumsuzlukları ortadan kaldırabiliyor. İşte bunun en çarpıcı örneklerinden birisi, Stoudemire'ın kariyer öyküsü. Duygu, içgüdü ve tüm benliğiyle basketbola sarılan Stoudemire, yaşadığı olumsuzlukları geride bırakıyor.

Stoudemire için bugün smaç yapmak, çemberin üzerinde topu kapmak en büyük arzu ve zevk. O yaşamın kendisine tattırdığı acımasızlığın benzerini pota çevresindeki agresifliğiyle gösteriyor. ‘‘Başka bir Michael Jordan, başka bir Julius Erving veya başka bir Bill Russell olacağım. Çok çalışıyorum. Kafama koyduğum herşeyi yaparım’’ diyor. Tıpkı bizim milli yıldızımız Mirsad Türkcan gibi.

Mirsad, geçen yıl CSKA Moskova'da bu yıl ise Siena'da Avrupa Ligi'nin ‘‘En değerli oyuncusu’’ unvanını aldı. O da kafasını koyduğu herşeyi yapan ve bunu da ispatlayan biri. Son iki yılda Avrupa'nın ribaund istatistiğinin kralı. Ancak onu bu noktaya getiren en büyük özelliği içindeki kazanma duygusu ve hırsı. O sahada, oyunu her evresiyle yaşıyor. Sadece bir görev adamı olarak üzerine düşeni yapmakla kalmıyor, içindeki coşkuyu anında gözler önüne sererek, hem kendini, hem takımını, hem de seyirciyi şarj edilen bir pil gibi yeniliyor. Onun yaptığı smaç veya aldığı ribaundla yaşadıklarının Stoudemire'ınkinden farkı yok.

NBA'in rengi

Önceki geceki Lakers-Minnesota maçına yeniden dönelim. Kobe, süratle geldiği Minnesota potası önünde havada 360 derece dönerek müthiş bir smaç yaptı. Basketbolu diğer sporlardan farklı kılan en büyük özelliklerden birisi de, sporcunun beklenene kendi içinden gelen duyguların zenginliğini katması. NBA de, yıldızları kendi içlerinden geleni fazlasıyla gözler önüne serdikleri için bu kadar renkli.

Mirsad, seyirciyi ve takımı ateşleyen davranışlarıyla bu özelliğe de sahip ve NBA'in şovuna ayak uydurabilecek bir basketbolcu. Bu yüzden kendine yeniden koyduğu NBA hedefine daha kolay ulaşıp, orada da kendini kanıtlayabilir. Ancak daha önceki New York Knicks ve Milwaukee Bucks deneyimlerinden dersini tam olarak almış olması gerekiyor. Mirsad, bu iki takımda da, o zamanki kadro zenginlikleri nedeniyle benchte oturmak zorunda kalmış ve basketboldan soğumuştu. Oysa bugün yılın çaylağı seçilen Stoudemire, sezonun ilk 11 maçına benchte başladı. Hidayet Türkoğlu, geçen sezon Sacramento'da Peja Stojakoviç'in, Mehmet Okur da bu sezon Detroit'te Zeljko Rebraca'nın sakatlıklarıyla kendini gösterme şansı buldu. NBA'de çok uç bir oyuncu değilsen, kapısından adım attığın anda yerin hazır değil.
Yazının Devamını Oku

Gerçek suçlu kim?

26 Nisan 2003
<B>YAKLAŞIK </B>2-3 yıl sonra NBA'den bir yetkili çıkıp, ‘‘Michael Jordan doping yapıyordu. Ancak bu sınırların altındaydı’’ dese, tepkiniz ne olur? ‘‘Vay be, Jordan da dopingliymiş’’ deyip kendinizi aldatılmış hissedersiniz. Yaptıklarına, elde ettiği başarılara gölge düşer. Aslında, burada onun doping maddesi alması mı, yoksa onun yaptığına göz yuman ve bunu yıllar sonra açıklayan mı daha çok sorgulanmalı?

