Sırada hangi Fransız şirketi var

ALSTOM/Doğuş/Marubeni. Bu üçlü arasında Alstom, bir Fransız şirketi.

İstanbul’da Gebze-Halkalı arasındaki Marmaray projesi. Bu tren hattı, bu üç firmadan oluşan gruba veriliyor. 830 milyon Euro. Aynı ihaleye katılan diğer öneriler arasında en ucuz fiyat bu üçlüye ait. İhalenin bu gruba verilmesi, mali açıdan çok normal.

Normal olmayan ilk nokta burada, ihalenin zamanlaması. Fransa ile ilgili, tıpkı bugünkü gibi, ülkeyi yönetenler, işadamları, değişik çevreler ayakta. Fransa Parlamentosu Ermeni tasarısını kabul ediyor. Tepkinin bini bir para. Fransa’dan aldığı devlet madalyalarını geri verenlerden Fransız mallarına boykota kadar uzanan tepkiler içinden seç seç al. Bu tepkiye hükümet de katılıyor. Hatta, Genelkurmay askeri ihalelerde Fransa’yı gözden çıkartıyor.

Bununla birlikte, hükümet Maramaray’ı yine de, içinde bir Fransız şirketinin yer aldığı gruba veriyor. O günkü tepkiler tıpkı bugün gibi, ayyuka çıkmış durumda. Ama, ihale yine de Fransız şirketinin bulunduğu gruba.

70 MİLYON PEŞİN

Sözleşme imzalanıyor. Devlet bu üçlüye peşin 70 milyon Euro ödüyor.

Normal olmayan ikinci nokta burada. Peşin ödemeye rağmen, Marmaray’da gecikme var.

Normal olmayan bu noktadan normal bir soru çıkıyor: Gecikmeden dolayı bir ceza, bir yaptırım var mı? Varsa, bu ceza ne ve hangi koşullarda, nasıl ödenecek?

Ermeni tasarısıyla ayağa kalktığımız bir sırada, bir Fransız şirketine bu kıyağı çekiyoruz.

ÜÇ GÜN BAĞIRMAK

Fransa bakıyor ki, "bu Türkler duygusaldır, üç gün bağırır, dördüncü gün unutur ve işler yine bizim istediğimiz gibi gider", bildiğini okumayı sürdürüyor.

Bizim için en önemli amaçlardan birinde, AB tam üyeliğinde, Fransa bize çelme takmayı sürdürüyor. Çelme, hükümeti ve iş dünyasını ve diğer çevreleri yine ayaklandırıyor, yine fena halde kızdırıyor.

Kızdırıyor da, Türkiye somut olarak, pratikte ne yapıyor? Bu sorunun yanıtı yok.

Olmaz olur mu? Üç gün sonra, bir başka büyük ihale yine Fransızlara gider, onlar bize yine çelme takmayı sürdürür, biz yine bağırmaya devam ederiz.

BOŞ SANDALYELER

AB hedefinde, bize çelme atan sadece Fransa değil. İçerde de, vaziyet parlak değil.

AB’den sorumlu Dışişleri Bakanı Ali Babacan AB bağlantılı sorular karşısında, hep aynı yanıtı tekrarlıyor. "Hedefte sapma yok, çalışmalarımız çok iyi gidiyor".

Hayır, gitmiyor. O kadar gitmiyor ki, en basit bürokratik bir atama bile, aylardır sürünüyor. Örneğin, AB Genel Sekreterliği bir genel sekreter ki, bu bir büyükelçi, dört de genel sekreter yardımcısından oluşuyor. Dört yardımcılıktan üçü aylardır boş.

Atama olmuş, olmamış, ne fark ediyor? Üç yardımcılığın boş tutulması, idrardan karakter tahlili gibi değil. Atama o kadar büyük bir iş değil. Ancak, boş tutulması bile, AB’ye ilginin ölçüsü.

AB işlerini yürüten kuruluşa ilgisiz kalarak, AB’ye ilgi duymak nasıl mümkün olabiliyor?

Fransa’ya diş gıcırdatmak kolay, üstelik çok haklı. Ama, devamında ne var?

Şimdi hangi ihaleyi, hangi Fransız firmasına veriyoruz?
Yazarın Tüm Yazıları