Anayasa Mahkemesi kararını 'temmuz sonu-ağustos başı' verirse

İktidar partisini kapatma konusunda ve Başbakan’a “siyaset yasağı”na ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı temmuz sonu-ağustos başına “gün almışa” benziyor.

Haberin Devamı

AK Parti’nin hakkındaki davaya karşı tüm “hareket hattı” öyle bir tarih göz önüne alınarak ayarlanmıştı.

Tayyip Erdoğan’ın “savunma değil cevap” diye ısrar ettiği ön savunmanın içeriği ve veriliş tarihi, Yargıtay Başsavcısı’nın ön savunmaya ilişkin mütalaası ve nihayet, “esas hakkındaki savunma”nın içeriği, hazırlanış sürati ve Anayasa Mahkemesi’ne veriliş zamanlaması, kararın “temmuz sonu-ağustos başı” çıkmasını hedef almış gibi.


Yasemin Çongar
, dünkü Taraf gazetesindeki yazısına “Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi, geçenlerde bir Avrupa Birliği ülkesinin Ankara Büyükelçisi’yle buluştu. Görüşmede, AK Parti aleyhindeki kapatma davasının nasıl sonuçlanacağı üzerine tahmin yürütülmedi, ama Anayasa Mahkemesi üyesi, Avrupalı diplomatın ‘Karar ne zaman çıkar?’ sorusuna, diplomatı da şaşırtan netlikte bir cevap verdi: ‘Temmuz sonu-ağustos başı.’” diye girmişti.

Haberin Devamı

Bu üsluptan Yasemin Çongar’ın kaynağının adı verilmeyen Anayasa Mahkemesi üyesi ile görüşen bir AB ülkesi büyükelçisi olduğu anlaşılıyor.

Söz konusu alıntı, bir süre önce Başbakan ile yaptığımız bir sohbette dinlediğim, kendisinin kararın “temmuz sonu, ağustos başı; Yüksek Askeri Şûra’dan önce çıkabileceği”ne tahmini ile örtüşüyor.


Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararının uzamasının ekonomi için çok olumsuz sonuçlar yaratacağına, siyasi belirsizliğin uzamasının kötülüğüne işaret ederek, bunun “bir an önce çıkması için gayret gösterdikleri”ni, “bununla birlikte Yargıtay Başsavcısı’nın süreyi uzatabileceğine” dikkat çekmişti. Yani, “süre bizim elimizde değil” demişti ama konu şayet oyalanmaz ise, kararın “temmuz sonu-ağustos başı gibi, Yüksek Askeri Şura’dan önce çıkabileceğini” de belirtmişti.

 

***                ***              ***

O söyleşide, “tahmin”in “Yüksek Askeri Şura’dan önce” bölümü özellikle dikkatimi çekmişti.

Başbakan, bunun ayrıntısına girmedi; daha doğrusu “o topa” hiç girmedi.

Yine de, Anayasa Mahkemesi kararının uzamamasının “ekonomi, siyaset, güvenlik ve dış politika” üzerindeki “olumsuz” etkileri kadar, “zamanlama”nın Yüksek Askeri Şura toplantısı ya da Silahlı Kuvvetler üst kademesinde terfi ve tayinler ile ilgisi olabileceği benim zihnime bir “dipnot” olarak yerleşti.

Haberin Devamı

Karar zamanlamasına ilişkin “tahmin” ve bu tahmini mümkün kılan “siyasi tercih”, Ankara’daki çeşitli “iktidar odakları” arasında gözle görülmeyen bir dizi “gelecek pazarlığı” cereyan ettiğine düşünmeye de beni sevk etti.

Bir başka deyimle, iktidar partisi ve liderinin kapatma davası karşısında izlediği “rota”nın Anayasa Mahkemesi kararını en kısa sürede aldırmak amacıyla ilişkisi kadar, bu “rota”nın, karar sonrası Türkiye siyaset süreci üzerinde sürdüğü sanılan “pazarlıklar” ile de ilişkisi muhtemel.

Bu, “iş”in gözle görülmez, bir takım şahsiyetlerin temas trafiği ile yürüyen kısmı.

Bir de yine “gözle görülmez” cinsten ama hayli gürültü çıkartan sonuçlarıyla “gözle görülür” gelişmeler cereyan ediyor. “Telekulak tartışmaları” olsun, gazete manşetlerine yansıyan ve kimi devlet kurumlarının içinden geldiği besbelli, manşetlere yerleşen “çok özel” haberler, bu haberlerin Genelkurmay ile yargı, ayrıca güvenlik bürokrasisinin değişik kurumları veya fraksiyonlar arasındaki ilişkileri yansıtıyor olması, hep, Türkiye’nin “yakın gelecek siyaset senaryoları” ile bağlantılı olmalı.

Haberin Devamı

Bir de her kurumun kendi içlerindeki “çatlaklar”dan medyaya doğru akan “sızıntılar” cabası.


Son bir ay içinde Türk basınının birkaç gazetesini izleyen ve Türkçe bilen bir yabancı, ister istemez, mevcut Türkiye tablosunu “kimin elinin kimin cebinde olduğu”nun belli olmadığı bir resim olarak görür.


Gerçekten öyle. Tüm kurumların içerden çatladığı, atomize göründüğü, siyasi belirsizliğe eşlik eden bir siyasi kaos hali...

 

***                              ***                            ***

 

Bu “kaotik fotoğraf” bir yandan da, Türkiye’nin 12 Eylül askeri darbe anayasası (1982 Anayasası) ile biçimlenmiş mevcut “hukuk sistemi”nin normal işlemesi imkânsız hale gelecek biçimde tıkanmış olduğunun göstergesi.

Haberin Devamı

Aynı zamanda, Türkiye’nin “yeni sosyolojik olguları” ile “geleneksel siyaset kalıpları” arasında bir kesişme, bir üst üste oturmanın olmadığının göstergesi.

Giderek derinleşen “kutuplaşma”, kimilerinin tanımıyla “rejim sorunu” ya da “rejim üzerindeki tehdit”; kimilerine göre ise “varoluşsal sorunlar” aslında söz konusu bu fotoğrafın ve siyasi-toplumsal göstergelerin “yorumu”ndan ibaret.

Şayet Anayasa Mahkemesi, “kararı”“temmuz sonu-ağustos başı”nda verirse, söz konusu tablo ve göstergeler değişecek mi?

Bilmiyoruz. Türkiye’nin yakın geleceği üzerindeki sis perdesi aralanabilir ama bir yandan daha da bulanıklaşabilir.

Anayasa Mahkemesi kararı söz konusu tarih diliminde gerçekleşirse, bundan “yargı darbesi dediğin altı-yedi hafta daha sürecek”, yani ondan sonra “düze çıkacağız” sonucuna varabilir miyiz?

Haberin Devamı

Bilmiyoruz. Önümüz o kadar net gözükmüyor. Amerika’nın Başkanlık seçimi nedeniyle “uluslararası siyaset patronluğu”nun önümüzdeki ilkbahara dek askıya alındığı bir dönemde, sadece Türkiye’de değil, dünyanın bir çok köşesinde “siyasi belirsizlik” gündemin tepesine oturacak. Bu, Anayasa Mahkemesi kararının zamanlaması ve hatta içeriği ile toptan kalkabilecek bir şey değil.

Yaz aylarına “yoğurdu üfleye üfleye” girip ilerlemek, en doğrusu olacak...

Yazarın Tüm Yazıları