ABD Olimpiyat Komitesi Anti-Doping merkezinin eski yetkilisi Dr.Wade Exum geçen hafta çıktı, Sports Illustrated'a 30.000 sayfalık bir döküman verdi. Bu dökümanda tenisci Mary Joe Fernandez'den, efsane atlet Carl Lewis'e 100'ü aşkın sporcunun dopingli olmasına rağmen ABD Olimpiyat Komitesi'nce (USOC) yarışmalarına izin verildiğini belirtti.

Dökümanlar, rekor sayıda 9 olimpiyat madalyalı Lewis'in 1988 Seul Olimpiyatı öncesi dopingli çıktığını, buna rağmen Seul'e götürüldüğünü ifade ediyor. Seul'de Kanadalı Ben Johnson 100 metre önce rekor kırıp, altın madalya almış, ardından dopingli çıkınca madalyası Lewis'e verilmişti. Asıl kıyametin kopmasının nedeni, dopingli bir sporcudan alınan madalyanın yine dopingli olduğu iddia edilen Lewis'e verilmesi.

Sınırın altında

Lewis'in ABD seçmeleri sırasında girdiği kontrolde, o gün de bugün de yasak olan pseudoephedrine, ephedrine ve phenylpropanolamine kullandığı belirleniyor. Lewis önce ABD seçmelerindeki sonuçlarına rağmen diskalifiye ediliyor, ardından itiraz ediyor ve Seul'de yarışma hakkını elde ediyor.

Exum'un verilerine göre de, bugünkü uygulamaya göre de bu üç maddenin doping kabul edilmesi gereken sınırların altında olduğuna değiniliyor. USOC'un 1988'deki idari yetkilisi Baaron Pittinger, Lewis'in testinde daha çok güç arttırıcı ephedrine maddesine rastlandığına değinirken, ‘‘Ancak doping örneğinde rastlanan 3 madde de sınır olan her mililitrede 10 mikrogramdan azdı. Bu yüzden bilinmeden alındığına karar verdik’’ diyor.

Bir sporcu verdiği örnekte yasak maddenin bulunmasıyla hemen dopingli çıkmış kabul edilmiyor. Bunun belli sınırları var. Yani makul değerin altındaysa pozitif olarak değerlendirilmiyor. Bugün alınan bir çok örnekte yasaklı maddeler çıkabiliyor, ama şu sporcu dopingli diye açıklama yapılmıyor.

Türkiye'de de durum bundan farklı değil. Türkiye Doping Kontrol Merkezi Başkanı Prof.Dr Aytekin Temizer, konuyla ilgili ‘‘Bugün sporcular arasında en yaygın doping maddesi anabolic steroid. Ancak anabolic steroidin sınırı 2 mg/ml. Bu değerin altında sonuçlar tabii ki çıkıyor. Ancak bu sporcuları rapor etmiyoruz’’ diyor. Temizer bir şey daha ekliyor ki, bizim için sevindirici: ‘‘Bu madde daha çok halter ve güreşçiler tarafından kullanılır. Testlerde sporcularımızda değer sıfır çıkıyor.’’

Ne kadar etik?

Lewis doping yaptığı iddialarına ‘‘18 yıl atletizm yaptım. Sporu bırakalı 5 yıl oldu, hala beni konuşuyorlar. Yüzlerce insan hedef alınıyor. O zamanki ortam farklıydı’’ yanıtı veriyor.

Lewis ismi üzerinde yoğunlaşan dopingden, daha çok üzerinde durulması gereken konu Exum'un açıklamaları ve USOC ile işleri yürütme anlayışı. Peki, Exum, 1991'den 2000'e kadar çalıştığı USOC'taki görevi sırasında neden böyle bir açıklama gereği duymadı da veya herşeye göz yumdu da, bir kaç hafta önce bu skandalı su yüzüne çıkarıyor? Exum'un davranışı ne kadar etik? İnsanın aklına komplo ve intikam geliyor.

