IMF’siz ekonomik istikrar artık çok zor

MAALESEF yine, kendi başımıza yapamadığımız için, ekonomik istikrarın sürdürülmesi için IMF’e muhtaç hale gelmiş durumdayız...

Biliyorum; yine "IMF’ci gazeteci" olarak kulaklarım çınlayacak. Ancak yine aynı noktaya geldiğimizi kabul etmek ve kayda geçirmek zorundayız. Ki o noktayı da " kendi kendimize yetip, itibar sağlamayı yine beceremedik" diye nitelendirebiliriz. Özetle; 5 yıldır koruduğumuz ekonomik istikrarı ve bunun getirdiği kalıcı yüksek büyümeyi, yeni bir plan yapıp da kendi kendimize sürdürecek beceriyi gösteremedik. Bu nedenle de IMF’in (aslında tartışmalı olan) itibarını yanımıza almaya muhtaç hale geldik.

IMF’Cİ GAZETECİ

Bu nedenle şahsıma yöneltilen ve yöneltilecek "IMF’ci gazeteci" tanımlamaları konusunda epey rahatım. Geçen yılın Eylül-Ekim aylarında beri, kendi programımızı yapmamız gerektiğini, bu programla uluslar arası arenaya çıkıp kredibilite sağlamamız gerektiğini, Türkiye’nin bunu yapabileceğini söylüyorum. Kimse, artık çıkıp da "uluslar arası camiada kabul görecek bir program yapmak zorunda değiliz" demesin, böyle bir şeyin imkanı yok. Çünkü Türkiye yüksek oranda büyümeye devam etmek zorunda ve kendi başına bunu sağlayacak sermaye birikimi yok. Bu nedenle de yabancı sermaye, özellikle de doğrudan yabancı sermaye çekmek zorunda. Yatırım isteyen, yüksek büyüme isteyen, işsizliğin azalmasını isteyen hiç kimse, yabancı sermaye olmadan bunları sağlayacağımızı söyleyemez.

Bunu IMF’siz devam ettirmenin yolu yok muydu? Elbette vardı, bunu yapabilirdik ama yapamadık. Reformları yapmadık, mali disiplini sürdürüp kalitesini artırmak gerekiyordu yapmadık. Aksine harcamaları artırıp mali disiplinin kalitesini iyice bozduk, bu da yetmedi bütçe birliğini bozacak fon sisteminin yeniden oluşumunu öngören, harcamaları hızlandıracak yasa tasarıları hazırladık. Bunlar da yetmedi, siyasi gerginliği büyütüp, toplumda kamplaşmayı iyice artırdık, toplumsal barışa bomba koyan kararlara ardı ardına imza attık.

Bunları yaparken yani IMF kanalıyla gelen mali disiplinden uzaklaşırken, AB çapasını da unuttuk, 3 yıldır AB’ye uyum için ciddi hiçbir adım atmayıp sadece lafıyla oyalandık.

GÖRE GÖRE GELDİK

Hem de bütün bunları küresel krizin geldiğini göre göre yaptık. O nedenle yaklaşık 6 aydır, "kriz geliyor buna hazırlıklı olalım, kendi programımızı yapıp ortaya çıkalım, küresel krize hazırlıklı girelim, o dönem gelince yine politikacılar büyüme yönünde tercih yapıp enflasyonla mücadeleyi unutacaklar, enflasyonda çift haneye yeniden döneriz o zaman da ekonomik istikrar hiç kalmaz, büyüme iyice durur, işsizlik hepten artar" dedik, durduk...

Hükümetin kulak asmayıp, üstüne hata üzerine hata yaparak işi buraya getirdiği de ortada...

Özetle, ekonomi özellikle son bir yıldır çok kötü yönetildi, sorunlar birikti, bu noktaya geldik.

İYİMSER SENARYO

Şu anda küresel krizin geldiği nokta konusunda en iyimser senaryoya göre; önümüzdeki birkaç ay daha bu veri akışı böyle sürer, finans sektöründen çok olumsuz haberler gelmezse, piyasalar "ABD’de hafif bir resesyon, Euro Bölgesi ve Japonya’da ölçülü bir yavaşlama" senaryosuna daha fazla inanmaya başlayacaklar. Ancak buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde ise belirgin bir yavaşlama olacağı senaryosunun henüz fiyatlanmadığı kaydediliyor. Bu ülkeler içinde sadece cari açıkları olan ve bunun finansmanı için farklı türdeki sermaye akımlarına bağımlı olan ülkeler için bir risk olabileceği düşünülüyor.

Yani Türkiye riskli kategori içinde bu döneme giriyordu. Buna rağmen toparlanma imkanı var diyen iyimserlerin sayısı da fazlaydı. Ancak artık bu iyimserler bile "Türkiye ekonomisi toparlanma fırsatı olabilecek bu döneme, kredi krizinin çok öncesinde başlayan büyümedeki güç kaybı ve artan siyasi belirsizliklerle giriyor" diyorlar....

İşte gelinen nokta bu ve bu nedenle IMF’le yeni bir bağlayıcı program yapıp, bunu uygulayarak kredibilite takviyesine ihtiyacımız var. Süreç kötü yönetildi, kabul edelim....
Yazarın Tüm Yazıları