Hayat Olimpiyat Olsa!

Birileri kaybetti, diğerleri kazandı.

Haberin Devamı

Birileri sevinçten, diğerleri üzüntüden ağladı.

Ancak sarılarak terk ettiler yarıştıkları arenayı…

Barış, dostluk ve kardeşlik kazandı.

Olimpiyat ruhu kazandı.

Çirkinleşen Dünya’da, karanlık dumanların kahrettiği ülkemizde, bir umut ışığı yandı.

Mum ışığı kadar zayıf olsa bile geleceğe dair yüreğimizi aydınlattı.

Gidilecek yolu gösterdi! 

***

İzleme şansım olan tüm spor müsabakalarını izlemeye çalışırım.

Hiçbiri olimpiyat gibi olmaz.

Çirkeflikler, küfürler uçuşur.

Kaybedenler sürekli itiraz eder.

Bizim ülkede biraz fazladır ama tüm Dünya’da böyledir.

Aynı sporcular olimpiyata gelirler ve bambaşka bir ruh haline bürünürler.

Yeminlidirler…

"Olimpiyat oyunlarına adil, kaidelere riayet eden müsabıklar olarak ve sporun zaferi ile ekibimizin şerefi için, mertçe mücadele etmek gayesiyle katılmak istediğimize, yemin ederim."

Diye yemin etmişlerdir. 

Hakemlerde;

Haberin Devamı

“Bu olimpiyat oyunlarında tarafsız olacağımıza, kaidelere ve gerçek sportmenlik prensiplerine uygun hareket edeceğimize bütün hakem ve resmi görevliler adına ant içerim" yemin etmiştir. 

*** 

Oyuncuların davranışını değiştiren sadece bu yemin değildir.

Tarihi Milattan öncesine dayanan olimpiyatın ruhudur.

O ruh 1973 yılında yapılan kongrede;

“Olimpiyat faaliyetleri ırk, dil, din, politik felsefe gibi orijinlere bakmadan tüm ülkelerin insanlarını bir araya getirmeye çabalamaktadır” der…

Aslında bir spor olayını değil yaşamak istediğimiz Dünya’yı anlatırlar…

Dört yılda bir olsa da bu ruh, bu sporculara yansır! 

***

Kadınlar 200 metre kurbağalamada Güney Afrikalı sporcu Tatjana Schoenmaker, yarış bitiğinde birinci olduğunun farkındadır ve mutludur.

2.18.95'lik derecesiyle dünya rekoru kırdığını daha sonra anlar…

O anda gözyaşlarını tutamaz, sevinci katlanır…

Onu tebrik etmeye gelen Amerikalı rakipleri ile birlikte gözyaşlarına boğulurlar…

Bu sadece olimpiyatlarda olur…

Dört yılda bir olur…

Burada sahne budur! 

****

Modern olimpiyatların fikir babası Coubertin;

Oyunları’nın amacı;

“Gençliği karşılıkla anlayış ve dostluk ruhu içerisinde eğiterek, daha iyi ve daha barışsever bir dünya kurulmasına katkıda bulunmaktır.” Der…

Haksız değildir.

Haberin Devamı

İnsanlığın savaşarak değil adil koşullarda, aynı kurallarla yarışarak gelişeceğine inanır…

Hayal ettikleri bir nebze de olsa gerçekleşir.

Dört yılda bir de olsa…

Ekonominin gaddar kıskacında sporcular, amatörce yarışır.

Profesyoneller, o gözyaşlarını dökemezler. 

****

İnsanoğlu önüne gelen sahneye en çabuk ayak uyduran canlıdır.

Bulunduğu kabın şeklini alır.

Almayanlar kabın dışında kalır!

Yaşamak için yok etmek gerektirildiğinde inandırılırsa, yok eder…

Güzel ve birlikte yaşamanın saygı ile sevgi ile paylaşarak olabileceğine inanırsa, onu da becerir…

Bir gün becerecektir! 