USOC ise başlı başına bir skandal. Bir kaç ay öncesine kadar dopingli çıkan 19 sporcunun listesini vermemekte direnen USOC, eğer değerleri normali aştıysa Lewis olayını veya diğerlerini hasıraltı ederek, aslında suçların en büyüğünü işliyor.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), Lewis konusunda ciddi suçlamaların olduğunu, konuyla ilgili belgelerin henüz ellerine ulaşmadığını, ancak araştıracaklarını belirtiyor. Ne var ki, onlardan da USOC'a yönelik ses çıkmadı. Yaklaşık 2 hafta önce kalp ameliyatı geçiren IOC Başkanı Jacques Rogge'nin de gelecek ay katılacağı Madrid'deki toplantıda konu masaya yatırılacak. Ancak Lewis'ten önce sorgulanması gereken Exum ve USOC olmalı.
Yazının Devamını Oku

Sistem çöküyor

22 Nisan 2003
Rakibi durdurup, sen bir uç oyuncu yaratamazsan işin bitiyor. İşte bu yüzden Lakers'ın Play-off'ta bir artısı daha var. Çünkü, Lakers'ın rakiplerinin aksine iki kader adamı var... Biri sussa, diğeri susmaz... 2002 Dünya Kupası'nın ardından, Japonya Milli Futbol Takımı'nın başına, Fransız Philippe Troussier'in yerine Brezilyalı Zico getirildi. Şu günlerde F.Bahçe'nin de gündemindeki Troussier, sistem adamı. Onun için sistem ve takım oyunu ön planda. Zico ise yıldızlara güveniyor. Brezilyalı teknik adam bu anlayışını da Japon Milli Takımı'na uygulamak için kolları sıvadı. ‘‘Bana göre maçı sistem değil, oyuncular kazandırır. Benim için öncelik futbolcunun’’ diyen Zico, bireysel yıldızlar yaratarak, onların üzerine oyun kuracak.

NBA'de bireysel yıldızların üzerine oyun kuran en gözde takım Los Angeles Lakers. Shaquille O'Neal-Kobe Bryant ikilisine bağlanan takımda, Derek Fisher, Rick Fox, Robert Horry gibi isimler yardımcı rollerde. Lakers, 82 maçlık normal sezonda 8.230 sayı attı, 4.302'si yani yüzde ellisinden fazlası, Shaq (1.841) ile Kobe (2.461) ikilisinden geldi. Kobe ve Shaq'ı sayı, ribaund, asist, top çalma ve blok istatistiklerinde takımlarında yakalayan yok.

Play-off'ta daha etkili

Otoriteler Kobe'yi geçen hafta basketbola noktayı koyan, efsane Michael Jordan'ın varisi olarak görüyor. Babası da basketbolcu olan ve adını ailesinin bir restoranın mönüsünde gördükleri bir biftek türünden alan Kobe'nin yetenekleri tartışılmaz. O biftek lezzetinde sayılar atıyor. Shaq sezon öncesi yaşadığı sakatlıktan kurtulduktan sonra Kobe ile birlikte daha önceki 3 şampiyonluğun kazanılmasında olduğu gibi, sezonun ilk bölümünde Play-off'a kalıp kalamayacağı bile tartışılmaya başlayan Lakers'ı Batı'dan 5. takım olarak ilk hedefe taşıdı.

Lakers her ne kadar Play-off'a sezon öncesi düşünülenin aksine, beklenmedik bir sıkıntıyı yaşayarak kalsa da finalin, hatta bir ilk olacak üstüste 4. şampiyonluğun büyük favorisi. Çünkü Lakers dışında hiçbir takımda Shaq gibi bir dev yok. O, NBA'in tek başına oyunu domine etme gücü en yüksek yıldızı. Play-off'larda da normal sezondaki istatistiklerini daha bir geliştiriyor. Son 3 NBA finallerinin en değerli oyuncusu Shaq, kariyerinde 27.6 olan sayı ortalamasını Play-off'larda 28.2'ye, 12.10 olan ribaundu 12.70'e, 2.8 olan asistini de 3.2'ye çıkarıyor.

Jackson faktörü

Lakers'ın avantajlı kılan faktör sadece Shaq-Kobe ikilisi değil. Tecrübesiyle coach Jackson'ın da bu konudaki etkinliği tartışılmaz. NBA tarihinde, Play-off'a giremeyen Miami Heat'in coachu Pat Riley'den (255 maç) sonra en çok maça çıkan coach Jackson. 12 yıllık kariyerinde, 211 Play-off maçı yaşadı. Jackson, 157 galibiyet, 54 yenilgi ve yüzde 74.4'lük oranla Play-off'ların en başarılı coachu. Lakers ipi göğüslerse, 6'sı Chicago Bulls'ta, 3'ü Lakers'ta 9 şampiyonluğu bulunan coachu Phil Jackson'a da, Red Auerbach'ı gölgede bırakıp, NBA tarihine geçecek.

NBA'de yıldız oyuncunun etrafına kurulan takım geleneğinin karşıtı, Mehmet Okur'un formasını giydiği Detroit Pistons. Detroit'in patronu Joe Dumars, ‘‘Elinde oyunu tek başına domine edecek yıldızım yoksa, zengin bir kadro ve takım oyunuyla sonuca giderim’’ anlayışında. Detroit bu anlayışla Doğu Konferansı'nda 52 galibiyet, 32 yenilgiyle en iyi performansı sergileyen takım olarak ilk sırada Play-off'a geldi. Ancak Detroit'in bu başarı oranı Batı'da 5 ve 6. sırayı alan Lakers ile Portland'ınkine eşdeğer.

Detroit'te Ben Wallace'ın ribaund ve blok istatistiklerindeki üstünlüğünü bir kenara koyduğunuzda, 19.7 sayı ortalamasıyla en skorer isim Richard Hamilton. Ancak Chauncey Billups, Clifford Robinson, Corliss Williamson da skorda çift haneli istatistik ortalamasına sahip.

Lakers'ın avantajı

Bugün Batı'da 3. sırayı alan Dallas, Dirk Nowitzki ile Play-off yolunu açtı. Nowitzki, önceki gün Play-off'taki ilk randevuda da Portland'a 46 sayı atarak maçı kazandıran isimdi. Yine Batı'da 4. olan Minnesota'yı Kevin Garnett bugüne getirdi. Doğu'da son sırada bileti alan Orlando'da sayı kralı Tracy McGrady faktörü gözardı edilebilir mi?

Takım oyunu ve kadro derinliği bir yerde tıkanıyor. Eğer, kolay sayı atan veya pota altını dev gibi kapatan, maçın kaderini değiştirecek bir yıldızın yoksa, işler sarpa sarabiliyor. Tıpkı önceki gün McGrady'nin 43 sayı attığı takım oyunu oynayan Detroit gibi. Rakibin yıldızını durduramazsan ve sen bir uç oyuncu yaratamazsan işin bitiyor. İşte bu yüzden Lakers'ın Play-off'ta bir artısı daha var. Çünkü, Lakers'ın rakiplerinin aksine iki kader adamı var... Biri sussa, diğeri susmaz.

RAKAMLARLA PLAY-OFF

En çok sayı atan basketbolcu, Michael Jordan

En iyi sayı ortalaması, Michael Jordan

En çok üç sayı atan basketbolcu, Reggie Miller

En çok yıl Play-off'ta oynayan, John Stockton

En çok Play-off maçı oynayan, Kareem Abdul-Jabbar

En çok ribaund alan basketbolcu, Bill Russell

En çok asist yapan, Magic Johnson

En çok top çalan basketbolcu, Scottie Pippen

En çok blok yapan, Kareem Abdul-Jabbar

En çok şampiyonluk kazanan, Boston Celtics

En çok Play-off oynayan, LA Lakers

Bir maçta en çok dakika alan, Red Rocha (Syracuse, 1953)

Bir Play-off serisinde en yüksek sayı ortalaması, Jerry West (Lakers)

Bir maçta en yüksek sayı, M. Jordan (1986, Boston-Chicago maçı)

Üstüste en çok maç 20 ve üstü sayıyı atan, M. Jordan (Chicago)

Üstüste en çok maç 30 ve üstü sayıyı atan, Elgin Baylor (Lakers)

Üstüste en çok maç 40 ve üstü sayı atan, Jerry West (LA Lakers)

Bir devrede atılan en çok sayı, Sleepy Floyd (Golden State)