***

Etiyopya asıllı Sifan Hassan Hollanda’ya 16 yaşında göç etti.

Göç etmek zorunda kaldı…

Haberin Devamı

Tokyo’da 3 ayrı, en zor dalda yarışıyor.

İki günde bir yarış koşuyor…

En uzun mesafeleri koşuyor…

İnsanoğlunun yapamayacağı bir şeyi, para pul için değil insanlık için kanıtlamaya çalışıyor…

5.000 metre de altını boynuna taktı.

1.500 metre seçmelerinde düştü, kalktı yarıştı ve birinci oldu…

Yine 1.500 yarı finalinde yarıştı, birinci oldu, finale kaldı.

Cuma günü, belki siz bu yazıyı okurken final koşacak.

Ertesi gün, yani cumartesi günü10.000 metre yarışına katılacak…

Laf olsun diye değil…

Şu anda dünya rekoru onun…

Bu ancak olimpiyatlarda olur…

16 yaşında ülkesinden mülteci gibi ayrılan bir kızın tüm Dünya’ya meydan okuyuşu bu…

Var mı ah ötesi?

“En dayanıklı benim” diyor…

Haberin Devamı

“Ben yaşamak için savaş vermişim, bu nedir ki?” diyor…

“Yaşamak, benim gibilerin de hakkı” diyor…

Hatta “imkânım olsa da, kendi doğduğum yer için yarışabilseydim”, diyor… 

***

Yüksek atlama yarışmasında Katarlı Barshim ile İtalyan Tamberi 2.37 metreyi birlikte aştılar.

Daha önceki geçişleri de aynıydı…

Birinciyi belirlemek için onlara birer hak daha verdiler…

Onlar da sordu;

“Yarışmasak, altını birlikte alsak olur mu?” dediler…

Ve altın madalyayı paylaştılar.

O kareleri gördünüz mü?

Bir İtalyan ile bir Katarlı, sanki doğuştan kardeş gibi…

Sarmaş dolaş…

Gözyaşları içinde ve birbirlerine sarılarak, kutladılar…

Bu sahne sadece olimpiyatlarda olur… 

****

Ben sporu özlemişim…

Haberin Devamı

Her dalda yarışmaları izlemeyi, o heyecanı özlemişim…

Unutmuşum…

Kimisini de hiç bilmemişim…

Kaykay yarışmasını bile izledim.

Saatlerce tırmanış yarışması izledim.

Mete Gazoz altın için yarışırken duyduğum heyecanı, inanın hiç duymamıştım.

Ve hayal ettim…

“Ben niye bu çocukları ülkemde yarışırken izleyemiyorum?”, diye sordum…

Çocuklarım niye izleyemiyor, yarışamıyorlar? diye sordum…

Biz bu ülkenin aptal futbol muhabbetlerine mecbur kalacak saf mıyız? Diye sordum… 

***

Busenaz’ların boks müsabakalarında kalbim yerinden çıkacak gibi oldu…

40 yıl önce Muhammet Ali için ülke olarak gecenin üçünde saati kurup ayağa kalkardık…

Şimdi de Filenin o güzel Sultanları için kalktık…

Bin kere daha kalkmaya hazırım…

Onların kaybettiklerinde gözlerinden akan yaşlar, yüreğimizi dağladı…

2024 yılı Paris Olimpiyatları için beni bile hırslandırdı.

Eda Erdem Dündar’a;

“Sık dişini olimpiyat madalyasını o güzel boynuna takmadan sakın bırakma!”, demek geldi içimden…

Sonuç olarak çok keyif aldım ve devam ediyorum.

TRT ye, ne olursa olsun bana “sporu” yaşattığı için teşekkür ediyorum.

Ben:

“Her gün olimpiyat olsa”, diyorum…

“Dünya da ve ülkemde barış ve dostluk olsa”, diyorum

“En değerli madalya, ilk olimpiyatlarda takılan zeytin dalıdır”, diyorum…

Yazarın Tüm Yazıları