Bir çeyrekte atılan en çok sayı, Sleepy Floyd (Golden State)

Üstüste atılan en çok 3 sayılık atış, Robert Horry (LA Lakers)

Bir maçta atılan en çok üçlük, Ray Allen (Milwaukee)

Bir devrede atılan en çok üçlük, Vince Carter (Toronto)

Bir çeyrekte atılan en çok üçlük, Vince Carter (Toronto)

Üstüste atılan en çok serbest atış, Karl Malone (Utah)

Bir maçta atılan en çok serbest atış, Bob Cousy (Boston)

Bir devrede atılan en çok serbest atış, Magic Johnson (Lakers)

Bir Play-off serisinde en yüksek ribaund ortalaması, Wilt Chamberlain (Philadelphia)

Bir maçta alınan en çok ribaund, Wilt Chamberlain (Philadelphia)

Bir devrede alınan en çok ribaund, Wilt Chamberlain (Philadelphia)

Bir çeyrekte alınan en çok ribaund, Bill Russell (Boston)

Bir Play-off serisinde en yüksek asist ortalaması, Magic Johnson (LA Lakers)

Bir maçta en çok asist, Magic Johnson (LA Lakers)

Bir devrede en çok asist, Magic Johnson (LA Lakers)

Bir çeyrekte en çok asist, John Stockton (Utah)

Bir maçta en çok blok, Mark Eaton (Utah)
Yazının Devamını Oku

NBA istilası

15 Nisan 2003
David Stern'in yıllardır düşündüğü ve uygulamaya koymak için altyapısını hazırlığı planla, NBA yakın gelecekte Avrupa'ya ayak basacak. Sporseverler büyük keyif alacak, ancak kulüplerimiz ve basketbolumuz için gelecek, acaba o kadar parlak olacak mı... SAAT 19.00 veya 20.00... Oturmuş TV'nin başında naklen LA Lakers, Detroit Pistons veya Sacramento Kings'in bir Avrupa NBA takımıyla maçını izliyorsunuz. Veya bu heyecanı Avrupa'nın bir kentinde, salonda yaşıyorsunuz. Bu bir seferlik bir heyecan değil. Çünkü, normal sezon maçlarının sürekli evsahiplerinden birisi de herhangi (!) bir Avrupa kenti. Bu önümüzdeki bir kaç sezon için olmasa da yakın bir gelecekte gerçekleşecek düş. Çünkü NBA'in patronu David Stern böyle diyor, böyle istiyor.

Avrupalılar gözde

NBA'de bu sezon görev yapan basketbolcuların yaklaşık yüzde 20'si ABD dışından. 29 takımın kadrosunda, 34 ülkeden, 65 yabancı basketbolcu bulunuyor. Bu 34 ülkenin de 18'i Avrupa'dan, yani yüzde elliden fazlası. 65 yabancının 39'u Avrupa, 23'ü de diğer Güney, Kuzey, Orta Amerika, Afrika, Asya ülkelerinden. Amerika'nın kendi basketbol liginde, dışarıdan gelenlerin özellikle de Avrupalıların sesi her geçen gün daha fazla çıkmaya başladı.

Avrupa basketbolu, yavaş yavaş NBA'i yakalıyor. Gerçekte, Avrupa mı yakalıyor, yoksa NBA mi eski yıldızlarının yerini dolduramıyor, bu da farklı bir tartışma konusu. Ancak nedeni ne olursa olsun, Avrupa, NBA'de giderek ağırlığını hissettiriyor.

Bugün Dallas Mavericks'i NBA'de Play-off'a taşıyan isimlerin başında Alman Dirk Nowitzki geliyor. Geçen sezonun ‘‘En Değerli Çaylağı’’ İspanyol Pau Gasol'du. 2002-2003 sezonunun draftını hatırlayın. İlk sırada ilk kez bir Çinli, Yao Ming vardı. Normal sezon sona eriyor, Play-off yanında yine draft gündeme giriyor. 2003-2004 Draftı'nda ilk sıraya aday Amerikalı LeBron James, ama ikinci sıra için aday, daha 17 yaşını doldurmayan Sırp Darko Milicic.

Son yıllarda Amerika'da NBA'e olan ilgi ve gelirlerin azalmasıyla Stern'in yıllardır içinde olan dünyaya açılma isteği daha da kabardı. Son yıllarda özellikle de bu yıl tüm dünya NBA çılgınlığı yaşıyor. NBA maçları dünyanın her köşesinde yayınlanıyor, Amerikan basketbolu global bir popülerlik kazandı.

Altyapı hazırlığı

Bu gelişmeleri gözönüne alınca, Stern'in NBA'i Avrupa'ya ve Uzak Doğu'ya taşıma isteğini normal karşılamak gerek. Ama Stern, yıllardır Avrupa'da NBA takımları oluşturmanın planlarını yapıyor. Bir kaç ay önce bu yöndeki düşüncelerini ve çalışmalarını yine gündeme getirdi. NBA'yi ABD dışında da yaymayı hedefleyen Stern, özellikle İtalya, İspanya ve Fransa'dan bir takımı NBA'e kazandırmak istiyor. Stern, NBA'i dünyaya yayma düşüncesinin altyapısı için de Londra, Melbourne, Hong Kong başta, çeşitli kentlerde resmi NBA ofislerini kuruyor.

Aday kentleri

Paris, Milano ve Barcelona Stern'in Avrupa'da NBA'i taşımayı düşündüğü şehirlerin başında geliyor. Ancak henüz NBA'in gerektirdiği bir salonun olmayışı, kültürel pazarlama, takımların seyahat programları ve fikstür konusundaki çekinceler, bir Avrupa NBA takımının oluşumu öncesi netleşmeyen konular. Özellikle geçen yıl, Stern'in NBA'i Avrupa'ya taşıma düşüncesi ilk kez gündeme geldiğinde basketbolcular arasında tepkiler yükselmişti. Yorucu uzun seyahat programları olacağı gerekçesiyle basketbolcular bu düşünceye sıcak bakmadıklarını dile getirdiler.

Keyif ve fatura

Aslında NBA'in Avrupa'ya veya Avrupa'nın NBA'e girmesiyle basketbolun patronluğunda önemli bir değişim de olacak. Bugün Avrupa'da, FIBA ve ULEB'le çift başlı olan basketbola yeni ve daha ezici bir güç dahil olacak. NBA'in Avrupa'da basketbolun yönetimini de etkileyerek kontrolü ele alacağı bir gerçek. Bugün uzlaşma sağlayamayan FIBA ile ULEB arasındaki kavga yerini NBA'e karşı açılacak cepheyle yeni bir yöne kaydıracak. Ancak basketbolda pazar payını NBA'in kapacağını şimdiden söylemek kahinlik olmaz. Sponsorlar NBA'e kayacak. Bir NBA takımı varken, kaç firma ulusal ligde bir takıma sponsor olmak isteyecek.

Tüm dünyanın NBA'le yatıp, NBA'le kalktığı şu dönemde, Avrupa Ligi'nin veya ulusal liglerin de tadı kaçacak. Seyirci gözüyle baktığımızda belki keyfine doyum olmayacak bir imkan yaşanacak, ama kulüpler bu işten en zararlı çıkacak taraf olacak gibi gözüküyor. Bir NBA maçı varken, kaç kişi Avrupa Ligi veya kendi ulusal liginin maçını seyredecek.

Hatırlayın...

Bu sezon öncesi G.Saray, Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin gündeme getirdikleri basketbol ve voleybol şubelerini kapatma isteklerini, ligde kalmalarının sağlanması için yapılanları hatırlayın. TRT'nin maç yayınlarını almasıyla kulüplerimize bir soluk aldırıldı. Peki NBA dururken, ulusal ligimiz maçlarının yayın hakkını almak için kaç TV şirketi devreye girer?

NBA, kısa süre sonra Avrupa'ya ayak basacak. Basketbolseverler bundan büyük keyif alacak, ancak kulüplerimiz ve kendi basketbolumuz için gelecek acaba o kadar parlak olacak mı...
Yazının Devamını Oku